O sancağı ancak Ali taşıyabilir
Peygamber (s.a.a) askerî bir operasyona kalkışmak zorunda kaldığı durumlarda sancağını Hz. Ali’den başkasına vermezdi. Yüksek bir beceri isteyen her zor göreve onu gönderirdi. Hz. Ali de bu görevleri en iyi bir şekilde yerine getirirdi
04.10.2024 10:56:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Hz. Ali (a.s) üst düzey bir liyakat ve yeterliliğe sahipti. Sözleri ve fiilleri itibariyle Hz. Peygamber'in (s.a.a) mutlak olarak güvenini kazanmıştı. Peygamber'in (s.a.a) onu küçüklükten beri yanına aldığını, yetiştirdiğini ve eğittiğini, hayatı boyunca yanından ayırmadığını görüyoruz.
İslâmî hiçbir dönem yoktur ki, Resûlullah (s.a.a) bu esnada Hz. Ali'yi kardeş edindiğini ve Hz. Ali'nin Kendisinin veziri olduğunu ilân etmiş olmasın. Peygamberimiz (s.a.a), peygamberlik dışında Ali'yi her şeyde kardeşi olarak ilân etmiş ve her şeyde kendisiyle eşit olduğunu belirtmiştir.
Resûlullah'ın (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) verdiği önemin bir göstergesi de Medine'ye hicret ettiği sırada Hz. Ali gelmeden Medine'ye girmemesi, Hz. Ali gelmeden kalacağı yeri belirlemeyeceğini açık bir şekilde söylemesidir. Yine, Peygamber (s.a.a) askerî bir operasyona kalkışmak zorunda kaldığı durumlarda sancağını Hz. Ali'den başkasına vermezdi. Yüksek bir beceri isteyen her zor göreve onu gönderirdi. Hz. Ali de bu görevleri en iyi bir şekilde yerine getirirdi.
Resûlullah (s.a.a) Ehl-i Beyt'inin önemine, onları ne kadar sevdiğine işaret eder ve Hz. Ali'nin ayrıcalığını her fırsatta vurgulardı. Resûlullah'ın (s.a.a) bu tutumunu Kur'an şu ayetle pekiştiriyordu:
"De ki: Ona karşılık akrabalarımı sevmenizden başka bir ücret talep etmiyorum." (Şûrâ, 23).
Bu arada Hz. Peygamber (s.a.a) Hz. Ali'nin (a.s) her türlü maddi ve manevi pislikten arınmış olduğunu da söylüyordu. Nitekim Hz. Ali'den (a.s) başka hiç kimsenin her durumda mescidinden geçmesine izin vermiyordu.
Peygamber (s.a.a) Hz. Ali'nin (a.s) etrafında kümelenmiş bir halk tabanının oluşması için çabalıyordu. Bunlara, onu sevmelerini, problemlerin ortaya çıkması veya zor olguların baş göstermesi durumunda ona bağlanmalarını tavsiye ediyordu. Allah'a yönelik güçlü ve sarsılmaz imanı, İslâm inancına ilişkin derin anlayışı ve ilminin genişliği bağlamında Hz. Ali'nin şahsiyetini anlamalarının zorunluluğunu vurguluyordu.
Birçok hadiste, "En iyi yargılama yapanınız, Ali'dir. En bilgiliniz Ali'dir. En adil olanınız Ali'dir" ve benzeri ifadeler yer almıştır. Sonraki hadiseler bu sözlerin doğruluğunu ortaya koymuştur.
Hac merasiminde Hz. Peygamber (s.a.a) Hz. Ali'yi Kendine ortak yaptı. Başka hiçbir Müslümana bu ayrıcalığı tanımadı. Birlikte kurban kestiler. Bu adımları, Gadir günü yapılacak ilâna zemin hazırlama niteliğindeydi. Nitekim Peygamberimiz (s.a.a) Veda Haccı'nı tamamladıktan sonra toplanan Müslümanlara, yakında dünyadan ayrılacağını ve Kendisinden sonra Hz. Ali'nin (a.s) ümmetinin lideri ve başvuru mercii olacağını ilân etti. Bu ilân ve atamanın da Allah tarafından öngörüldüğünü vurguladı.
Bunun üzerine oradaki Müslümanlar Emirü'l-Mü'minîn olarak Hz. Ali'ye biat ettiler. Bunun ardından, nimetin tamamlandığına ve dinin kemale erdirildiğine dair ilâhî buyruğu içeren vahiy nazil oldu.
İslâmî hiçbir dönem yoktur ki, Resûlullah (s.a.a) bu esnada Hz. Ali'yi kardeş edindiğini ve Hz. Ali'nin Kendisinin veziri olduğunu ilân etmiş olmasın. Peygamberimiz (s.a.a), peygamberlik dışında Ali'yi her şeyde kardeşi olarak ilân etmiş ve her şeyde kendisiyle eşit olduğunu belirtmiştir.
Resûlullah'ın (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) verdiği önemin bir göstergesi de Medine'ye hicret ettiği sırada Hz. Ali gelmeden Medine'ye girmemesi, Hz. Ali gelmeden kalacağı yeri belirlemeyeceğini açık bir şekilde söylemesidir. Yine, Peygamber (s.a.a) askerî bir operasyona kalkışmak zorunda kaldığı durumlarda sancağını Hz. Ali'den başkasına vermezdi. Yüksek bir beceri isteyen her zor göreve onu gönderirdi. Hz. Ali de bu görevleri en iyi bir şekilde yerine getirirdi.
Resûlullah (s.a.a) Ehl-i Beyt'inin önemine, onları ne kadar sevdiğine işaret eder ve Hz. Ali'nin ayrıcalığını her fırsatta vurgulardı. Resûlullah'ın (s.a.a) bu tutumunu Kur'an şu ayetle pekiştiriyordu:
"De ki: Ona karşılık akrabalarımı sevmenizden başka bir ücret talep etmiyorum." (Şûrâ, 23).
Bu arada Hz. Peygamber (s.a.a) Hz. Ali'nin (a.s) her türlü maddi ve manevi pislikten arınmış olduğunu da söylüyordu. Nitekim Hz. Ali'den (a.s) başka hiç kimsenin her durumda mescidinden geçmesine izin vermiyordu.
Peygamber (s.a.a) Hz. Ali'nin (a.s) etrafında kümelenmiş bir halk tabanının oluşması için çabalıyordu. Bunlara, onu sevmelerini, problemlerin ortaya çıkması veya zor olguların baş göstermesi durumunda ona bağlanmalarını tavsiye ediyordu. Allah'a yönelik güçlü ve sarsılmaz imanı, İslâm inancına ilişkin derin anlayışı ve ilminin genişliği bağlamında Hz. Ali'nin şahsiyetini anlamalarının zorunluluğunu vurguluyordu.
Birçok hadiste, "En iyi yargılama yapanınız, Ali'dir. En bilgiliniz Ali'dir. En adil olanınız Ali'dir" ve benzeri ifadeler yer almıştır. Sonraki hadiseler bu sözlerin doğruluğunu ortaya koymuştur.
Hac merasiminde Hz. Peygamber (s.a.a) Hz. Ali'yi Kendine ortak yaptı. Başka hiçbir Müslümana bu ayrıcalığı tanımadı. Birlikte kurban kestiler. Bu adımları, Gadir günü yapılacak ilâna zemin hazırlama niteliğindeydi. Nitekim Peygamberimiz (s.a.a) Veda Haccı'nı tamamladıktan sonra toplanan Müslümanlara, yakında dünyadan ayrılacağını ve Kendisinden sonra Hz. Ali'nin (a.s) ümmetinin lideri ve başvuru mercii olacağını ilân etti. Bu ilân ve atamanın da Allah tarafından öngörüldüğünü vurguladı.
Bunun üzerine oradaki Müslümanlar Emirü'l-Mü'minîn olarak Hz. Ali'ye biat ettiler. Bunun ardından, nimetin tamamlandığına ve dinin kemale erdirildiğine dair ilâhî buyruğu içeren vahiy nazil oldu.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.