Mimar Sinan deyince, ihtişamlı bir devre haşmetli eserlerle mühür basan, mimarî sahasında en mükemmel eserleri bizlere hediye eden koca ustayı hatırlarız hemen... Hatırlarız ve bir anda gözlerimizin önüne Şehzadebaşı gelir, Süleymaniye gelir, bütün haşmetiyle Selimiye gelir...
Bereketli bir ömürde meydana getirdiği mimari değerleri büyük 366 eserle; aynı zamanda azim ve gayretle çalışmanın karşılıksız kalmayacağını, böyle yüzlerce eserle neticeleneceğini fiilen göstermiş, gelecek nesle örnek olmuş bir büyük bir ustadır.
Sinan'ı, Osmanlı devletinin dört kıtada at oynattığı bir devirde ve cihangir iki padişahın maiyyetinde görmekteyiz. "Dünya bir padişaha çok, iki padişaha azdır" diyen Yavuz'un ve devrinde, Osmanlı'nın cihanda en büyük devlet olduğu Kanunî'nin maiyyetinde...
Devamlı ilimle meşgul oldu
Sinan henüz yirmi iki yaşındayken, 1512 yılında İstanbul'a getirilmiştir. Bu tarihten itibaren Sinan'ı devamlı ilimle, araştırmayla meşgul görüyoruz. Azimle çalışmanın semeresini devamlı terfi alarak görür. Yavuz ve Kanunî devrinde, medeniyet ve kültür merkezlerini gören, eserleri yakından araştırma fırsatını bulan Sinan, "İlim Müminin yitik malıdır, nerede bulursa almalıdır" hadisi şerifi gereğince ilim namına, kültür namına her gördüğünü araştırmış, işine yarayacak olanları hafızasına nakşetmiştir. Sonradan bu görüp incelediklerini taklide sapmadan, tamamen kendisine has bir üslupla eserlerinde kullanmıştır...
Doğudan batıya, kuzeyden güneye binlerce kilometrelik mesafeleri fetih ordularıyla birlikte kateden Sinan, her defasında değişik yerler görmüş, aktif hizmetlerde bulunmuş, padişahların takdirini kazanmıştır. Sinan'ı sırasıyla şu seferlerde ve vazifelerde görüyoruz;
Yavuz Sultan Selim devrinde, 1514'te İran ve 1517'de Mısır seferine iştirak etmiş, İran'da Büyük Selçuklular devrinde başlayan kubbe mimarisini, Mısır'da Memlükler'den kalma eserlerdeki renkli taş kaplama ve kakmaları yakından görmüştür. Ordunun geçtiği yollarda, köprü, yol, kanal gibi çeşitli yapı işlerinde gösterdiği muvaffakiyet Padişahın dikkatini çekmiştir. Kara Boğdan seferinde, Prut ırmağı üzerinde 13 günde bir köprü kurması onun maharetini bir kez daha ispatlayan örnek olmuştu...
Göstermiş olduğu bu muvaffakiyetlerle 1536'da "reis-i mimarân-ı dergâh-ı âli" rütbesini almış, vefatına kadar mimarbaşı olarak vazife yapmıştır.
Eserleri üç kıtaya yayıldı
Üç kıtaya yayılan devletin hemen her köşesinde onun eserlerine rastlanır. Budin ve Kırım'dan Mekke'ye kadar dört bir yan'da onun eserleri görülür... Mimari sahasının en olgun örnekleri olan 84 cami, 52 mescid, 57 medrese, 7 darülkurra, 22 türbe, 17 imaret, 3 darüşşifa, 5 su yollan, su kemerleri, 8 köprü, 20 kervansaray, 35 saray 8 mahzen, 48 hamam... Bunlar göze çarpacak derecede olanlar. Bunların yanında şimdi Avrupa'da Osmanlı'nın sefer hatırası olarak bulunan köprüler, yollar, kanallar, mescidler...
Bu san'at değeri yüksek ve eşsiz eserler içerisinde üç tanesi en çok dikkatleri çekmiştir. Koca ustanın da san'at hayatının üç devresine izafe ettiği üç eser... Çıraklık devri eseri Şehzadebaşı, Kalfalık devri eseri Süleymaniye ve ustalık devri eseri Selimiye...
İstanbul'un görkemli yapılarından Süleymaniye için Yahya Kemal hislerini şu şekilde manzumeleştirmiş:
Ordu-milletlerin en çok döğüşen, en sarpı
Adamış sevdiği Allahına bir böyle yapı.
En güzel mabedi olsun diye en son dinin
Budur öz şekli hayâl ettiği mimarînin.
Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi,
Seçmiş İstanbul'un ufkunda bu kudsi tepeyi
Taşımış harcını gazileri, serdarıyle,
Taşı yenmiş nice bin işçisi, mimariyle.
Hür ve engin vatanın hem gece, hem gündüzüne,
Uhrevi bir kapı açmış buradan gökyüzüne
Tâ ki geçsin ezeli rahmete ruh orduları..
Bereketli bir ömürde meydana getirdiği mimari değerleri büyük 366 eserle; aynı zamanda azim ve gayretle çalışmanın karşılıksız kalmayacağını, böyle yüzlerce eserle neticeleneceğini fiilen göstermiş, gelecek nesle örnek olmuş bir büyük bir ustadır.
Sinan'ı, Osmanlı devletinin dört kıtada at oynattığı bir devirde ve cihangir iki padişahın maiyyetinde görmekteyiz. "Dünya bir padişaha çok, iki padişaha azdır" diyen Yavuz'un ve devrinde, Osmanlı'nın cihanda en büyük devlet olduğu Kanunî'nin maiyyetinde...
Devamlı ilimle meşgul oldu
Sinan henüz yirmi iki yaşındayken, 1512 yılında İstanbul'a getirilmiştir. Bu tarihten itibaren Sinan'ı devamlı ilimle, araştırmayla meşgul görüyoruz. Azimle çalışmanın semeresini devamlı terfi alarak görür. Yavuz ve Kanunî devrinde, medeniyet ve kültür merkezlerini gören, eserleri yakından araştırma fırsatını bulan Sinan, "İlim Müminin yitik malıdır, nerede bulursa almalıdır" hadisi şerifi gereğince ilim namına, kültür namına her gördüğünü araştırmış, işine yarayacak olanları hafızasına nakşetmiştir. Sonradan bu görüp incelediklerini taklide sapmadan, tamamen kendisine has bir üslupla eserlerinde kullanmıştır...
Doğudan batıya, kuzeyden güneye binlerce kilometrelik mesafeleri fetih ordularıyla birlikte kateden Sinan, her defasında değişik yerler görmüş, aktif hizmetlerde bulunmuş, padişahların takdirini kazanmıştır. Sinan'ı sırasıyla şu seferlerde ve vazifelerde görüyoruz;
Yavuz Sultan Selim devrinde, 1514'te İran ve 1517'de Mısır seferine iştirak etmiş, İran'da Büyük Selçuklular devrinde başlayan kubbe mimarisini, Mısır'da Memlükler'den kalma eserlerdeki renkli taş kaplama ve kakmaları yakından görmüştür. Ordunun geçtiği yollarda, köprü, yol, kanal gibi çeşitli yapı işlerinde gösterdiği muvaffakiyet Padişahın dikkatini çekmiştir. Kara Boğdan seferinde, Prut ırmağı üzerinde 13 günde bir köprü kurması onun maharetini bir kez daha ispatlayan örnek olmuştu...
Göstermiş olduğu bu muvaffakiyetlerle 1536'da "reis-i mimarân-ı dergâh-ı âli" rütbesini almış, vefatına kadar mimarbaşı olarak vazife yapmıştır.
Eserleri üç kıtaya yayıldı
Üç kıtaya yayılan devletin hemen her köşesinde onun eserlerine rastlanır. Budin ve Kırım'dan Mekke'ye kadar dört bir yan'da onun eserleri görülür... Mimari sahasının en olgun örnekleri olan 84 cami, 52 mescid, 57 medrese, 7 darülkurra, 22 türbe, 17 imaret, 3 darüşşifa, 5 su yollan, su kemerleri, 8 köprü, 20 kervansaray, 35 saray 8 mahzen, 48 hamam... Bunlar göze çarpacak derecede olanlar. Bunların yanında şimdi Avrupa'da Osmanlı'nın sefer hatırası olarak bulunan köprüler, yollar, kanallar, mescidler...
Bu san'at değeri yüksek ve eşsiz eserler içerisinde üç tanesi en çok dikkatleri çekmiştir. Koca ustanın da san'at hayatının üç devresine izafe ettiği üç eser... Çıraklık devri eseri Şehzadebaşı, Kalfalık devri eseri Süleymaniye ve ustalık devri eseri Selimiye...
İstanbul'un görkemli yapılarından Süleymaniye için Yahya Kemal hislerini şu şekilde manzumeleştirmiş:
Ordu-milletlerin en çok döğüşen, en sarpı
Adamış sevdiği Allahına bir böyle yapı.
En güzel mabedi olsun diye en son dinin
Budur öz şekli hayâl ettiği mimarînin.
Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi,
Seçmiş İstanbul'un ufkunda bu kudsi tepeyi
Taşımış harcını gazileri, serdarıyle,
Taşı yenmiş nice bin işçisi, mimariyle.
Hür ve engin vatanın hem gece, hem gündüzüne,
Uhrevi bir kapı açmış buradan gökyüzüne
Tâ ki geçsin ezeli rahmete ruh orduları..
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.