Kleptomani, çalma hastalığı, kleptokrat ise bu hastalığa yakalanmış devlet yöneticilerine dendiğini dünkü yazımızda izah etmiştik.
Bu kavramı 1968 yılında ilk kez kullanan Polonyalı sosyolog Stanislav Andreski'dir. "Afrika çıkmazı" adlı eserinde kleptokrasiyi şöyle izah eder.
"Yolsuzluk piramit biçiminde organize olmaktadır. Piramidin en tepesindeki yöneticiler büyük miktarlarda hortumlarken piramidin alt basamaklarındaki devlet çalışanları rüşvet alarak beslenir. Yolsuzluk çarkları döndükçe tüm ekonomik ve toplumsal dengeler alt üst olur. Zamanla tüm ekonomik kararlar çıkar kaygısı ile alınır ve toplum üzerindeki olası sonuçlar göz ardı edilir.
Kleptokrasinin temelinde otoritenin kanunlara ve kurallara göre değil, arz ve talep mekanizmalarına göre hareket etmesi vardır. Kleptokratik bir devlet, kağıt üstünde sosyalist de olsa uygulamada şaşırtıcı derecede genele yayılmış 'laissez faire -bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler- ekonomisi yürür."
Andreski'nin memleketi Polonya'da o yıllarda; kamu kurumlarında bir işi bağlamak için el sıkışırken karşı tarafın avucuna bir miktar para sıkıştırılıyor, buna da "Sosyalist Tokalaşma" deniyordu. Andreski, kleptokrasinin bir elin avucuna sığmayacak kadar büyük paraların yolsuzluk ile yöneticiler tarafından alınması şeklinde tanımlıyor. 53 yıl önce yazılan kitabında örnekleri daha çok Afrika ülkelerinden idi.
Örneğin o dönemde Nijerya'da kamu ihalelerinden siyasetçilerin %10 komisyon alması adettendi. Bu nedenle aktif siyasetçilere "%10'cu" deniyordu. Kamu ihalelerinden komisyon almak da kesmedi ve zamanla kleptokratlar işi daha da büyüttü. Birçok yol ve yöntem geliştirdi. Örneğin kamudan ihale alan firmaları kendi yakınlarına kurdurtarak ihaleyi bizzat kendisi aldı. Ya da zaten faaliyet gösteren firmalara gayri resmi olarak ortak oldu veya satın aldı. Andreski'nin dediği gibi tüm kararları çıkar kaygısı ile alınmaya başladıktan sonra zaten her yol Roma'ya çıkar oldu.
Neticede yolsuzluk, devletlerin sistemini hatta rejimini değiştirir, toplumların değerlerini alt üst eder oldu. Yolsuzluk ve kleptokrasi ülke içinde kanserli hücre benzeri yayıldığı gibi ülkeden ülkeye de yayılmaktadır. Gelinen noktada özellikle hukukun ve denetimin zayıf olduğu ülkeler "Kleptokratik Cumhuriyet" oldu. Kleptokrasinin olduğu yerde demokrasi olmaz, olamaz.
1965 yılında göreve gelen ve 25 yıl boyunca Singapur'un dışişleri bakanlığını yapmış Rajatnaram'ın yolsuzluğun, bir devletin rejimini nasıl değiştirdiğine ilişkin izahları önemlidir. "Matematik kurallarına göre, yolsuzluk yapan bir siyasetçinin giderek zenginleşmesi için giderek daha çok hırsızlık yapması gerekir ki; bu da seçmeni öfkelendirecektir. Bu demek oluyor ki; gitgide daha fazla devlet yetkilisini rüşvet ile kendine bağlamak zorundadır. Bunun için daha çok para yedirmesi yani daha çok hırsızlık yapması gerekir. Bu durum halkı daha da çok öfkelendirecektir. Bu nedenle devletin gücünü oluşturan tüm araçları -orduyu, polisi, yargıyı, iş dünyasındaki girişimcileri ve bürokrasiyi- ele geçirmek zorundadır. Kendisi çalarken daimi sekreterlerinden temizlik görevlisine kadar altındaki herkesin çalmasına göz yummak zorundadır. Yağmacılığın getirdiği zenginlik eninde sonunda ekonomik anarşiye, siyasi istikrarsızlığa ve sonunda demokrasinin yerini alan sivil veya askeri otokrasilere dönüşür."
Kurumsallaşamamış, hukuk sistemi oturmamış, denetim mekanizmaları işlemeyen ülkelerin yaşadığı kader tam da budur. Bu ülkeleri yönetenler, offshore hesaplar ve paranın dakikalar içinde ülkeden ülkeye seyahat edebilme imkânı sayesinde çaldıklarını kolaylıkla kendi halklarının göremeyecekleri yerlere çıkarmaktalar. Bu paranın yatırıma dönüştüğü yer ise yine batı ülkeleri olmakta ve Afrika'nın, Asya'nın zenginlikleri bu sistem sayesinde Batı'ya akmaktadır.
Amerikalı iktisatçı J. Henry'nin 2014 yılında yayımladığı bir çalışmaya göre; offshore hesaplarda 21 ila 32 trilyon dolar para vardır. Körfez ülkeleri servetinin %57'si, Rusya servetinin %52'si, Afrika ülkeleri servetinin %30'u Avrupa ülkeleri servetinin %10, ABD servetinin %4'ü bu offshore hesaplarda tutulmaktadır.
2014 yılı rakamlarına göre dünya finansal varlığı yaklaşık 100 trilyon dolardır. Dünyadaki zenginliğin üçte biri, büyük oranda hırsızlık ve yolsuzluk paralarının güvenli limanı olan offshore -gizli ve yasalar ile sınırlanamayan- hesaplarda tutulmaktadır.
Aslında yüzyıllardır değişen bir şey yok. Eskiden sömürge valisi göndererek sömürenler, şimdilerde ise kleptokratlar ile kurduğu gizli adı konmamış ortaklıklar sayesinde mazlum milletlerin zenginliklerini hortumlamaktadır ve büyük fotoğrafa baktığımızda aslında sorunun dünyadaki sistem sorunu olduğunu görürüz.
Bu sömürüye son vermek için yeni bir sistem lazım. Batı'nın bize ihraç edeceği bir sistem değil, kendi sistemimizi kurmamız lazım. 'Milli ekonomi Modeli', kendi sistemimizi kurmamızın fikri temeli, kleptokrasi çıkmazından kurtulmanın formülüdür.
- Toplumsal barış projesi üzerine bir analiz – 2 / 10.03.2023
- Toplumsal Barış Projesi üzerine bir analiz - 1 / 09.03.2023
- Doğuştan imtiyazlı muhalefet / 14.01.2023
- AKP gömleğini çıkarmamış muhalefet / 13.01.2023
- Paraya hükmetme çağı / 26.07.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı -5- / 10.01.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı -3- / 08.01.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı / 06.01.2022
- Ekonomide ağır faturalar ödemeye hazır mısınız? / 18.11.2021