Dövizin düşmesi, cari açığın büyümesi, kriz tartışmasını tekrar gündeme getirdi. Kriz konusunda, hükümet üyeleri bile aynı şeyleri söylemiyor. Hükümetin bir üyesi "kriz yok, öncü sinyalleri var" derken, bir diğeri "kriz de öncü sinyalleri de yok" diyor. "Kriz olmaz" diyenlerin tek güvencesi "dalgalı kur rejimi". Onlara göre, dalgalı kur rejimi krizleri önlüyor. Gerçekten önlüyor mu? Bu işlerin piri sayılan, "para sihirbazı" adıyla ünlenen Soros, bu soruya "Evet" demiyor. The Economist Dergisi ise, Türkiye'de olacak krizin tarihini, şeklini, boyutunu ve krizden sonraki muhtemel gelişmeleri haber veriyor.
İçte ve dışta kriz tartışıldığına göre, biz de bu tartışmalara katılalım. İlkönce şu gerçeği kaydedelim. Bugünkü ekonomik yapılanma içinde "kriz olmaz" demek doğru değildir. Paul Örmerod'un dediği gibi, "krizlerin dalga boyu, genişliği ve sıklığı öngörülemez". Evet, dünya ekonomisi böyle bir belirsizliğin içindedir. Daha doğrusu, sermaye hareketlerine açık ülkelerde krizin ne zaman olacağını veya olmayacağını önceden kestirmek mümkün değildir.
Bazı ekonomistler, "kriz olmaz demek, krizden kurtulduğumuzu kabule dayanır, halbuki hâlâ krizdeyiz" diyorlar. Doğrusu da bu değil mi? Fabrikalar, işyerleri habire kapanırken, işsizlik çiğ gibi büyürken krizden çıktığımızı söylemek, ne derece inandırıcı ve doğru olur? Bu gerçekten hareket eden ekonomistler, ekonomik krizle, finansal krizi birbirinden ayırıyorlar. Bu ekonomistler, diyorlar ki; "İkinci Dünya Savaşı'ndan beri dünya, zaten gizli bir ekonomik krizin içindedir. Bugün tartışılan finansal krizdir. Onun da olup olmayacağını, ne zaman olacağını hükümetler değil, ancak spekülatörler bilir".
Bu söylenenler, sermayenin giriş ve çıkışını kontrol etmeyen ülkeler için aynen geçerlidir. Spekülatif sermaye saldırılarına karşı savunmasız olan bir ülkede, kriz anlık bir meseledir. Maalesef Türkiye de bu ülkeler arasında yer almaktadır. Bu durumdaki ülkelerin yöneticilerinin en büyük yanlışlığı şurada; Borsa, döviz ve faiz sabitse, "ekonomi iyi" diyorlar. Bunlarda bir dalgalanma olunca da panikliyor ve hemen "kriz var" diye yaygara koparıyorlar. Onun için "kriz olmaz" diyebilecek bir hükümetin yapacağı ilk iş, sermaye hareketlerini kontrol ve denetim altına almaktır. Bunu yapmadan söylenen her söz, bir temenniden öteye geçmez.
Sermaye hareketlerini serbest bırakıp, sonra da krizi kontrol etmeye çalışan hükümetlerin halini, Jane Sneddon Little "kelebek ağıyla fili yakalamaya uğraşanın haline" benzetir. Bu ne kadar mümkünse, hükümetin krizi önlemesi de o kadar mümkündür. Neden mümkün olmaz? Çünkü bu gibi hükümetler, kontrol araçları kaybetmiş hükümetlerdir. Hükümetlerin en büyük kontrol aracı Merkez Bankası'dır. IMF'nin dayatması sonucu Merkez Bankası'nı bağımsızlaştırmadık mı? Milli bağımsızlığın gereği olan para basma hakkı hükümetin, dolayısıyla milletin elinden alınmadı mı? Peki geriye hangi kontrol araçları kalıyor? Asıl kontrol aracı olan Merkez Bankası olmadıktan sonra diğer kontrol araçları bir işe yarar mı?
Bir başka gerçek de şu: IMF programları başlı başına kriz içerirler. Daha doğrusu, IMF ve Dünya Bankası, spekülatör şirketlerle birlikte çalışırlar. IMF ve Dünya Bankası uzmanları, aynı zamanda bu spekülatör şirketlere danışmanlık yaparlar. Görevleri, ülkeleri para spekülatörleri için uygun hale getirmektir. Bir ülke IMF programı uyguluyorsa, Dünya Bankası ile çalışıyorsa, bilin ki, o ülkede kriz bombaları mevcuttur. Spekülatörler istedikleri zaman onları ateşleyebilirler.
Sermaye piyasasını yol geçen hanına çevir, IMF'nin bir dediğini iki etme, ondan sonra da krizden emin bir şekilde yaşa. Bugüne kadar böyle bir şey görülmemiş, bundan sonra da görülmez. Onun için kriz tellallığı yapmadan şunu söylemek istiyoruz: Bu sistemde kriz tehlikesi her zaman vardır. Bunu gözardı etmeden, bir an önce gerekli tedbirler alınmalı, ondan sonra emin konuşmalı. Aksi halde hükümet, hem kendini, hem de milleti aldatır.
İçte ve dışta kriz tartışıldığına göre, biz de bu tartışmalara katılalım. İlkönce şu gerçeği kaydedelim. Bugünkü ekonomik yapılanma içinde "kriz olmaz" demek doğru değildir. Paul Örmerod'un dediği gibi, "krizlerin dalga boyu, genişliği ve sıklığı öngörülemez". Evet, dünya ekonomisi böyle bir belirsizliğin içindedir. Daha doğrusu, sermaye hareketlerine açık ülkelerde krizin ne zaman olacağını veya olmayacağını önceden kestirmek mümkün değildir.
Bazı ekonomistler, "kriz olmaz demek, krizden kurtulduğumuzu kabule dayanır, halbuki hâlâ krizdeyiz" diyorlar. Doğrusu da bu değil mi? Fabrikalar, işyerleri habire kapanırken, işsizlik çiğ gibi büyürken krizden çıktığımızı söylemek, ne derece inandırıcı ve doğru olur? Bu gerçekten hareket eden ekonomistler, ekonomik krizle, finansal krizi birbirinden ayırıyorlar. Bu ekonomistler, diyorlar ki; "İkinci Dünya Savaşı'ndan beri dünya, zaten gizli bir ekonomik krizin içindedir. Bugün tartışılan finansal krizdir. Onun da olup olmayacağını, ne zaman olacağını hükümetler değil, ancak spekülatörler bilir".
Bu söylenenler, sermayenin giriş ve çıkışını kontrol etmeyen ülkeler için aynen geçerlidir. Spekülatif sermaye saldırılarına karşı savunmasız olan bir ülkede, kriz anlık bir meseledir. Maalesef Türkiye de bu ülkeler arasında yer almaktadır. Bu durumdaki ülkelerin yöneticilerinin en büyük yanlışlığı şurada; Borsa, döviz ve faiz sabitse, "ekonomi iyi" diyorlar. Bunlarda bir dalgalanma olunca da panikliyor ve hemen "kriz var" diye yaygara koparıyorlar. Onun için "kriz olmaz" diyebilecek bir hükümetin yapacağı ilk iş, sermaye hareketlerini kontrol ve denetim altına almaktır. Bunu yapmadan söylenen her söz, bir temenniden öteye geçmez.
Sermaye hareketlerini serbest bırakıp, sonra da krizi kontrol etmeye çalışan hükümetlerin halini, Jane Sneddon Little "kelebek ağıyla fili yakalamaya uğraşanın haline" benzetir. Bu ne kadar mümkünse, hükümetin krizi önlemesi de o kadar mümkündür. Neden mümkün olmaz? Çünkü bu gibi hükümetler, kontrol araçları kaybetmiş hükümetlerdir. Hükümetlerin en büyük kontrol aracı Merkez Bankası'dır. IMF'nin dayatması sonucu Merkez Bankası'nı bağımsızlaştırmadık mı? Milli bağımsızlığın gereği olan para basma hakkı hükümetin, dolayısıyla milletin elinden alınmadı mı? Peki geriye hangi kontrol araçları kalıyor? Asıl kontrol aracı olan Merkez Bankası olmadıktan sonra diğer kontrol araçları bir işe yarar mı?
Bir başka gerçek de şu: IMF programları başlı başına kriz içerirler. Daha doğrusu, IMF ve Dünya Bankası, spekülatör şirketlerle birlikte çalışırlar. IMF ve Dünya Bankası uzmanları, aynı zamanda bu spekülatör şirketlere danışmanlık yaparlar. Görevleri, ülkeleri para spekülatörleri için uygun hale getirmektir. Bir ülke IMF programı uyguluyorsa, Dünya Bankası ile çalışıyorsa, bilin ki, o ülkede kriz bombaları mevcuttur. Spekülatörler istedikleri zaman onları ateşleyebilirler.
Sermaye piyasasını yol geçen hanına çevir, IMF'nin bir dediğini iki etme, ondan sonra da krizden emin bir şekilde yaşa. Bugüne kadar böyle bir şey görülmemiş, bundan sonra da görülmez. Onun için kriz tellallığı yapmadan şunu söylemek istiyoruz: Bu sistemde kriz tehlikesi her zaman vardır. Bunu gözardı etmeden, bir an önce gerekli tedbirler alınmalı, ondan sonra emin konuşmalı. Aksi halde hükümet, hem kendini, hem de milleti aldatır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018