İslam toplumları ve bu toplumlara yüzyıllarca önderlik etmiş Milletimiz, özellikle son iki yüzyıldır bir etkilenmeye, maddi ve manevi bir özenti veya taklide zorlanmış, kendi inanç ve kültür değerlerini terk ederek, özellikle haçlı kültürüne yönlendirilmiştir. Bu yöneliş Osmanlı’yı bitirdiği gibi Osmanlı’nın genç mirasçısı olan Türkiye Cumhuriyeti için de çok büyük tehlike sinyalleri vermektedir.
Özellikle son yıllarda medya yoluyla başka kültür ve yaşam biçimlerine yönlendirilen milletimiz, siyasi ve sosyal kurumların ortaya koyduğu icraat ve görüşler ile de bu yönelişlerine kendilerince haklı (!) çıkaracak sebepler bulmuşlardır.
“Hepimizin Allah’ı bir. Onlar da bizim gibi Allah’a inanıyor ve cennete gideceklerdir” fikri aşısı ile itikadı bozulan milletimiz “besmele” ile açılan kiliseleri alkışlamış, Anadolu’yu kaplayan “çan sesine” aldırış etmemiştir.
İftar sofralarında, haçlılarla iftar açmayı meziyet sayan anlayışların peşinden koşan halkımız, yine haçlı eliyle verilen yemeklerle iftar etmede bir sakınca görmemiştir.
Bu etkileşim öyle bir dönüşüm gerçekleştirmiştir ki, artık zina, faiz vb. gibi büyük günahlar olarak bildiğimiz ilahi emirler sıradanlaşmış ve toplumun her yanını sarmış vaziyettedir. Hatta papazlar, Hristiyan bayanlara, Müslüman bayanlardan ayırt edebilmeleri için boyunlarına haç takmalarını tavsiye etmektedirler. Yani bu etkileşim öyle bir dönüşüm gerçekleştirmiş ki, bundan papazlar bile rahatsız olmuşlar…
Fert olarak şikâyetlerimize, sıkıntılarımıza, yanlışlarımıza “fail” bulmak kolaydır. Ama asıl fail biziz. Bunu da unutmamak gerekir. Neden?
Çünkü “…Toplum, insanların iç dünyasının görüntüsüdür denilebilir. Başka bir ifadeyle toplum, insan denen varlığın aynasıdır.
Fert, kendi dünyasında düşündüklerini toplum denen meydanda uygulamaya koyar. O halde her toplum, kendini oluşturan insan veya insanlar demektir…
Bu gün hiç kimsenin toplumdan şikâyet ederek, kendini müdafaa etmesi ve mesuliyetten kurtulması değildir. Hepimiz bu toplumda var olan kötülüklerden mesulüz. Bizler, bireyler olarak varlığımızda mevcut olan yanlışları, hataları düzeltmeye mecburuz. Birbirimize zarar veren duygu ve düşünceleri ıslah etmeliyiz ki, toplumda yanlışlar olmasın…” (Prof. Dr. Haydar Baş İman ve İnsan sh:225–26)
Sayın Baş; “Toplum, insan denen varlığın aynasıdır” diyor. Yöneticilerimiz de bu toplumdan çıktıklarına göre “siyasi anlayış ve liderlerde temsil ettikleri kitlelerin aynasıdır” diyebiliriz zannımca.
Yani sen! Peşine takıldığın, taklit etmeye çalıştığın, icraatlarını, söylemlerini, yaşam tarzını onayladığın, desteklediğin zihniyet ve lideri seni mutlu etmiyor, maddi, manevi ihtiyaçlarını (hak ölçüsüne göre) karşılamıyor, senin, evlatlarının, milletin ve devletin geleceğini tehlikeye atacak işlere kalkışıyorsa, kusura bakma! Sen kendine bile bile kargayı kılavuz yapmışsın…
Nasıl ki insanımız, kendini, aslını terk edip başka kültürleri taklide yöneldiyse, devletimizde haliyle aynı yolda yürüyüşe geçti. Çünkü bu devleti bizler oluşturuyor, yöneticilerini bizim aramızdan çıkan insanlardan seçiyoruz.
Taklitçilik sıradan insanların işi olduğu gibi bu anlayışa soyunan devletleri de sıradanlaştırır. Bu, Türk Milleti ve şanlı tarihimiz için kabul edilemez durumdu. Ama ne yazık ki, bu sıradanlığı hayatın her alanında yaşadığımız gibi devlet yönetiminde de yaşıyoruz.
Çare ve Çözüm; “Evet, yeni kurulan bir devletin başka milletleri taklidi, onlardan istifadesi normaldir. Ama başka milletlere tarih boyunca her hususta kaynak olmuş bir milletin, başka bir milleti taklidi veya kültürünü transfer etmesi o milletin kendini inkârıdır. Şu halde milli kültürümüzle gençliğimizi doyurmak, onu kendine döndürmek olacaktır (görevimiz).” (Prof. Dr. Haydar Baş İman ve İnsan sh:250)
Özellikle son yıllarda medya yoluyla başka kültür ve yaşam biçimlerine yönlendirilen milletimiz, siyasi ve sosyal kurumların ortaya koyduğu icraat ve görüşler ile de bu yönelişlerine kendilerince haklı (!) çıkaracak sebepler bulmuşlardır.
“Hepimizin Allah’ı bir. Onlar da bizim gibi Allah’a inanıyor ve cennete gideceklerdir” fikri aşısı ile itikadı bozulan milletimiz “besmele” ile açılan kiliseleri alkışlamış, Anadolu’yu kaplayan “çan sesine” aldırış etmemiştir.
İftar sofralarında, haçlılarla iftar açmayı meziyet sayan anlayışların peşinden koşan halkımız, yine haçlı eliyle verilen yemeklerle iftar etmede bir sakınca görmemiştir.
Bu etkileşim öyle bir dönüşüm gerçekleştirmiştir ki, artık zina, faiz vb. gibi büyük günahlar olarak bildiğimiz ilahi emirler sıradanlaşmış ve toplumun her yanını sarmış vaziyettedir. Hatta papazlar, Hristiyan bayanlara, Müslüman bayanlardan ayırt edebilmeleri için boyunlarına haç takmalarını tavsiye etmektedirler. Yani bu etkileşim öyle bir dönüşüm gerçekleştirmiş ki, bundan papazlar bile rahatsız olmuşlar…
Fert olarak şikâyetlerimize, sıkıntılarımıza, yanlışlarımıza “fail” bulmak kolaydır. Ama asıl fail biziz. Bunu da unutmamak gerekir. Neden?
Çünkü “…Toplum, insanların iç dünyasının görüntüsüdür denilebilir. Başka bir ifadeyle toplum, insan denen varlığın aynasıdır.
Fert, kendi dünyasında düşündüklerini toplum denen meydanda uygulamaya koyar. O halde her toplum, kendini oluşturan insan veya insanlar demektir…
Bu gün hiç kimsenin toplumdan şikâyet ederek, kendini müdafaa etmesi ve mesuliyetten kurtulması değildir. Hepimiz bu toplumda var olan kötülüklerden mesulüz. Bizler, bireyler olarak varlığımızda mevcut olan yanlışları, hataları düzeltmeye mecburuz. Birbirimize zarar veren duygu ve düşünceleri ıslah etmeliyiz ki, toplumda yanlışlar olmasın…” (Prof. Dr. Haydar Baş İman ve İnsan sh:225–26)
Sayın Baş; “Toplum, insan denen varlığın aynasıdır” diyor. Yöneticilerimiz de bu toplumdan çıktıklarına göre “siyasi anlayış ve liderlerde temsil ettikleri kitlelerin aynasıdır” diyebiliriz zannımca.
Yani sen! Peşine takıldığın, taklit etmeye çalıştığın, icraatlarını, söylemlerini, yaşam tarzını onayladığın, desteklediğin zihniyet ve lideri seni mutlu etmiyor, maddi, manevi ihtiyaçlarını (hak ölçüsüne göre) karşılamıyor, senin, evlatlarının, milletin ve devletin geleceğini tehlikeye atacak işlere kalkışıyorsa, kusura bakma! Sen kendine bile bile kargayı kılavuz yapmışsın…
Nasıl ki insanımız, kendini, aslını terk edip başka kültürleri taklide yöneldiyse, devletimizde haliyle aynı yolda yürüyüşe geçti. Çünkü bu devleti bizler oluşturuyor, yöneticilerini bizim aramızdan çıkan insanlardan seçiyoruz.
Taklitçilik sıradan insanların işi olduğu gibi bu anlayışa soyunan devletleri de sıradanlaştırır. Bu, Türk Milleti ve şanlı tarihimiz için kabul edilemez durumdu. Ama ne yazık ki, bu sıradanlığı hayatın her alanında yaşadığımız gibi devlet yönetiminde de yaşıyoruz.
Çare ve Çözüm; “Evet, yeni kurulan bir devletin başka milletleri taklidi, onlardan istifadesi normaldir. Ama başka milletlere tarih boyunca her hususta kaynak olmuş bir milletin, başka bir milleti taklidi veya kültürünü transfer etmesi o milletin kendini inkârıdır. Şu halde milli kültürümüzle gençliğimizi doyurmak, onu kendine döndürmek olacaktır (görevimiz).” (Prof. Dr. Haydar Baş İman ve İnsan sh:250)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Altın vuruş futbol camiasında mı olacak? / 30.01.2025
- Faciaların hukuken, vicdanen ve dinen sorumlusu kim? / 29.01.2025
- Niccolo Machiavelli, Joseph Goebbels ve biz / 27.01.2025
- Peygamberimiz ile ilk namaz ve Miraç / 26.01.2025
- Kişisel haklar, adalet ve AKP / 25.01.2025
- ‘Kürt sorunu’ tabiri kime aittir? / 24.01.2025
- Atatürk paydasından Kuva-yi Milliye ittifakı şarttır / 23.01.2025
- Tek adamı ayakta tutan tek adamlar / 22.01.2025
- Sayın Erdoğan ‘devletin dini adalettir’ dedi / 20.01.2025
- Neden BTP? / 19.01.2025
- Faciaların hukuken, vicdanen ve dinen sorumlusu kim? / 29.01.2025
- Niccolo Machiavelli, Joseph Goebbels ve biz / 27.01.2025
- Peygamberimiz ile ilk namaz ve Miraç / 26.01.2025
- Kişisel haklar, adalet ve AKP / 25.01.2025
- ‘Kürt sorunu’ tabiri kime aittir? / 24.01.2025
- Atatürk paydasından Kuva-yi Milliye ittifakı şarttır / 23.01.2025
- Tek adamı ayakta tutan tek adamlar / 22.01.2025
- Sayın Erdoğan ‘devletin dini adalettir’ dedi / 20.01.2025
- Neden BTP? / 19.01.2025