Küreselliği savunanlar, bir çok teşkilat ve o teşkilatlar sayesinde küresel bir güç oluşturdular. Şimdi ise küresel bir toplum oluşturmanın peşindeler. Çünkü çok iyi biliyorlar ki, küresel bir toplum oluşturulamazsa, kurdukları sistem çökecektir. O zaman sorulması gereken soru şu: Küresel bir toplum olur mu, olursa nasıl olur? Küresel bir toplumun olması için birinci şart, küresel bir dindir. Küresel bir din için de buldukları çözüm, bütün dinlerin karışımından ortak bir din türetmektir. Buna tek engel İslam. İşte, İslam'da reform çalışmaları bu engeli kaldırmak içindir.
İslam'ı ortadan kaldırmak mümkün olmadığına göre, en akıllı yol, onu yozlaştırmak, daha doğrusu küreselleşmeye engel olmayacak bir şekle sokmaktır. Dünyada ve özellikle de Türkiye'de yapılan işte budur. Nobel ödüllü Octavio Paz, bakınız, yozlaştırmanın gereğini nasıl anlatıyor: "Bir putperest için gerçeğin bir tek halkın, bir tek inancın tekelinde olması saçmaydı. İslamiyet dışında, dünya yine bunu böyle görmeye başlamıştır. İslamiyet tek başınadır. Günümüzde dünyada en direnici güçtür. Batı uygarlığının en harika yanı, dini felsefe ve mantık silahıyla eleştirebilmemizdir". Sonra da felsefeyi ya da rasyonaliteyi, bu sefer felsefe silahıyla eleştirebiliriz". İşte, Batı düşüncesenin temeli budur.
Bu düşünceyi, bu anlayışı, diyalogcularımız bize şöyle aktardılar: "İslam, mutlak doğrudur dersek, diyalog olmaz. Başka dinlerin doğrularını kabul etmezsek, yine diyalog olmaz. Diyaloğun olması için İslam dahi, bütün dinlerin tartışmaya açılması gerekir". Nitekim de öyle yaptılar. İslam'ı ve İslam'dan olan herşeyi tartışmaya açtılar. Sebep, küreselleşmenin önündeki engelleri kaldırmak, küresel bir toplumun oluşmasını sağlamak.
Küreselleşmeyi ve küreselleşmenin boyutarını tam ve doğru olarak anlamak zorundayız. Aksi halde, hiçbir sorunumuzu çözemeyiz. Örneğin, bugün ekonomik alanda başımıza gelenler, küreselleşme rüzgarına kapılmamızın eseridir. Çok şükür, dünyada bu gerçeği gören, ona karşı tebdir alan ve örnek oluşturan devlet adamları hâlâ vardır. Bunların başında Malezya Başbakanı Mahathir Muhammed yer almaktadır. O şöyle diyor. "Sınırsız bir dünya ve küresel bir toplum fikrini geliştirdiler. Propagandacılar bu fikrin evrensel kabul gördüğünü yayıp duruyorlar, ona direnmek gerici ve çağdışı olmakla, geçmişte yaşamakla eşdeğer sayılıyor". Tabii olarak, küresel toplum fikrini benimseyenlerin gözünde, milli olan herşey değerini ve anlamını yitiriyor. Esasen, istenen de budur.
"Küreselleşmenin Geleceği" adlı kitabının yazarı Thomas Friedman, küreselleşme ve küresel toplum hakkında şöyle diyor: "Her ülkeyi bir bilgisayar olaraka düşünürseniz, küreselleşmeyi internete bağlanmaya benzetebilirsiniz. Ancak her bilgisayar internete bağlanamaz, uygun yazılıma ihtiyaç vardır". Peki, uygun yazılım nedir? Genel olarak, uygun yazılım, dünya vatandaşı olmak ve küresel bir toplum oluşturmaktır.
Gelelim, küresel bir toplumun oluşup oluşmayacağına. Birçok bilim adamına göre, bu mümkün değildir. Henry Kissinger'in deyimiyle, "küreselleşme, Amerikan hegemonyasının öteki adıdır". Öyleyse, şu soruyu sormalıyız: "Amerika, küresel bir topluma örnek olabilir mi?" Zbigniew Brzezinskı'ye göre bu sorunun cevabı hayırdır. Brzezinski diyor ki: "Amerika, ne küresel bir polis gücü, ne küresel bir banker, ne de küresel bir ahlak gücü olabilir. Bunlardan birincisi meşruiyeti, ikincisi yeterli likiditeyi, üçüncüsü ise kusursuz ahlakı zorunlu kılar". Brzezinski, "bunun imkansız olduğunu, küreselleşmenin bu haliyle küresel anarşiye dönüşeceğini" söylemektedir.
William Greider ise, küresel toplum şöyle dursun, küresel ekonomik sistemin bile kendi kendini imha edecek sınıra vardığına inanmaktadır. Böyle bir dünyada, böyle bir ortamda Türkiye'yi idare edenler, bilerek veya bilmeyerek, küresel bir toplumun oluşmasına katkı sağlıyorlar. Daha doğrusu akıntıya kürek çekiyorlar. Ne yazık ki, olan yine millete oluyor.
İslam'ı ortadan kaldırmak mümkün olmadığına göre, en akıllı yol, onu yozlaştırmak, daha doğrusu küreselleşmeye engel olmayacak bir şekle sokmaktır. Dünyada ve özellikle de Türkiye'de yapılan işte budur. Nobel ödüllü Octavio Paz, bakınız, yozlaştırmanın gereğini nasıl anlatıyor: "Bir putperest için gerçeğin bir tek halkın, bir tek inancın tekelinde olması saçmaydı. İslamiyet dışında, dünya yine bunu böyle görmeye başlamıştır. İslamiyet tek başınadır. Günümüzde dünyada en direnici güçtür. Batı uygarlığının en harika yanı, dini felsefe ve mantık silahıyla eleştirebilmemizdir". Sonra da felsefeyi ya da rasyonaliteyi, bu sefer felsefe silahıyla eleştirebiliriz". İşte, Batı düşüncesenin temeli budur.
Bu düşünceyi, bu anlayışı, diyalogcularımız bize şöyle aktardılar: "İslam, mutlak doğrudur dersek, diyalog olmaz. Başka dinlerin doğrularını kabul etmezsek, yine diyalog olmaz. Diyaloğun olması için İslam dahi, bütün dinlerin tartışmaya açılması gerekir". Nitekim de öyle yaptılar. İslam'ı ve İslam'dan olan herşeyi tartışmaya açtılar. Sebep, küreselleşmenin önündeki engelleri kaldırmak, küresel bir toplumun oluşmasını sağlamak.
Küreselleşmeyi ve küreselleşmenin boyutarını tam ve doğru olarak anlamak zorundayız. Aksi halde, hiçbir sorunumuzu çözemeyiz. Örneğin, bugün ekonomik alanda başımıza gelenler, küreselleşme rüzgarına kapılmamızın eseridir. Çok şükür, dünyada bu gerçeği gören, ona karşı tebdir alan ve örnek oluşturan devlet adamları hâlâ vardır. Bunların başında Malezya Başbakanı Mahathir Muhammed yer almaktadır. O şöyle diyor. "Sınırsız bir dünya ve küresel bir toplum fikrini geliştirdiler. Propagandacılar bu fikrin evrensel kabul gördüğünü yayıp duruyorlar, ona direnmek gerici ve çağdışı olmakla, geçmişte yaşamakla eşdeğer sayılıyor". Tabii olarak, küresel toplum fikrini benimseyenlerin gözünde, milli olan herşey değerini ve anlamını yitiriyor. Esasen, istenen de budur.
"Küreselleşmenin Geleceği" adlı kitabının yazarı Thomas Friedman, küreselleşme ve küresel toplum hakkında şöyle diyor: "Her ülkeyi bir bilgisayar olaraka düşünürseniz, küreselleşmeyi internete bağlanmaya benzetebilirsiniz. Ancak her bilgisayar internete bağlanamaz, uygun yazılıma ihtiyaç vardır". Peki, uygun yazılım nedir? Genel olarak, uygun yazılım, dünya vatandaşı olmak ve küresel bir toplum oluşturmaktır.
Gelelim, küresel bir toplumun oluşup oluşmayacağına. Birçok bilim adamına göre, bu mümkün değildir. Henry Kissinger'in deyimiyle, "küreselleşme, Amerikan hegemonyasının öteki adıdır". Öyleyse, şu soruyu sormalıyız: "Amerika, küresel bir topluma örnek olabilir mi?" Zbigniew Brzezinskı'ye göre bu sorunun cevabı hayırdır. Brzezinski diyor ki: "Amerika, ne küresel bir polis gücü, ne küresel bir banker, ne de küresel bir ahlak gücü olabilir. Bunlardan birincisi meşruiyeti, ikincisi yeterli likiditeyi, üçüncüsü ise kusursuz ahlakı zorunlu kılar". Brzezinski, "bunun imkansız olduğunu, küreselleşmenin bu haliyle küresel anarşiye dönüşeceğini" söylemektedir.
William Greider ise, küresel toplum şöyle dursun, küresel ekonomik sistemin bile kendi kendini imha edecek sınıra vardığına inanmaktadır. Böyle bir dünyada, böyle bir ortamda Türkiye'yi idare edenler, bilerek veya bilmeyerek, küresel bir toplumun oluşmasına katkı sağlıyorlar. Daha doğrusu akıntıya kürek çekiyorlar. Ne yazık ki, olan yine millete oluyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018