Buna esasen pazarlık denmez. Çünkü pazarlıkta tarafların ellerindeki değerleri birbirlerine kabul ettirme gayreti söz konusudur. Bu, olsa olsa Avrupa usulü bir alışveriş olur. Malın fiyatı üzerinde bedelini ödersin, alırsın. Hani "kırmızı meşin parası peşin" misali.
Ancak bir farkla ki, bu alışverişte tek fiyat yok. Çifte standart bu alışverişin temel kuralı; işin etiket fiyatına bakarak alırsak, AB'nin fiyatı belli. Avrupalı gibi inanmak, Avrupalı gibi düşünmek, Avrupalı gibi yaşamak ve Avrupa menfaatlerine hizmet etmek. Bunun için gerekli olan siyasi, ekonomik, toplumsal ve ahlakî değerleri Avrupa'ya göre ayarlamak. Avrupalının; senin devletin, senin milletin, senin vatanın, senin dinin ve senin tarihin hakkındaki inancına, kanaatine, kararına kesinlikle itiraz etmeyecek ve tam bir teslimiyet ve ayrım içinde olacaksın.
Avrupalı kendini uygar, seni barbar; kendisini haklı, seni haksız; kendisini bilgili, seni cahil; kendisini efendi, seni köle görüyorsa, bunu hem inanarak ve hem de gereğini yaparak ispat edeceksin.
Aklına ne geliyorsa... Mesela, devleti küçültmek, egemenlik hakların devretmek, orduyu terhis etmek, Kıbrıs'tan, Ege'den, Güneydoğu'dan, İstanbul Sur İçi'nden vazgeçmek...
Sözde Ermeni soykırım iddialarını kabul etmek, ardından para ve toprak tazminatlarını ödemek..
İşte bunlar ve bunlara ilave edilecek bazı şeyler. Nedir bunlar? Bunlar Avrupalı olmanın, AB'ye girmenin etiket fiyatları.
Bu alışverişin çifte standart yerine gelecek olursak. Bu bedeller yani fiyatlar, sadece senin için. Bir başka aday için böyle bir şey söz konusu değil?
Peki bütün bunlara karşılık sen ne alacaksın? Koskocaman bir hiç... Seni kabul edip etmeyecekleri, alıp almayacakları, konuşmaya değer bulup bulmayacakları dahi belli değil. İşte bunun için tam Avrupaî bir alışveriş diyoruz.
Şimdi bir de şunu sormak lazım. Bir an bizi kabul edeceklerini düşünelim. Bütün bu bedellere karşılık sadece birini ödemeye bile değer mi? Ayrıca bunları verdikten sonra sen Avrupalı olsan ne yazar, olmasan ne yazar!..
Ve sen bu alışverişte sadece kendini değil, bütün bir Ortadoğu'yu, Türk dünyasını, Kafkasları da terazinin karşı kefesine koyduğunun farkında değil misin?
Bu pazarlığın, bu tek taraflı alışverişin bütün etiket fiyatları ve faturası da ortada iken böyle bir ticareti, böyle bir anlaşmayı, sözleşmeyi; üstüne üstlük, ordudan gelecek bir yığın ev ödevini kim nasıl izah edebilir?
Bırakın Balkanları, Kafkasları, Ortadoğu'yu, Türk dünyasını (ki, buna da hakkımız yok) 1000 yıllık Anadolu dâvâsını bir oturumda karşı kefeye koymak ne demek? Bunun vebalini kim ödeyebilir?
Ancak bir farkla ki, bu alışverişte tek fiyat yok. Çifte standart bu alışverişin temel kuralı; işin etiket fiyatına bakarak alırsak, AB'nin fiyatı belli. Avrupalı gibi inanmak, Avrupalı gibi düşünmek, Avrupalı gibi yaşamak ve Avrupa menfaatlerine hizmet etmek. Bunun için gerekli olan siyasi, ekonomik, toplumsal ve ahlakî değerleri Avrupa'ya göre ayarlamak. Avrupalının; senin devletin, senin milletin, senin vatanın, senin dinin ve senin tarihin hakkındaki inancına, kanaatine, kararına kesinlikle itiraz etmeyecek ve tam bir teslimiyet ve ayrım içinde olacaksın.
Avrupalı kendini uygar, seni barbar; kendisini haklı, seni haksız; kendisini bilgili, seni cahil; kendisini efendi, seni köle görüyorsa, bunu hem inanarak ve hem de gereğini yaparak ispat edeceksin.
Aklına ne geliyorsa... Mesela, devleti küçültmek, egemenlik hakların devretmek, orduyu terhis etmek, Kıbrıs'tan, Ege'den, Güneydoğu'dan, İstanbul Sur İçi'nden vazgeçmek...
Sözde Ermeni soykırım iddialarını kabul etmek, ardından para ve toprak tazminatlarını ödemek..
İşte bunlar ve bunlara ilave edilecek bazı şeyler. Nedir bunlar? Bunlar Avrupalı olmanın, AB'ye girmenin etiket fiyatları.
Bu alışverişin çifte standart yerine gelecek olursak. Bu bedeller yani fiyatlar, sadece senin için. Bir başka aday için böyle bir şey söz konusu değil?
Peki bütün bunlara karşılık sen ne alacaksın? Koskocaman bir hiç... Seni kabul edip etmeyecekleri, alıp almayacakları, konuşmaya değer bulup bulmayacakları dahi belli değil. İşte bunun için tam Avrupaî bir alışveriş diyoruz.
Şimdi bir de şunu sormak lazım. Bir an bizi kabul edeceklerini düşünelim. Bütün bu bedellere karşılık sadece birini ödemeye bile değer mi? Ayrıca bunları verdikten sonra sen Avrupalı olsan ne yazar, olmasan ne yazar!..
Ve sen bu alışverişte sadece kendini değil, bütün bir Ortadoğu'yu, Türk dünyasını, Kafkasları da terazinin karşı kefesine koyduğunun farkında değil misin?
Bu pazarlığın, bu tek taraflı alışverişin bütün etiket fiyatları ve faturası da ortada iken böyle bir ticareti, böyle bir anlaşmayı, sözleşmeyi; üstüne üstlük, ordudan gelecek bir yığın ev ödevini kim nasıl izah edebilir?
Bırakın Balkanları, Kafkasları, Ortadoğu'yu, Türk dünyasını (ki, buna da hakkımız yok) 1000 yıllık Anadolu dâvâsını bir oturumda karşı kefeye koymak ne demek? Bunun vebalini kim ödeyebilir?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010