"Sorgulanmamış bir hayat, yaşanmaya değmez." (Sokrates).
Bu sözü çok severim. Hayatı irdelemek ne yaptığımızı, nereye gittiğimizi düşünmek gerekir. Bazen hızlı giden hayatta durmak ve geriye bakmak iyi olur. Hayatta nasıl bir iz bıraktığımıza bakarak, ona göre yol haritasını çizmek icap eder. Bu sorgulama ve araştırmaya nerede ve nasıl başlayacağız?
Merhum hocamızın dediği gibi insan en çok kendisine yabancıdır ve kendisini bulması gerekir.
Burada at başı giden iki husus vardır birincisi öğrenme, ikincisi arayış...
Ya da buna ararken öğrenme de diyebiliriz.
Dünyada iki farklı insan vardır: Bilmek isteyenler ve inanmak isteyenler...
Yalnızca kültürlü insanlar öğrenmeyi sever, mutlu olurlar.
Zordur düşünmek, araştırmak, kabul görmüş düzeni sorgulamak.
Kolaydır var olanla yetinmek ve kendi mahallemizde kalmak.
Öğrenmek için ise zaman ayırmak, araştırmak, kısaca konfor alanını terk etmek gerekir.
Dilerseniz biraz psikolojideki konfor alanından bahsedelim.
Konfor alanı, bir insanın kendini rahat ve güvende hissettiği alan diyebiliriz.
Herkesin kendini rahat hissettiği bir alanı var. Bazı insanların konfor alanları oldukça darken bazıları için bu alan geniş olabilir.
Konfor alanı rahat ve güvenli ama buna karşılık öğrenmenin daha az olduğu, tek düze bir yaşam vaad ediyor. Bu alanda hem kişisel performans hem de keşif baskı altında ve sınırlı kalıyor. Oysa konfor alanının hemen dışında, öğrenme alanı denilen bir çerçeve alan daha var.
Konfor alanının etrafındaki güven çemberinin dışına çıkmazsanız değişemezsiniz. Değişmezseniz, geleceğin bir parçası değil, sadece ve sadece izleyicisi olabilirsiniz...
Konfor alanını terk ettiğimizde yeni bir arayışa gireriz.
Yüksek basamağa çıkmak için alt basamağı terk etmiş oluruz.
Başa dönersek bir arayış içinde olmalıdır insan bu arayış aslında kendini bulmadır.
Yunus Emre "Küçük insanlar dengini, büyük insanlar kendini arar" demiş.
Bu içe dönük arayış ve sorgulama nefsin basamakları ya da bilinç düzeyleri gibi isimler alabilir. Bu yolculukta bazen dışarıdan da destek alabiliriz.
Felsefecilere, psikologlara, kişisel gelişim uzmanlarına yolumuz düşebilir.
Eskiden bunu Hak erenleri dediğimiz insan-ı kâmiller yapardı.
Örneğin Mevlana, Şemsi Tebrizi, Yunus ya da Hacı Bektaş Veli...
Bunlar insanı alır eleklerden geçirir, yoğurmaya başlar, kıvama gelene kadar yoğururlardı. Kimi kısa kimi uzun sürerdi.
Hamuruna suyuna göre değişirdi.
Bu arayışın sonunda, Mevlana'nın geldiği noktaya geliriz.
Dün akıllıydım dünyayı değiştirmek istedim. Bugün ise bilgeyim kendimi değiştirdim.
Bu değişimden sonra kendimizi Platon'un söylediği sözde buluruz.
"Kendini yönetirsen dünyayı yönetecek gücü bulabilirsin."
Var mısınız kendimizi keşfetmeye, mevcut kapasiteyi etkili kullanıp içimizdeki potansiyeli hareket ettirmeye?
- Nurcan Karakaya: Sene 2040 / 19.12.2024
- İlyas Güneştekin: İsrail’in önündeki bir engel daha kalktı / 13.12.2024
- MELEK KERESTECİ : Vatan sevgisi imandandır / 11.03.2024
- R.Sümeyye Aydın: Hüseyin Baş’ın mücadelesi / 27.05.2023
- FATİH KIVIK: Son çağın bilgesi Prof. Dr. Haydar Baş hocamız / 18.04.2023
- ALİ HAMZA AYDIN: Millete rağmen o koltukta oturulmaz / 28.03.2023
- FATIMA ZEHRA AYDIN: Milletimiz Ata’sını arıyor-1 / 16.02.2023
- Şener KONUKSEVEN: Canım vatanım / 01.11.2022
- Ali Hamza Aydın: Kim bu Hasan Yeşildağ? / 25.08.2022