"Kılıç kesmez, el keser" denilmiştir. Öyle hak dostları vardır ki, onların elinde bir tahta parçası kılıç haline gelir ve kelleler koparır. Öyle de kılıçlar vardır ki, bir bez parcasını delemez...
Orhan Gazi'nin Bursa'yı fethi esnasında, ordu içinde Abdal Murad isimli bir cengâver vardı. Andal Murad gerçekten yaman bir adamdı. Askerler arasında "Çıplak Aşık" diye nâm salmıştı...
Heybeti, çelik pençeleri, ateşli bakışları yürek titretiyordu. Şiirler söyler, askeri coşturur, bir arslan gibi kükrerdi. Öyleydi de, elinde kılıç yerine bir tahta parçası taşırdı, kendisiyle latife edenlere derdi ki:
-Siz onun ne kadar keskin olduğunu bilemezsiniz!
Yüzünde daima heybet ve şiddet eseri bulunan Abdal Murad bir gün, Yalova Ovası'nda dolaşıyordu. Tevafuka bakınız ki, yolu düşman üstüne düştü. Kâfirler, Türklere karşı yapılacak hücumun nasıl yapılacağını konuşuyorlardı. Yürekleri gibi yüzleri de kara olan kâfirler kafa kafaya vermişlerdi:
-Biz diyorlardı, şu Türklere öyle bir darbe indirelim ki, bir daha nefes alacak halleri kalmasın!...
Onlar bu türlü konuşurken Abdal Murad'ın farkında bile olmamışlardı. Gözlerini ve gönüllerini kin ve intikam hırsı bürüyen kara adamlar, kıkır kıkır gülmedeydi.
Birden gök gibi gürleyen, şimşek gibi çakan bir sesle yerlerinden hopladılar. Abdal Murad haykırıyordu:
-Hey bre kâfirler, Müslüman olun... Allah'a ve Rasulüne iman edin de devlete erin...
Bizans askerleri hayret ve dehşetle değirmen taşları gibi dönmeye başladılar. Bu heybetli ses de neydi? Şaşkınlıkları geçer geçmez etraflarına bakındılar.
O da ne?
Yarı çıplak, acaip kılıklı bir adam, elinde tahtadan bir kılıçla durmada ve haykırmada...
Önce onu deli zannettiler ve dediler ki:
-Bre akıldan el yumuş adam, bu ne haldir?
Abdal Murad ciddiyetinden hiçbir şey eksiltmeden, aynı heybetle kükredi:
-Ey şeytanın yoldaşları, inad etmeyin, Müslüman olun...
Kâfirler yine kahkahalarla güldüler:
-Zavallı deli, neler de istiyor?
Artık Abdal Murad'ın sabrı, takatı kalmamıştı. Yeleli bir arslan misali Bizans askerlerinin üzerine yürüdü, tahta kılıcını göğüslerine havale etti; kâfirlerden biri atıldı:
-Müslüman olmazsak ne yaparsın?
Abdal Murad?ın sesi vadilerde gümbürdedi:
-Hepinizi öldürürüm!...
Yine kâfirlere bir kahkaha... Hepsi, kiriş tutmaz çenelerle gülüyorlar.. Akılsız kâfirin biri alay olsun diyerek:
-Ey hoş adam, dedi. Haydi gel bakalım. Tahta kılıcını boynuma çal!.. Ve boynunu Abdal Murad'ın kılıcına uzattı. Abdal Murad, besmele çekerek ve tekbir getirerek, tahta kılıcını kâfir adamın boynuna indirdi:
-Müslüman ol dedik!..
O an, göklere tırmanan bir ses yükseldi:
-Öldüm!..
Gerçekten dehşet veren bir manzaraydı. Kâfirin kellesi bir yana, vücudu bir yana düşüvermişti. Tahta kılıcın kopardığı kafa şimdi top gibi toprak üzerinde kandan şeritler bırakarak yuvarlanıyordu. Dehşetin çengeli diğer kâfirlerin yüreğine takılmıştı. Artık bir nefes duracak halleri de yoktu, hemen tabana kuvvet kaçtılar ve yaman bir panik...
Orhan Gazi'nin Bursa'yı fethi esnasında, ordu içinde Abdal Murad isimli bir cengâver vardı. Andal Murad gerçekten yaman bir adamdı. Askerler arasında "Çıplak Aşık" diye nâm salmıştı...
Heybeti, çelik pençeleri, ateşli bakışları yürek titretiyordu. Şiirler söyler, askeri coşturur, bir arslan gibi kükrerdi. Öyleydi de, elinde kılıç yerine bir tahta parçası taşırdı, kendisiyle latife edenlere derdi ki:
-Siz onun ne kadar keskin olduğunu bilemezsiniz!
Yüzünde daima heybet ve şiddet eseri bulunan Abdal Murad bir gün, Yalova Ovası'nda dolaşıyordu. Tevafuka bakınız ki, yolu düşman üstüne düştü. Kâfirler, Türklere karşı yapılacak hücumun nasıl yapılacağını konuşuyorlardı. Yürekleri gibi yüzleri de kara olan kâfirler kafa kafaya vermişlerdi:
-Biz diyorlardı, şu Türklere öyle bir darbe indirelim ki, bir daha nefes alacak halleri kalmasın!...
Onlar bu türlü konuşurken Abdal Murad'ın farkında bile olmamışlardı. Gözlerini ve gönüllerini kin ve intikam hırsı bürüyen kara adamlar, kıkır kıkır gülmedeydi.
Birden gök gibi gürleyen, şimşek gibi çakan bir sesle yerlerinden hopladılar. Abdal Murad haykırıyordu:
-Hey bre kâfirler, Müslüman olun... Allah'a ve Rasulüne iman edin de devlete erin...
Bizans askerleri hayret ve dehşetle değirmen taşları gibi dönmeye başladılar. Bu heybetli ses de neydi? Şaşkınlıkları geçer geçmez etraflarına bakındılar.
O da ne?
Yarı çıplak, acaip kılıklı bir adam, elinde tahtadan bir kılıçla durmada ve haykırmada...
Önce onu deli zannettiler ve dediler ki:
-Bre akıldan el yumuş adam, bu ne haldir?
Abdal Murad ciddiyetinden hiçbir şey eksiltmeden, aynı heybetle kükredi:
-Ey şeytanın yoldaşları, inad etmeyin, Müslüman olun...
Kâfirler yine kahkahalarla güldüler:
-Zavallı deli, neler de istiyor?
Artık Abdal Murad'ın sabrı, takatı kalmamıştı. Yeleli bir arslan misali Bizans askerlerinin üzerine yürüdü, tahta kılıcını göğüslerine havale etti; kâfirlerden biri atıldı:
-Müslüman olmazsak ne yaparsın?
Abdal Murad?ın sesi vadilerde gümbürdedi:
-Hepinizi öldürürüm!...
Yine kâfirlere bir kahkaha... Hepsi, kiriş tutmaz çenelerle gülüyorlar.. Akılsız kâfirin biri alay olsun diyerek:
-Ey hoş adam, dedi. Haydi gel bakalım. Tahta kılıcını boynuma çal!.. Ve boynunu Abdal Murad'ın kılıcına uzattı. Abdal Murad, besmele çekerek ve tekbir getirerek, tahta kılıcını kâfir adamın boynuna indirdi:
-Müslüman ol dedik!..
O an, göklere tırmanan bir ses yükseldi:
-Öldüm!..
Gerçekten dehşet veren bir manzaraydı. Kâfirin kellesi bir yana, vücudu bir yana düşüvermişti. Tahta kılıcın kopardığı kafa şimdi top gibi toprak üzerinde kandan şeritler bırakarak yuvarlanıyordu. Dehşetin çengeli diğer kâfirlerin yüreğine takılmıştı. Artık bir nefes duracak halleri de yoktu, hemen tabana kuvvet kaçtılar ve yaman bir panik...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.