Şili modeli
Edwards (1999) Şili'nin 4 nedenden dolayı uluslararası sermaye hareketlerine kontrol getirdiğini söyler:
1- Ülkeye akan sıcak para akışını durdurmak, akan sermayenin vadesini uzatmak
2-Ülkenin parasının aşırı değerlenmesini önlemek 3-Bağımsız para politikası uygulayabilmek
4-Uluslararası piyasalarda doğacak krizlerden izolasyon sağlamak
Şili 1970'li yıllarda önemli miktarda yabancı sermaye akınına uğramış ve kur aşırı değerlenmişti. Şili ilk kez 1978'de sermaye kontrolü uygulamış ve 1982 yılındaki global borç krizinde bu uygulamaya son vermişti. Bu dönemde 24 aydan kısa süre için gelen yabancı sermayenin girişi yasaklanmış, 24-66 ay arasında kalan yabancı sermayeye ise % 10 ila % 25 arasında değişen rezerv yükümlülügü getirilmişti.
Şili 1980'lerde ihracata dayalı bir kalkınma modeli izledi. 1987-1997 arası dönemde çok başarılı bir performansla yılıik % 7.5 büyümeyi yakaladı. Bu süre zarfında Merkez Bankası için özerklik kanunu (1989) çıkarıldı, enflasyon tek haneli rakamlara düşürüldü. İzlenen yüksek faiz ve sıkı para politikası sayesinde 1989-1998 yılları arasında bütçe fazla verdi. 1989 yılında askeri rejimin yerini demokrasiye bırakmasıyla ülkeye yabancı sermaye akışı basladı. Şili 1991 yılında tekrar sermaye kontrolleri uygulamaya başladı. 6 aydan kısa ticari krediler dışında tüm sermaye girişerine %20 rezerv yükümlülüğ getirildi. (Rezerv tutuş süresi en az 3 ay ile 1 yıl arasında değişiyordu.)
Temmuz 1992'de rezerv yükümlülüğü % 30'a çıkarıldı. Ticari krediler ve doğrudan yabancı sermaye yatırımları için tanınmış olan istisnalar da kaldırıldı. 1995 yılında New York Borsasında işlem gören Şili şirketlerine ait hisselere ve uluslararası tahvil ihraçlarına da kontroller getirildi. Haziran 1998.2de rezerv yükümlülüğü %10'a indirildi, Eylül 1998'de tamamen kaldırıldı. Edwards (1999) 'a göre rezerv yükümlülüğü yoluyla getirilen gizli vergi, uluslararası sermaye hareketlerinin vadesi ne kadar kisa ise o kadar yüksek ergilendirilmesini sağladı. Ilk başta 10.000 USD'ye kadar ticari kredilere istisna tanınmışken bu izin istismar edilince kaldırıldı. Yine ilk başta yabancı sermaye yatırımları serbest bırakıldığı için yabancı bankalar yatırım şirketleri kurarak bu kolaylığı istismar etmeye başlayınca hükümet yabancı sermayeye yatırım izni vermeyi askıya aldı. Bunların da gösterdiği gibi sermaye hareketlerine kontrol getirildiğinde kesinlikle istisna tanınmamalı yani açık kapı bırakılmamalı.
Stiglitz (1999), uluslararasi finans piyasalarında görülen dengesizliklere karşı Şili modelini destekledi. Şili ile ilgili verilere göre her ne kadar 1988-1998 arasında ülkeye giren yabancı sermaye miktarı (1993 hariç) her yıl artış göstermiş ise de bu sermayenin vadesi kontroller sonucu kısadan uzuna çevrilmiştir. Edwards (1999)'un hesaplarına göre Şili pezosu 1985-1990 arasında ortalama % 20, 1991-1998 arasında ise % 25 reel değer kazanmıştı. Bu durum da gösteriyor ki kontroller ülkenin para biriminin aşırı değerlenmesi engelleyemiyor. (Yalnız burada Şili'de Merkez Bankası'nın bağımsız olduğu ve enflasyonu düşük tutmak için sıkı para politikası izlediğinin unutulmaması gerekir)
(Not: Sili 1999 yilinda sabit kurdan esnek kur modeline geçti)
Yabancı sermayenin yurtiçi faizlere etkisi konusunda bir konsensus yoktur.
Edwards (1999) Şili'nin 4 nedenden dolayı uluslararası sermaye hareketlerine kontrol getirdiğini söyler:
1- Ülkeye akan sıcak para akışını durdurmak, akan sermayenin vadesini uzatmak
2-Ülkenin parasının aşırı değerlenmesini önlemek 3-Bağımsız para politikası uygulayabilmek
4-Uluslararası piyasalarda doğacak krizlerden izolasyon sağlamak
Şili 1970'li yıllarda önemli miktarda yabancı sermaye akınına uğramış ve kur aşırı değerlenmişti. Şili ilk kez 1978'de sermaye kontrolü uygulamış ve 1982 yılındaki global borç krizinde bu uygulamaya son vermişti. Bu dönemde 24 aydan kısa süre için gelen yabancı sermayenin girişi yasaklanmış, 24-66 ay arasında kalan yabancı sermayeye ise % 10 ila % 25 arasında değişen rezerv yükümlülügü getirilmişti.
Şili 1980'lerde ihracata dayalı bir kalkınma modeli izledi. 1987-1997 arası dönemde çok başarılı bir performansla yılıik % 7.5 büyümeyi yakaladı. Bu süre zarfında Merkez Bankası için özerklik kanunu (1989) çıkarıldı, enflasyon tek haneli rakamlara düşürüldü. İzlenen yüksek faiz ve sıkı para politikası sayesinde 1989-1998 yılları arasında bütçe fazla verdi. 1989 yılında askeri rejimin yerini demokrasiye bırakmasıyla ülkeye yabancı sermaye akışı basladı. Şili 1991 yılında tekrar sermaye kontrolleri uygulamaya başladı. 6 aydan kısa ticari krediler dışında tüm sermaye girişerine %20 rezerv yükümlülüğ getirildi. (Rezerv tutuş süresi en az 3 ay ile 1 yıl arasında değişiyordu.)
Temmuz 1992'de rezerv yükümlülüğü % 30'a çıkarıldı. Ticari krediler ve doğrudan yabancı sermaye yatırımları için tanınmış olan istisnalar da kaldırıldı. 1995 yılında New York Borsasında işlem gören Şili şirketlerine ait hisselere ve uluslararası tahvil ihraçlarına da kontroller getirildi. Haziran 1998.2de rezerv yükümlülüğü %10'a indirildi, Eylül 1998'de tamamen kaldırıldı. Edwards (1999) 'a göre rezerv yükümlülüğü yoluyla getirilen gizli vergi, uluslararası sermaye hareketlerinin vadesi ne kadar kisa ise o kadar yüksek ergilendirilmesini sağladı. Ilk başta 10.000 USD'ye kadar ticari kredilere istisna tanınmışken bu izin istismar edilince kaldırıldı. Yine ilk başta yabancı sermaye yatırımları serbest bırakıldığı için yabancı bankalar yatırım şirketleri kurarak bu kolaylığı istismar etmeye başlayınca hükümet yabancı sermayeye yatırım izni vermeyi askıya aldı. Bunların da gösterdiği gibi sermaye hareketlerine kontrol getirildiğinde kesinlikle istisna tanınmamalı yani açık kapı bırakılmamalı.
Stiglitz (1999), uluslararasi finans piyasalarında görülen dengesizliklere karşı Şili modelini destekledi. Şili ile ilgili verilere göre her ne kadar 1988-1998 arasında ülkeye giren yabancı sermaye miktarı (1993 hariç) her yıl artış göstermiş ise de bu sermayenin vadesi kontroller sonucu kısadan uzuna çevrilmiştir. Edwards (1999)'un hesaplarına göre Şili pezosu 1985-1990 arasında ortalama % 20, 1991-1998 arasında ise % 25 reel değer kazanmıştı. Bu durum da gösteriyor ki kontroller ülkenin para biriminin aşırı değerlenmesi engelleyemiyor. (Yalnız burada Şili'de Merkez Bankası'nın bağımsız olduğu ve enflasyonu düşük tutmak için sıkı para politikası izlediğinin unutulmaması gerekir)
(Not: Sili 1999 yilinda sabit kurdan esnek kur modeline geçti)
Yabancı sermayenin yurtiçi faizlere etkisi konusunda bir konsensus yoktur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Mustafa Talhaoğlu / diğer yazıları
- KOBİ'lerle kalkınma / 21.06.2002
- Kâr/zarar / 24.05.2002
- Amerika AŞ.'nin Sonu mu Geliyor ? / 21.05.2002
- Enron ve Türkiye / 11.05.2002
- Merkez ve Büyüme / 07.05.2002
- Vergiler / 29.04.2002
- Devlet desteklemiş, Japon yapmış... / 25.04.2002
- Krizden harcamayla mı çıkılır yoksa tasarrufla mı? / 23.04.2002
- Dolar düşüyor. Sevinelim mi ? / 09.04.2002
- Yeni ekonomik program / 28.03.2002
- Kâr/zarar / 24.05.2002
- Amerika AŞ.'nin Sonu mu Geliyor ? / 21.05.2002
- Enron ve Türkiye / 11.05.2002
- Merkez ve Büyüme / 07.05.2002
- Vergiler / 29.04.2002
- Devlet desteklemiş, Japon yapmış... / 25.04.2002
- Krizden harcamayla mı çıkılır yoksa tasarrufla mı? / 23.04.2002
- Dolar düşüyor. Sevinelim mi ? / 09.04.2002
- Yeni ekonomik program / 28.03.2002