4.5 yıllık AKP iktidarını tek bir kelimeyle özetleyin deseniz, aklıma ilk gelecek kelimelerden birisi "kriz" olur. Çünkü AKP döneminde, Türkiye tam bir krizler ülkesi oldu. Kriz kelimesinin bu kadar sıradanlaştığı, düşük yoğunlukta ama yaygın olduğu başka bir iktidar dönemi olmamıştır herhalde. Geçmiş dönemlerde krizler yok muydu peki?Tabii ki vardı. Mesela AKP'den önceki ANAP-DSP-MHP koalisyonunda meşhur bir "Anayasa kitapçığı krizi" yaşanmıştı. Ve ardından da ekonomik kriz patlamıştı. Fakat AKP döneminde neredeyse her ay bir kriz patlak verdi. Cumhurbaşkanlığı krizi, oylama kirizi, Anayasa krizi, 367 krizi, Meclis Başkanlığı krizi, Danıştay krizi, Yargıtay krizi, YÖK krizi, Genelkurmay krizi, sınırötesi operasyon krizi, atama krizi, Merkez Bankası krizi, Kuzey Irak krizi, Kıbrıs krizi, Çiftçi krizi, işçi krizi, memur krizi, ekonomi krizi, yönetim krizi, idare krizi, Başbakan krizi vesair?Kriz kelimesinin girmediği devlet kademesi, birlikte anılmadığı kurum neredeyse kalmadı. Bu kadar çok krizin yaşandığı bir iktidar döneminde "krizi yönetimi"nin önemi bir kat daha artıyor. Ama maalesef Başbakan Erdoğan yönetimindeki AKP hükümeti, kendi oluşturduğu bu suni krizlerde bile "kriz yönetimini" doğru yönetemedi ve suni krizler ülke meselesi haline getirildi. Sayın Başbakan, krizle anılan bu 4.5 yıllık kara icraat tablosunu, en azından seçim meydanlarında halka unutturacağına, kalkmış yine kriz edebiyatı yapıyor. Başbakan Erdoğan, Batman'daki konuşmasında şöyle diyor: "Değerli kardeşlerim, Ben bu konuyla ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşayım. Bakınız şu anda Türkiye bu seçimlerden sonra bir Cumhurbaşkanlığı seçimi krizi ile karşı karşıyadır. Bunun sorumluları tarihe, millete hesabını veremeyeceklerdir."Ne demek bu! Şu demek:Eğer bana oy verirseniz, yeni dönemde de krizleri devam ettireceğim. Hatta ilk krizin ismi bile belli: Cumhurbaşkanlığı krizi!Haydi hayırlı olsun! Türkiye tarihinde ilk kez, bir başbakan, seçim meydanlarında kriz vaadinde bulunuyor. Ben Baykal gibi "kriz tehdidi" demiyorum, çünkü sayın Baykal da, Erdoğan hükümetiyle beraber o krizlerin oluşmasında büyük emeği geçen ve o kriz iktidarından nemalanan bir isim. Zaten bütün muhalefet kurgusunu da, milletin gerçek gündeminden uzak, AKP ile eşgüdüm içinde bir kriz muhalefeti üzerine bina etti sayın Baykal. Şimdi de tıpkı Erdoğan gibi, Baykal da, seçim meydanlarında, Meclis'te icra ettikleri tiyatronun "seçim propagandası" sahnesini oynuyor.Kimse kusura bakmasın! Türkiye'nin yeni bir kriz iktidarı ve kriz muhalefetine tahammülü kalmadı. Hem Erdoğan'ın, hem de Baykal'ın ortak ifadeleriyle derdimizi anlatacak olursak, "millet artık bunlara kanmıyor", "böyle tiyatrolara pabuç bırakmıyor" beyler!Artık kendinize yeni bir oyun alanı, yeni malzemeler ve yeni oyuncaklar bulun! Türk milletini ve Türkiye'yi rahat bırakın!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012