Bizim politikacılarımızın en iyi becerdiği iş, içe dönük diplomasidir.
Kuyruk gibi yapıştıkları küresel güçlerin dünyaya ve Türkiye'ye dayattıkları şartlara milleti ikna etmek, ödettikleri faturaya tav etmektir en iyi yaptıkları iş.
Oysa millletimizin politikacılardan beklediği kendi ülkesinin ve milletinin çıkarlarına bu güçleri razı etmek olmalı.
Zaten son yıllarda siyaset ve özellikle Meclis içi sayasi partiler küresel ve onun içerideki izdüşümü yerel statükonun bir nevi halkla ilişkiler birimine dönüş(tü)rüldü.
Bu çarpık yapılanma en çok ABD'nin Irak'ı işgal sürecinde Türk-ABB ilişkilerinde açığa çıktı.
Dışişleri Bakanı Gül, hemen her gün ABD'den gelen salvoları yumuşatarak milletimize hazmettirmeye çalışıyor.
Adeta milletimize karşı ABD lehine bir diplomasi yürütüyor.
Bu yaranmacı ve yanaşmacı mantık ABD'yi azdırdıkça azdırıyor.
Son örneğini önceki gün yaşadık. ABD Başkanı Bush, "Kuzey Irak ve bir nebze Güney ırak kendini yönetmeye başladı" diyerek Türkiye'yi, Kürt devleti kurmakla tehdit etti.
Milletimiz buna karşı hükümetten soylu bir cevap beklerken Gül'den ABD'nin açıklamalarını yumuşatan bir cevap geldi.
Dışişleri Bakanı Gül, "Biz bu sözleri Kuzey Irak'ta istikrar sağlandı" şeklinde anlıyoruz" dedi.
Ama daha bu demecin mürekkebi kurumadan Kuzey Irak'tan bombalı bir cevap geldi. Erbil'de patlayan bomba başını kuma gömen Türkiye'ye "gerçeğin acı bir şakasıydı."
Türk hükümeti kendini ve milletini daha ne kadar kandırabilir ki?
Bush'un bu sözlerinin ne anlama geldiğini ABD'li bir gazeteciden okuyalım:
"Özellikle Iraklı Şiiler Arap ve Müslüman kardeşlerinin Saddam'a karşı savaşı desteklemediklerinin keskin idraki içindeler. Sünni Pakistanlıların ülkelerinde devriye gezeceğini bilmekle, kendilerini daha iyi hissedeceklerini sanmak akıl harcı değildir. Ve Irak'ta hiç kimse Türklerin güçlü bir şekilde gelmesinden memnun olmayacak. Türklerin Arap Sünni kuşağında bazı güvenlik sorumlulukları yüklenmesi ile Sünni Arapların Amerikalılardan daha çok Türk askerlerinden korkacaklarına dair bir iddia var. Ama, Türklere bayılmayan Kürtler ve Türk laikliğini şiddetle reddeden Şii din adamlarından kaynaklanan eksiler, Sünni Araplara dair artıları kolaylıkla altediyorlar." R. Marc Gereceht.
Bu laf kalabalığının özeti; ABD Irak'ta gücünü muhafaza edebilmek için Kürtlerle Türkmenleri, Şiilerle Şiileri ve Sünni Araplarla Türk ordusunu birbirine kırdıracak. Onun için Güney ve Kuzey "Geleceksen orta Irak'a gel" diyerek Türkiye'yi ölmeye çağırıyor.
Türkiye, "Zaptiye gücü olarak gitmeyiz" diyerek Irak'ın yapılanmasında söz sahibi kılınacakları iddiası ile avunsun, ölüm tarlalarına adım adım sürükleniyor.
Kuyruk gibi yapıştıkları küresel güçlerin dünyaya ve Türkiye'ye dayattıkları şartlara milleti ikna etmek, ödettikleri faturaya tav etmektir en iyi yaptıkları iş.
Oysa millletimizin politikacılardan beklediği kendi ülkesinin ve milletinin çıkarlarına bu güçleri razı etmek olmalı.
Zaten son yıllarda siyaset ve özellikle Meclis içi sayasi partiler küresel ve onun içerideki izdüşümü yerel statükonun bir nevi halkla ilişkiler birimine dönüş(tü)rüldü.
Bu çarpık yapılanma en çok ABD'nin Irak'ı işgal sürecinde Türk-ABB ilişkilerinde açığa çıktı.
Dışişleri Bakanı Gül, hemen her gün ABD'den gelen salvoları yumuşatarak milletimize hazmettirmeye çalışıyor.
Adeta milletimize karşı ABD lehine bir diplomasi yürütüyor.
Bu yaranmacı ve yanaşmacı mantık ABD'yi azdırdıkça azdırıyor.
Son örneğini önceki gün yaşadık. ABD Başkanı Bush, "Kuzey Irak ve bir nebze Güney ırak kendini yönetmeye başladı" diyerek Türkiye'yi, Kürt devleti kurmakla tehdit etti.
Milletimiz buna karşı hükümetten soylu bir cevap beklerken Gül'den ABD'nin açıklamalarını yumuşatan bir cevap geldi.
Dışişleri Bakanı Gül, "Biz bu sözleri Kuzey Irak'ta istikrar sağlandı" şeklinde anlıyoruz" dedi.
Ama daha bu demecin mürekkebi kurumadan Kuzey Irak'tan bombalı bir cevap geldi. Erbil'de patlayan bomba başını kuma gömen Türkiye'ye "gerçeğin acı bir şakasıydı."
Türk hükümeti kendini ve milletini daha ne kadar kandırabilir ki?
Bush'un bu sözlerinin ne anlama geldiğini ABD'li bir gazeteciden okuyalım:
"Özellikle Iraklı Şiiler Arap ve Müslüman kardeşlerinin Saddam'a karşı savaşı desteklemediklerinin keskin idraki içindeler. Sünni Pakistanlıların ülkelerinde devriye gezeceğini bilmekle, kendilerini daha iyi hissedeceklerini sanmak akıl harcı değildir. Ve Irak'ta hiç kimse Türklerin güçlü bir şekilde gelmesinden memnun olmayacak. Türklerin Arap Sünni kuşağında bazı güvenlik sorumlulukları yüklenmesi ile Sünni Arapların Amerikalılardan daha çok Türk askerlerinden korkacaklarına dair bir iddia var. Ama, Türklere bayılmayan Kürtler ve Türk laikliğini şiddetle reddeden Şii din adamlarından kaynaklanan eksiler, Sünni Araplara dair artıları kolaylıkla altediyorlar." R. Marc Gereceht.
Bu laf kalabalığının özeti; ABD Irak'ta gücünü muhafaza edebilmek için Kürtlerle Türkmenleri, Şiilerle Şiileri ve Sünni Araplarla Türk ordusunu birbirine kırdıracak. Onun için Güney ve Kuzey "Geleceksen orta Irak'a gel" diyerek Türkiye'yi ölmeye çağırıyor.
Türkiye, "Zaptiye gücü olarak gitmeyiz" diyerek Irak'ın yapılanmasında söz sahibi kılınacakları iddiası ile avunsun, ölüm tarlalarına adım adım sürükleniyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
İbrahim Berk / diğer yazıları
- Cübbe düştü haç göründü / 07.01.2020
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014