İş zıvanadan çıktı mı, geceyi gündüzden, karayı aktan ayırdedemezsiniz. Tam da böyle bir ortamda yaşıyoruz. Çok partili siyasi hayatımızda gele gele bir arpa boyu yol alarak nihayet "demokratik açılım" noktasına kadar gelmiş bulunuyoruz. Bu dönemde takip edilen siyasi, tarihi, ilmi, dini ve sosyolojik yollarla bugün öyle bir yere geldik ki, hiç bir konuda ittifakımız olmadığı gibi sadece birbirimizi boğazlamıyor, aynı zamanda devleti-milleti ve temel kavramları yıpratarak bindiğimiz dalı da kesiyoruz. Evet herkes bindiği dalı kesiyor. Bunun bir örneğini göstermek çok zordur. Hatta imkansızdır. Aydını, bürokratı, üniversitesi, medyası ile ve daha da acısı siyasi ve idari kadroları ile zıvanadan çıkmış bir toplum "demokratik açılım" adı altında sözüm ona barışa yelken açıyor. Bunun için de bütün gerekçlerin üstünde "analar ağlamasın" gibi bir duygu sömürüsüne baş vurmaktan çekinilmiyor. Elbette analar ağlamasın. Kimse anaların ağlamasını istemez. Ama zaman gelir analar da ağlar. Vatan toprakları sadece şehit kanı ile beslenmez. Hiç şüphesiz vatan toprağının hamurunda en az şehit kanı kadar anaların göz yaşları da vardır. Yeter ki analar boşuna ağlamasın, şehitler boşuna ölmesin. Bugün "analar ağlamasın" diye yanlış yapanlar şehit analar yerine yarının pişman analarının göz yaşlarını nasıl dindirecekler. Kaldı ki takip edilen politikalar ne analar ağlamasın içindir, ne de demokratik açılım için. Bütün bunlar ABD'nin, BOP'nin gereği yapılan uygulamalardır. Yani her şey ABD'nin kontrolünde yapılıyor. Başta şehit anaları olmak üzere 70 milyon halkımız (Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Boşnak, Arnavut, Arap, Acem vb.) şu gerçeği görmek zorundayız. Biz bugünlere Amerika ve Avrupa'ya bağımlı politikalarla geldik. Bu bağımlı politikalarlda sağcımız da, solcumuz da, muhafazakarımız da, politik dindarımız da, politik milliyetçimiz de tam bir teslimiyet ve çaresizlik örneği göstermişlerdir. Bugünden düne doğru yakın tarihimizi bir gözden geçirmek, bu manada hayati önem arzetmektedir. Bugüne kadar iç ve dış politikalarda "Milli" politikalar üretemeyenler (asla mümkün olmamakla beraber) bir nebze de olsa bahane arayabilirler. Ama artık bugün ülkemizde ve dünyamızda küreselleşmeye de, sömürgeciliğe de dur diyecek ve çözüm üretecek "Milli Ekonomi Modeli, Milli Devlet Sosyal Devlet" gerçeği var. Prof. Dr. Haydar Baş'ın hangi dinden, hangi ırkdan, hangi renkten ve coğrafyadan olursa olsun hiç bir ayrım yapmadan "İnsan merkezli" düşünce ve fikirlerinin oluşturduğu bu gerçek çağdaşlarının hayal bile edemeyeceği yüce değerlerden meydana gelmektedir. Dolayısıyla bugün milletimizin ve bütün insanlığın unsurlarını kucaklayacak, kuşatacak bir irade olmadan hiç kimse barışı, huzuru, adil paylaşımı kısacası insanca yaşamayı beklemesin...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010