Milli Eğitim denilince akla ilk gelen şeyin öğretmen olması lazımdır. Ama ülkemizin işletim sistemi bozulup, tersten çalıştırıldığı için Milli eğitim denilince, akla ilk gelen Başbakanın, ilgili bakanın, bürokratların vs. açıklamaları, çıkışları, akla ziyan tarifleridir. İnsan yetiştirmede aileden sonra en etkili sıfata sahip öğretmenler pek akla getirilmez. Ne yer, ne içer, nasıl yaşar, pek irdelenmez. Artı bu kutsal görevi layıkıyla yerine getiriyor mu, diye de pek sorgulanmaz.
Türkiye’nin istihdam bakımından en büyük kurumu Milli Eğitimdir. Milli Eğitimde kadrolu 775 bin, sözleşmeli 69 bin, toplamda 845 bin öğretmen istihdam edilmektedir. Mana olarak da ülkemizin en büyük kurumu Milli Eğitim’dir, öyle olmalıdır. Çünkü insan yetiştirmek en büyük sanattır. Bu sanatın sanatkârı da en büyüktür, en büyük olmalıdır.
Peki, bu sanatkârlar en büyük müdür? Bu sorunun iki cevabı var; Eğer seçim öncesi ise geçici olarak büyükleşir. Sonra ise sıradanlaşır hatta aşağılanır. Hemen kızmayın! Yaşanmış örneklerimiz var…
Hatırlarsınız! 2002 seçimleri öncesi Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin birçok noktasından önce iktidara dönerek; (Öğretmenler için) “Bu çocukları atayamayacaksanız, iş sahibi yapmayacaksanız niçin okutuyorsunuz” demişti. Sonra öğretmenlere dönerek; “hiç merak etmeyin! Biz iktidar olduğumuzda hepinizin ataması yapılacak” dedi.
Hatırladınız mı? Zamanın çırakları usta oldu. Milli Eğitim ne bakanlar gördü. Ya siz, öğretmenler ne gördünüz? Daha doğrusu tüm Türkiye gibi ne umdunuz, ne buldunuz?
Görevdeki öğretmen sayısı 845 bin. Atama bekleyen 265 bin. Eder; Bin 110 kişi. Milyonu aşan bu kişiler eğitimci ise ve hem kendileri hem de ülkenin gidişatının farkında değilseler iktidarı eleştirmeye hiç gerek yok.
Biz yine de 2001’de verilen sözler ile 2012’de yaşanan gerçekleri kısaca ortaya koyalım… Başbakan öğretmenleri az çalışıp, çok istemekle itham etmişti. “Öğretmenler az çalışıyor, memurlar daha çok çalışıyor ancak öğretmenler hak ettiklerinden daha fazla istiyor”
Son Milli Eğitim Bakanı ise öğretmenleri adeta önüne çıkan bir rakip olarak görme anlayışında. Öyle ki, hem 164 bin kusur öğretmen ihtiyacı olduğunu açıklayan Bakan, bu ihtiyacı atanan 40 bin öğretmenle kapatacaklarını da açıklamıştı. Yani insana yama yapan bir anlayış.
Aynı Bakan, kadro bekleyen öğretmenlere akıl vermeyi de unutmamıştı; “Bu kadar öğretmene ihtiyacımız yok, yeteneklerine uygun başka mesleklere yönelsinler”
Eğitimci olan ve kadro bekleyen öğretmenlerimiz 2001 ile 2012 kıyasını maalesef yapamadıkları için aynı zihniyetin kapısını tekrar çalmış ve dertlerini anlatmaya kalkmıştılar. Sonuç “güvercin” oldu. Eğer eğitimli iseniz artı eğitimci iseniz “bana ne” deme hakkınız yoktur. Kendi geminize bakmayacaksınız. Ülke ne halde ve nereye gidiyoruz? Cevabı bulup, halka anlatmakla mükellefsiniz… Ha, cevap için kadro bekleyen, coplanan, biber gazı yiyen arkadaş ve yurttaşlarımıza danışabilirsiniz…
Bakan; “Ben öğretmen olmak isteyenleri, Eminönü’ndeki caminin önünde bekleyen güvercinlere benzetiyorum. Bekliyorlar ki, biri önlerine yem atsın. Allah’tan çocuklarım memur olmadılar.”
Son olarak; Diyarbakır’da “bebek katilinin” Suriye’den çıkarılışını bahane eden teröristler okullarımıza bomba attı. Hem de Diyarbakır’da. Öğrencilerin bulunduğu bölüme girmek isteyen teröristleri ise öğretmenlerimiz etkisiz hale getirdi.
Saldırıda 3 öğretmen ve iki öğrenci yaralandı. Allah’tan (!) teröristlere bir şey olmadı. Yoksa Diyarbakır Emniyet Müdürü sırf insanlık olsun diye yine ağlamaya başlayacaktı…
Türkiye’nin istihdam bakımından en büyük kurumu Milli Eğitimdir. Milli Eğitimde kadrolu 775 bin, sözleşmeli 69 bin, toplamda 845 bin öğretmen istihdam edilmektedir. Mana olarak da ülkemizin en büyük kurumu Milli Eğitim’dir, öyle olmalıdır. Çünkü insan yetiştirmek en büyük sanattır. Bu sanatın sanatkârı da en büyüktür, en büyük olmalıdır.
Peki, bu sanatkârlar en büyük müdür? Bu sorunun iki cevabı var; Eğer seçim öncesi ise geçici olarak büyükleşir. Sonra ise sıradanlaşır hatta aşağılanır. Hemen kızmayın! Yaşanmış örneklerimiz var…
Hatırlarsınız! 2002 seçimleri öncesi Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin birçok noktasından önce iktidara dönerek; (Öğretmenler için) “Bu çocukları atayamayacaksanız, iş sahibi yapmayacaksanız niçin okutuyorsunuz” demişti. Sonra öğretmenlere dönerek; “hiç merak etmeyin! Biz iktidar olduğumuzda hepinizin ataması yapılacak” dedi.
Hatırladınız mı? Zamanın çırakları usta oldu. Milli Eğitim ne bakanlar gördü. Ya siz, öğretmenler ne gördünüz? Daha doğrusu tüm Türkiye gibi ne umdunuz, ne buldunuz?
Görevdeki öğretmen sayısı 845 bin. Atama bekleyen 265 bin. Eder; Bin 110 kişi. Milyonu aşan bu kişiler eğitimci ise ve hem kendileri hem de ülkenin gidişatının farkında değilseler iktidarı eleştirmeye hiç gerek yok.
Biz yine de 2001’de verilen sözler ile 2012’de yaşanan gerçekleri kısaca ortaya koyalım… Başbakan öğretmenleri az çalışıp, çok istemekle itham etmişti. “Öğretmenler az çalışıyor, memurlar daha çok çalışıyor ancak öğretmenler hak ettiklerinden daha fazla istiyor”
Son Milli Eğitim Bakanı ise öğretmenleri adeta önüne çıkan bir rakip olarak görme anlayışında. Öyle ki, hem 164 bin kusur öğretmen ihtiyacı olduğunu açıklayan Bakan, bu ihtiyacı atanan 40 bin öğretmenle kapatacaklarını da açıklamıştı. Yani insana yama yapan bir anlayış.
Aynı Bakan, kadro bekleyen öğretmenlere akıl vermeyi de unutmamıştı; “Bu kadar öğretmene ihtiyacımız yok, yeteneklerine uygun başka mesleklere yönelsinler”
Eğitimci olan ve kadro bekleyen öğretmenlerimiz 2001 ile 2012 kıyasını maalesef yapamadıkları için aynı zihniyetin kapısını tekrar çalmış ve dertlerini anlatmaya kalkmıştılar. Sonuç “güvercin” oldu. Eğer eğitimli iseniz artı eğitimci iseniz “bana ne” deme hakkınız yoktur. Kendi geminize bakmayacaksınız. Ülke ne halde ve nereye gidiyoruz? Cevabı bulup, halka anlatmakla mükellefsiniz… Ha, cevap için kadro bekleyen, coplanan, biber gazı yiyen arkadaş ve yurttaşlarımıza danışabilirsiniz…
Bakan; “Ben öğretmen olmak isteyenleri, Eminönü’ndeki caminin önünde bekleyen güvercinlere benzetiyorum. Bekliyorlar ki, biri önlerine yem atsın. Allah’tan çocuklarım memur olmadılar.”
Son olarak; Diyarbakır’da “bebek katilinin” Suriye’den çıkarılışını bahane eden teröristler okullarımıza bomba attı. Hem de Diyarbakır’da. Öğrencilerin bulunduğu bölüme girmek isteyen teröristleri ise öğretmenlerimiz etkisiz hale getirdi.
Saldırıda 3 öğretmen ve iki öğrenci yaralandı. Allah’tan (!) teröristlere bir şey olmadı. Yoksa Diyarbakır Emniyet Müdürü sırf insanlık olsun diye yine ağlamaya başlayacaktı…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025
- İslam dünyasında bayram! / 31.03.2025
- ‘Cebrail dua etti, bende amin dedim’ / 30.03.2025
- Boykot, tehdit ve umut / 29.03.2025
- Atatürk’ün annesi gibi Erdoğan’ın annesi de annemizdir / 28.03.2025
- 3 Mayıs Türkçülük 4 Mayıs PKK ile kucaklaşma günü! / 27.03.2025
- Kadir gecesi için hazırladım / 26.03.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025
- İslam dünyasında bayram! / 31.03.2025
- ‘Cebrail dua etti, bende amin dedim’ / 30.03.2025
- Boykot, tehdit ve umut / 29.03.2025
- Atatürk’ün annesi gibi Erdoğan’ın annesi de annemizdir / 28.03.2025
- 3 Mayıs Türkçülük 4 Mayıs PKK ile kucaklaşma günü! / 27.03.2025
- Kadir gecesi için hazırladım / 26.03.2025