Bağdat şehrinde bir deli vardı. O diyarda "Bağdat Divanesi" namı ile meşhurdu. Kendisini her ne kadar tatlı yemeklerle doyursalar ve iltifat edip durumuyla ilgilenseler bile:
-Divane karnın doydun mu? diye sorulduğunda:
-Ne yedim, tatlı yemek mi vardı? Karnım nereden doysun? derdi.
Bir gün, Bağdad'ın büyüklerine ziyafet verirken Divane ansızın kapıdan içeri girer. Bakar ki nimet bol; hemen sofranın başına geçip oturur, iştahla o nefis yemeklerden atıştırmağa başlar. Bunu gören vezirlerden biri, yanındakilere:
-Bugün fırsat yerinde ve nimet bol. Gelin, Divaneyi tıka basa doyurup dilini tutalım, der. Ve emreder, kebab, çevirme, yahni, kavurma, keşkek, börek, muhallebi, nişaştalı şekerli tatlılar, kadayıf, börek, zerde, helva gibi binbir çeşit yemeğin yanında ayrıca içecekler; gülsuyu, hoşaf, armut, nar, elma, üzüm yani cins cins yemişleri, bir bir getirip divanenin önüne koyarlar. Halifenin oğlu Divaneye:
-Karnın doyuncaya kadar yiyeceksin! der. Divane her birinden canı istemeyinceye kadar yer.
Divane kalkıp gitmek isteyince Halife-zade işaret eder. Divaneyi tutarlar:
-Daha yemelisin! diye zorlarlar. Divane:
-Artık bir lokma almağa mecalim yok, boşuna zorlamayın ve yemekleri telef eylemeyin, der.
Halifenin oğlu kılıçla tehdit ederek:
-Ye, yoksa sana şu kılınçla yediririm, der. Divane çaresiz kılınç korkusuna zorla bir miktar daha yedikten sonra:
-İsterseniz öldürün, artık yemeğe takatım kalmadı, der. vezir emreder, Divaneyi dışarı çıkarıp salıverirler. Sonra yanına gelip yine sorarlar:
-Be deli, yemek çok muydu, karnını doyurdun mu ki? Divane cevap verir:
-Evet nimete çoktu ve gayet güzeldi. Amma ,kılıç korkusundan bir şey mi yiyebildim. İşte aç ve azıksız gezen, başıboş kimsesiz biriyim, der.
-Divane karnın doydun mu? diye sorulduğunda:
-Ne yedim, tatlı yemek mi vardı? Karnım nereden doysun? derdi.
Bir gün, Bağdad'ın büyüklerine ziyafet verirken Divane ansızın kapıdan içeri girer. Bakar ki nimet bol; hemen sofranın başına geçip oturur, iştahla o nefis yemeklerden atıştırmağa başlar. Bunu gören vezirlerden biri, yanındakilere:
-Bugün fırsat yerinde ve nimet bol. Gelin, Divaneyi tıka basa doyurup dilini tutalım, der. Ve emreder, kebab, çevirme, yahni, kavurma, keşkek, börek, muhallebi, nişaştalı şekerli tatlılar, kadayıf, börek, zerde, helva gibi binbir çeşit yemeğin yanında ayrıca içecekler; gülsuyu, hoşaf, armut, nar, elma, üzüm yani cins cins yemişleri, bir bir getirip divanenin önüne koyarlar. Halifenin oğlu Divaneye:
-Karnın doyuncaya kadar yiyeceksin! der. Divane her birinden canı istemeyinceye kadar yer.
Divane kalkıp gitmek isteyince Halife-zade işaret eder. Divaneyi tutarlar:
-Daha yemelisin! diye zorlarlar. Divane:
-Artık bir lokma almağa mecalim yok, boşuna zorlamayın ve yemekleri telef eylemeyin, der.
Halifenin oğlu kılıçla tehdit ederek:
-Ye, yoksa sana şu kılınçla yediririm, der. Divane çaresiz kılınç korkusuna zorla bir miktar daha yedikten sonra:
-İsterseniz öldürün, artık yemeğe takatım kalmadı, der. vezir emreder, Divaneyi dışarı çıkarıp salıverirler. Sonra yanına gelip yine sorarlar:
-Be deli, yemek çok muydu, karnını doyurdun mu ki? Divane cevap verir:
-Evet nimete çoktu ve gayet güzeldi. Amma ,kılıç korkusundan bir şey mi yiyebildim. İşte aç ve azıksız gezen, başıboş kimsesiz biriyim, der.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.