İsrail’in hedefi Gazze ve Lübnan’la sınırlı değil

İsrail, ABD ve diğer Batılı devletlerin desteğini arkasına alarak Orta Doğu'daki işgalini genişletmeye devam ediyor. 7 Ekim'deki Hamas saldırısını bahane ederek Gazze Şeridi'nin neredeyse tamamını ele geçiren İsrail, Batı Şeria'yı da baskınlar düzenleyerek tamamen ilhak etme peşinde.

İsrail Başbakanı Netanyahu, 7 Ekim'de Gazze'ye yönelik saldırılarını başlatırken, "Bunun sadece bir başlangıç olduğunu" vurgulamış ve bu ateşin tüm Orta Doğu'yu saracağını ifade etmişti. Buradan da anlıyoruz ki, İsrail için Hamas sadece bir bahane; asıl hedef büyük İsrail devleti projesini yeni işgallerle birlikte hayata geçirmek. Şu da bir gerçek; İsrail'in işgal hedefini ve yayılmacı politikalar güdeceğini daha ilk kuruluş gününde, 1948 yılında, İsrail'in ilk başbakanı David Ben Gurion da ifade etmişti: "Bugünkü sınırlarımızı çizen Birleşmiş Milletler'dir ama Tanrının bize vadettiği topraklar Nil'den Fırat'a kadardır."

Bu hedefler doğrultusunda İsrail, bir taraftan Suriye topraklarına saldırılar düzenlerken, diğer taraftan da Lübnan'a hava saldırıları gerçekleştiriyor ve kara işgaline hazırlanıyor. İsrail Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi, Lübnan'a "kara saldırısı manevrasına hazırlandıklarını" belirtti. Halevi, İsrail ordusunun Lübnan'a girme olasılığına karşı bölgeyi hazırlamak ve Hizbullah'a "darbe vurmaya devam etmek için" hava saldırılarının devam ettiğini söyledi.

İsrail'in Lübnan'ı işgal etmesindeki en büyük engel elbette ki Hizbullah idi. Hizbullah'a, yıllar süren bir hazırlıkla, içinde patlayıcı bulunan çağrı cihazları ve telsizlerle siber bir terör saldırısı gerçekleştiren ve Hizbullah mensuplarının onlarcasını öldürerek, binlercesini de ciddi manada yaralayarak etkisiz hale getiren İsrail, hiç zaman kaybetmeden Lübnan'a saldırılarını başlattı.

Buradan da anlıyoruz ki, İsrail Hizbullah'tan dolayı Lübnan'a saldırmıyor, hedefinde işgal zaten var, hatta Hizbullah olmasaydı yıllar önce Lübnan'ı işgal edecekti.

İsrail, 23 Eylül'den beri düzenlediği saldırılarla Lübnan'da 654 kişiyi katletti. Lübnan Dışişleri ve Göçmenler Bakanı Abdullah Buhabib, İsrail'in saldırıları nedeniyle ülke içerisinde yerinden olanların sayısının 500 bine yaklaştığını ifade etti.

Lübnan bugün, Gazze Şeridi'nde yaşanan vahşetin aynısını yaşıyor.

Bu arada başta Batılı ülkeler olmak üzere diğer ülkeler aynen Gazze soykırımında olduğu gibi Lübnan işgalinde de tam bir tiyatro oynamaya devam ediyorlar. Kınamalar, ateşkes söylemleri havalarda uçuşuyor ama bunların hiçbirisi soykırımcı İsrail'i durdurmuyor.

ABD ile Fransa'nın öncülük ettiği ve Avrupa Birliği (AB) ile 8 ülkeyi daha bir araya getiren ortak açıklamada, İsrail ile Lübnan arasındaki çatışmaların durdurulması ve diplomasiye alan açılması için 21 günlük acil ateşkes çağrısı yapıldı. Ortak açıklamaya katılanlar; Avustralya, Kanada, Almanya, İtalya, Japonya, Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri…

İsrail Dışişleri Bakanı Israil Katz, ABD ve Fransa'nın Lübnan'da ateşkes sağlanmasına yönelik bu önerisini reddetti. Katz yaptığı açıklamada, "Kuzeyde ateşkes olmayacak. Zafere ulaşana kadar ve kuzeyde yaşayanlar evlerine güvenli bir şekilde dönene kadar Hizbullah örgütüne karşı tüm gücümüzle mücadeleye devam edeceğiz" dedi. "Dünya tiyatro oynuyor" diyoruz ya, işte tam böyle. İsrail'in en büyük destekçileri olan ABD ve Fransa ateşkes teklif edecek ama İsrail bunu reddedecek, sizce gerçekten bu mümkün mü? Kesinlikle mümkün değil. Tüm dünya büyük bir yalana teslim. 

İsrailli yetkililer, aynen Gazze'de iddia ettikleri gibi, silahlı grupları hedef aldıklarını söylüyor ama Gazze'de katlettikleri 41 binden fazla Filistinlinin çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşuyor. Lübnan'da da aynen böyle…

BM Güvenlik Konseyi'nde, "Orta Doğu'daki Durum" başlığıyla düzenlenen oturumda konuşan Lübnan Başbakanı Necib Mikati, "Saldırgan, yalnızca savaşçıları ve silahları hedef aldıklarını iddia ediyor. Ancak size temin ederim ki Lübnan hastaneleri, düzinelerce kadın ve çocuk dahil sivil yaralılarla dolu" dedi.

Mikati, "İsrail, genç, kadın ve çocuklar da dahil olmak üzere sivillerimizi öldürerek, evleri yıkarak ve aileleri zorlu insani koşullardan kaçmaya zorlayarak, savaş uçaklarını ve insansız hava araçlarını gökyüzümüze göndererek egemenliğimizi ihlal ediyor" ifadelerine yer verdi. 

İslam ülkelerinin sözde tepkileri de bugüne kadar İsrail soykırımını ve işgaline engellemedi, hatta onu cesaretlendirdi. Bırakın tüm İslam dünyasını, birkaç İslam ülkesi bile İsrail'e karşı onurlu bir duruş ortaya koysa, İsrail bu kadar pervasız olamayacaktı. Bu tepkisizliğin temel nedeni de, İslam ülkelerini yönetenlerin koltuğu kaybetme korkusu ve İsrail'i destekleyen Batılı ülkelere olan tam bağımlılığı.

Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş'ın Türkiye'deki idarecilerin "etkisiz tepkilerine" yönelik şu eleştirileri oldukça dikkat çekici: 

"Suriye'nin karıştırılmasında parmağı olan AKP hükümeti ve yetkilileri, Irak tezkeresinin Meclis'ten geçmemesine rağmen Amerikan askerinin Türkiye'den Irak'a girmesine sebep olan AKP hükümeti ve yetkilileri, Libya'nın karıştırılmasında pay sahibi olan AKP hükümeti ve yetkilileri bugün İsrail'den şikayet edemez, Kürecik'ten İsrail'e her an haber veren AKP hükümeti ve yetkilileri İsrail'den şikayet edemez."

Evet, bugün siyasilerimiz New York'ta BM toplantılarında İsrail'e yönelik atıp tutuyor ama bugün İsrail'in rahatlıkla gerçekleştirdiği işgallere de onların bu yanlış politikaları yol açtı. 

Zaman geçiyor ve Orta Doğu'daki yakılan ateş hızla sınırımıza yaklaşıyor; İsrail'in işgal hedefinde Türkiye'nin de olduğunu asla unutmamalıyız.