ABD'den maaşlı kimi medya tezgahtarları, ortalığı FP'nin kapatılmasını kollayıp yeni bir oluşumun sinyalini veren Tayyip Erdoğan'ın balonlarıyla renklendiriyorlar. Diğer yandan da sayın Erdoğan, artık öyle eski Kasımpaşalı edasıyla Kur'an, sakal gibi konuları konuşmuyor. Bilakis, Türkiye'nin bunlara ihtiyacının olmadığını yüksek sesle konuşmayı tercih ediyor. Bu sebeple millet, ister istemez 'hayrola bu ne değişim' sorusuna cevap bulmaya çalışıyor.
İslam dergisinin Ağustos 1997 sayısını bize gönderen bir okuyucu Erdoğan'la yapılan röportajın bazı bölümlerinin altını çiziyor. O zamanlar aynen şunu diyor Erdoğan: "Her gün gazeteleri hatmeden Tayyip Erdoğan yok artık. Çünkü ruh hastası olmak istemiyorum. Bunlar dün küfrettikleri şeyi bugün müdafaa etmeye çalışıyorlar." Can alıcı sual şu: Bugün kendisine olan teşrifat ü iltifat, medyanın karakter değişimi mi, yoksa Erdoğan'ın mı?
Ziyarete gelen bir grup İETT çalışanı, 12 Eylül sonrasında sakalı sebebiyle işi bırakıp İETT'den ayrılan Erdoğan'a 'bugün düzgün sakallıya ihtiyaç yok' dedirtecek yeni aklı nereden aldı; Tayyip bey dün mü kendini gizliyordu yoksa bugün mu bir başka posta büründü, diye sordular. Postunu mostunu bilmem ama Erdoğan artık sizin bildiğiniz Erdoğan değil, dedim. Köyünü ve soyunu hiç araştırdınız mı, diye sordu aralarından biri. Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim atasözü yetmez mi, diye atıldı Ankaralı misafir; son iki-üç seneden beri kimlerle yatıp kalktığına, kimlerin ona sahip çıktığına bak, yeter de artar bile...
Yıllarca minareleri süngü diye omuzlayıp meydan meydan dolaşan Erdoğan'a ilk sahip çıkanın kendi ifadesi ile ABD ve onun İstanbul Konsolosu olması dikkatlerden kaçmadı. Hapisten çıkıp, siyasete giriyorum mesajını verdiği Ekim 1999'dan bu yana Washington'u su yoluna çevirdi. Hapis ve siyasetten men cezası kesinleştiğinde dönemin ABD İstanbul Başkonsolosu Carolyn Huggins'in, Tayyip Erdoğan'ın yanına damladı ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni hedef aldı. Hatta Dışişleri yetkililerimiz, Huggins'in davranışının ülkeler arasındaki yerleşik teamüllere ve konsolosluk ilişkileri hakkında Viyana Sözleşmesi'ne aykırı olduğuna dikkat çekmek, Viyana Sözleşmesi'ni kabul eden devletin kanun ve düzenlemelerine saygı göstermesi gerektiğini vurgulamak, dahası konuyu ABD makamlarının dikkatine sunmak durumunda kaldılar. Ancak ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı James Foley, İstanbul Konsolosu'nun kendinden konuşmadığını ve söylediklerinin Washington'un talimatıyla olduğunu açıkladı. O gün minareleri omuzunda süngü yapıp dolaşan Erdoğan'ı ABD'nin sahiplenmesinin sebebini anlayamayanlar, şimdi daha iyi anlamaya başladılar. Diyeceksiniz ki, sırtında minare süngüsü ile meydanları gezen Tayyip mi kendini gizlemişti, yoksa bugün minaresiz, sakalsız gezen, güzel Kur'an okuyana ihtiyaç yok diyen Tayyip bey mi kendini saklamaktadır? Cevap, Karaman'ın koyunu hikayesinde saklı...
Erdoğan, kimliğinin ilk ipuçlarını Patrik Bartholomeos ve sair papazlarla beraber oldukları 06 Ocak 1996'da CRR'de yapılan dinlerarası diyalog toplantısındaki konuşmasında verdi. Orada İslam Dünyası'nın ikide bir aklına Haçlı Seferleri'ni getirdiğini kaydederek din savaşlarının hiç kimsenin çıkarına olmadığını ifade etmişti. ABD'nin misyon şeflerinin ve Vatikan'ın kelle avcısı papazlarının yakın ilgisi biraz da orada ortaya çıktı.
Erdoğan, Ekim 1999'da Münci İnci'nin Çatalca-Durusu'daki çiftlik evinde ABD'nin İstanbul Konsolos yardımcısı bayan Kate Schertz'le önemli istişarelerde bulunmakla yetinmedi tabii. Bu yılın Şubat ayındaki oğlunun düğününde ABD İstanbul Başkonsolosu Frank Urbancic'i şeref konuğu olarak ağırladı. Bütün bu sohbetler, muhabbetler Erdoğan'daki yeni kimliği yavaş yavaş oluşturdu.
Her ne kadar yeni imajının reklamını üstlenen Cenajans'ın sahibi Nail Keçili içeride ve başı Egebank sebebiyle hayli dertte ise de, onun yerine bugün kartel medyası bu taşeronluğu üstlenmiş vaziyette.
Dün minareleri süngü diye takdim edip milleti devletiyle karşı karşıya getirerek siyasi prim devşiren politikanın bu yeniyetmesi, şimdi düzgün sakalı ve güzel Kur'an okumayı bir kenara koydu. Bakalım yarın çuvaldan neler çıkaracak?
İslam dergisinin Ağustos 1997 sayısını bize gönderen bir okuyucu Erdoğan'la yapılan röportajın bazı bölümlerinin altını çiziyor. O zamanlar aynen şunu diyor Erdoğan: "Her gün gazeteleri hatmeden Tayyip Erdoğan yok artık. Çünkü ruh hastası olmak istemiyorum. Bunlar dün küfrettikleri şeyi bugün müdafaa etmeye çalışıyorlar." Can alıcı sual şu: Bugün kendisine olan teşrifat ü iltifat, medyanın karakter değişimi mi, yoksa Erdoğan'ın mı?
Ziyarete gelen bir grup İETT çalışanı, 12 Eylül sonrasında sakalı sebebiyle işi bırakıp İETT'den ayrılan Erdoğan'a 'bugün düzgün sakallıya ihtiyaç yok' dedirtecek yeni aklı nereden aldı; Tayyip bey dün mü kendini gizliyordu yoksa bugün mu bir başka posta büründü, diye sordular. Postunu mostunu bilmem ama Erdoğan artık sizin bildiğiniz Erdoğan değil, dedim. Köyünü ve soyunu hiç araştırdınız mı, diye sordu aralarından biri. Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim atasözü yetmez mi, diye atıldı Ankaralı misafir; son iki-üç seneden beri kimlerle yatıp kalktığına, kimlerin ona sahip çıktığına bak, yeter de artar bile...
Yıllarca minareleri süngü diye omuzlayıp meydan meydan dolaşan Erdoğan'a ilk sahip çıkanın kendi ifadesi ile ABD ve onun İstanbul Konsolosu olması dikkatlerden kaçmadı. Hapisten çıkıp, siyasete giriyorum mesajını verdiği Ekim 1999'dan bu yana Washington'u su yoluna çevirdi. Hapis ve siyasetten men cezası kesinleştiğinde dönemin ABD İstanbul Başkonsolosu Carolyn Huggins'in, Tayyip Erdoğan'ın yanına damladı ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni hedef aldı. Hatta Dışişleri yetkililerimiz, Huggins'in davranışının ülkeler arasındaki yerleşik teamüllere ve konsolosluk ilişkileri hakkında Viyana Sözleşmesi'ne aykırı olduğuna dikkat çekmek, Viyana Sözleşmesi'ni kabul eden devletin kanun ve düzenlemelerine saygı göstermesi gerektiğini vurgulamak, dahası konuyu ABD makamlarının dikkatine sunmak durumunda kaldılar. Ancak ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı James Foley, İstanbul Konsolosu'nun kendinden konuşmadığını ve söylediklerinin Washington'un talimatıyla olduğunu açıkladı. O gün minareleri omuzunda süngü yapıp dolaşan Erdoğan'ı ABD'nin sahiplenmesinin sebebini anlayamayanlar, şimdi daha iyi anlamaya başladılar. Diyeceksiniz ki, sırtında minare süngüsü ile meydanları gezen Tayyip mi kendini gizlemişti, yoksa bugün minaresiz, sakalsız gezen, güzel Kur'an okuyana ihtiyaç yok diyen Tayyip bey mi kendini saklamaktadır? Cevap, Karaman'ın koyunu hikayesinde saklı...
Erdoğan, kimliğinin ilk ipuçlarını Patrik Bartholomeos ve sair papazlarla beraber oldukları 06 Ocak 1996'da CRR'de yapılan dinlerarası diyalog toplantısındaki konuşmasında verdi. Orada İslam Dünyası'nın ikide bir aklına Haçlı Seferleri'ni getirdiğini kaydederek din savaşlarının hiç kimsenin çıkarına olmadığını ifade etmişti. ABD'nin misyon şeflerinin ve Vatikan'ın kelle avcısı papazlarının yakın ilgisi biraz da orada ortaya çıktı.
Erdoğan, Ekim 1999'da Münci İnci'nin Çatalca-Durusu'daki çiftlik evinde ABD'nin İstanbul Konsolos yardımcısı bayan Kate Schertz'le önemli istişarelerde bulunmakla yetinmedi tabii. Bu yılın Şubat ayındaki oğlunun düğününde ABD İstanbul Başkonsolosu Frank Urbancic'i şeref konuğu olarak ağırladı. Bütün bu sohbetler, muhabbetler Erdoğan'daki yeni kimliği yavaş yavaş oluşturdu.
Her ne kadar yeni imajının reklamını üstlenen Cenajans'ın sahibi Nail Keçili içeride ve başı Egebank sebebiyle hayli dertte ise de, onun yerine bugün kartel medyası bu taşeronluğu üstlenmiş vaziyette.
Dün minareleri süngü diye takdim edip milleti devletiyle karşı karşıya getirerek siyasi prim devşiren politikanın bu yeniyetmesi, şimdi düzgün sakalı ve güzel Kur'an okumayı bir kenara koydu. Bakalım yarın çuvaldan neler çıkaracak?
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019