Müslümanlar için asıl olan iman üzere oluşturulmuş toplumdur. Bu toplumda, bireyler eşit haklara sahiptir, hiçbir konuda, hiçbir ayırım söz konusu değildir. Batı dünyasında ise toplumlar sınıflıdır ve bir sınıftan diğerine geçiş imkânsızdı. Bugün, Batı dünyasında hukuki olarak sınıflar kaldırılmış ve bireyler eşitlenmiştir. Ancak sosyal, siyasal ve ekonomik ayırım hâlâ sürmektedir. Kısaca ifade edersek, Batılıların toplum anlayışı hastalıklıdır. O anlayışla toplumlara huzur, güven ve mutluluk asla getirilemez. Batılılar, Müslümanların toplum anlayışını yıkmak ve onları kendilerine benzetmek için çok uğraştılar. Bu yönde araştırma ve inceleme yaptılar, tezler geliştirdiler, ajanlar görevlendirdiler, işbirlikçiler satın aldılar ve sonuçta belli bir aşama kaydettiler. Amaçları, fitne fesat çıkararak, Müslümanları bölmek, parçalamak ve birbirleriyle çatıştırmak, sonra da onları hâkimiyet altına alıp sömürmektir. Müslümanlara karşı farklı adlar altında sürdürülen politikanın özü, işte budur. Asırlarca sürdürülen bu politikalar sonucu, Müslümanlar için tasarladıkları toplum yapısını, ne yazık ki, Lübnan'da oluşturdular. Şimdi tüm İslam toplumlarını Lübnanlaştırmak için çalışıyorlar. Bernard Lewis'in uluslararası literatüre soktuğu 'Lübnanlaştırma' kavramıyla kast edilen, birbirleriyle çatışan cemaat, kabile, din ve mezhep mensuplarından oluşturulan bir toplumdur. Böylesi toplumlarda iç savaş çıkartmak gayet kolaydır. Onun içindir ki, iç savaş çıkartacakları toplumları, önce Lübnanlaştırıyorlar, yani etnik, dinsel ve mezhepsel parçalara bölüyorlar. Lübnanlaştırdıkları toplumları, patlamaya hazır bir bomba gibi ellerinde tutuyor, istedikleri anda, tıpkı Irak ve Suriye'de yaptıkları gibi patlatıyorlar. Bu şekilde birbirleriyle çatışma halinde olan toplumlar için tasarladıkları yönetim de bölünmüş yönetimdir. O yönetim şekli demokrasiye uymasa da, ona farklı bir demokrasi tanımı getiriyorlar. Lübnan için getirdikleri demokrasi tanımı, 'partner demokrasi'dir. Diyorlar ki: "Partner demokrasilerde devlet kademeleri belli bir yüzde ile dağıtılır." Meselâ Lübnan'da Cumhurbaşkanı Maronit, Başbakan Sünni, Meclis Başkanı Şii olur, bakanlıklar da Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasında taksim edilir. Aynı şekilde, teokratik devlet olan İsrail'e de demokraside bir tanım buldular: Etnik demokrasi. Neymiş etnik demokrasi? Etnik bir grubun hâkimiyetinin kurumsallaşmasıymış. Hakların toplumun bütününe eşit dağılmamasıymış. Öyleyse, niçin bu yönetim şekline demokrasi diyorlar? Sebebi şudur: İsrail'de yaşayan Filistinlilerin birçok haklardan mahrum bırakılmasını, başka türlü meşru gösteremiyorlar. Kalkıp da, "Yahudilikte demokrasinin yeri yoktur" diyemezler. Yahudiler, baskı gördükleri toplumlarda kendilerini eşit hale getirmek için demokrasiyi araç olarak kullanırlar. Eşitliği yakaladıkları toplumlarda da daima imtiyaz peşinde koşarlar. Azınlıkta iken imtiyaz arayan Yahudiler, hâkim olduğu toplumda, kendinden olmayan Filistinlilere eşit hak verir mi? Asla vermezler. Bu gerçeği bütün dünya bilir, dahası, İsrail'in Filistinlilere karşı uyguladığı devlet terörünü de görür, ama hiçbir şey yapmazlar. Uluslararası hukukun olmadığına en büyük delil İsrail'in yaptıklarıdır. O bakımdan Müslümanların uluslararası hukuktan medet umması kadar safdillik olmaz. Zira o kavramın için bomboştur. George Sorus'un dediği gibi, "Uluslararası ilişkiler hukukun değil, gücün ilişkisidir. Güç hükmeder, hukuk hükmedileni meşru kılar." Maalesef, olay bundan ibarettir.Özetle ifade edersek, Batılıların Müslümanlar için tasarladıkları demokrasi, ya İsrail'in hâkimiyeti altında 'etnik demokrasi', ya da Lübnan'daki gibi 'partner demokrasi'dir. Bu şer tasarıyı çöpe atmak için toplum yapımızı, değerlerimize göre yeniden inşa etmek, bozulan tarafları onarmak ve 'Sosyal Devlet-Milli Devlet' tezini hayata geçirmek zorundayız. Bunun dışında bir yol aramak, Batılıların tasarılarına hizmet etmektir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018