Son 10 gün içinde İsrail askerleri tüyleri diken diken eden katliamlara imza atıyor: Hamile kadınları katlediyorlar, hasta taşıyan ambulansları bilinçli bir şekilde vuruyorlar, çocukları ve bebeleri öldürüyorlar...
Yahudilerin işgal ettikleri Filistin topraklarında yaşanan bu trajik tabloları görünce hep şu soru aklıma geliyor: Acaba Yahudilerin 54 yıldır Filistinli Müslümanlara karşı uyguladıkları mezalimin yüzde 1'ini Müslümanlar Yahudilere yapabilme cesaretini gösterebilir miydi? Hayır... Yüzlerce hayır... Buna kesinlikle izin verilmezdi. Hatta Yahudilerin bir numaralı hamisi ABD, bu tarz girişimleri nükleer silah kullanarak engellerdi.
Filistinlilerin içinde bulunduğu hayat şartlarını kelimelerle tasvir edebilmek mümkün değil. 2.5 milyon Müslüman kardeşimiz orada 'toplama kampı'nda yaşıyor: Elektrikleri, suları yok; iş kuramıyorlar, istihdam alanları oluşturamıyorlar, ev yapamıyorlar, kısaca hayata dair hiçbirşeye girişemiyorlar. 'Toplama kampı'nda yaşayan insanlar bunları nasıl yapabilsin ki. Meselenin daha da sarsıcı yönü, Yahudi-Hıristiyan hoyratlığı karşısında İslam dünyasından kimse de bu durum karşısında sesini çıkaramıyor! Hiçbir İslam ülkesinin yöneticisi, İsrail askerlerine karşı sapanla mücadele veren insanlara 'diplomatik dilin' ötesinde destek veremiyor. Zilletin alası bu olsa gerek...
Yahudilerin hedefi
Yine düşünüyorum ki, Filistinli Müslümanlara karşı 'soykırım' uygulayan Yahudiler, acaba Hitler'in kendilerine yaptığı mezalimin acısını Müslümanlardan çıkartarak mı tatmin olmak istiyorlar? Öyle ya kimse Hıristiyan Almanlardan intikam almalarına izin vermez? İlk planda böyle bir yaklaşımın mantıksal izahı yok gibi gelebilir. Ama Yahudi düşüncesinde mutlaka var ki, 'kendilerine yapılanların bir benzerini bir başka millete yapabiliyorlar.'
Şaron tahrikçi
İsrail'de yaşayan Yahudiler başbakanlığa Şabra ve Şatilla mülteci kamplarının katilini getirmekle aslında kendi hayatlarını da zehir ettiler. İsrail'de 'intihar saldırıları' nedeniyle kimse dışarı çıkmaya, lokantalarda yemek yemeye, alışveriş merkezlerine uğramaya cesaret edemiyor.
Başbakan Şaron ise hem bir tahrikçi hem de bir paranoyak. Adam resmen askerlerinin katliam yapmasından haz alıyor. Bilinçli biçimde şiddeti tırmandırıyor. Attığı her adımla Yahudi ikiyüzlülüğünü gösteriyor. Bir taraftan göz boyamak için Arafat'a uygulanan göz hapsinin kaldırılmasını sağlıyor, öte yandan Filistinlileri bombalamayı tüm şiddetiyle sürdürüyor. Arafat'a tanınan ise yalnızca "sanal" bir hareket serbestisi. Çünkü önceki gün sabah Ramallah'daki genel karargâhının önü yine İsrail tanklarıyla dolu olan Arafat, yurt dışına gitmek, örneğin Beyrut'taki Arap zirvesine katılmak istese, bunun için de İsrail'den izin istemek zorunda.
Gazeteciler de hedefte
Bugün dünyada Washington ve Londa'dan sonra en fazla gazeteci Kudüs'te bulunuyor. Malum Filistinlilerin maruz kaldığı soykırım hareketi, dünyanın en kronik gündemini oluşturuyor. İsrail askerleri ise tıpkı Sırpların Bosna'da yaptığı gibi gazetecilerin bölgeden 'tarafsız' haber aktarmasının önüne geçmek için yeni taktiklere başvuruyorlar. Taktiğin uygulanış yöntemi ise gazetecilerin ortadan kaldırılması! Yahudi askerler, bu taktik uyarınca, İtalyan foto muhabiri Raffaele Ciriello'yu öldürdü, bir Fransız gazeteciyi de yaraladı.
Bitmeyen diplomasi
Bu arada Filistinlilerin maruz kaldıkları 'soykırım dalgası' şiddetini hafiflemeden sürerken, 'kahrolası diplomasi arenasında' da yeni arayışlar birbirini izliyor.
İsrail'in saldırılarıyla artan şiddet olayları üzerine BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın çağrısıyla toplanan BM Güvenlik Konseyi'nin ABD tarafından hazırlanan karar tasarısını onaylaması da bunlardan biri.
Kararda, ilk kez açık bir şekilde "Filistin ve İsrail'in iki ayrı devlet" ifadesi kullanılıyor. 14 ülke tarafından kabul edilen karar, ikinci İntifada'nın başladığı Ekim 2000'den bu yana Ortadoğu hakkında BM tarafından alınmış ilk karar. Annan, Konsey toplantısında yaptığı konuşmada, İsrail'i çok ağır sözlerle eleştirdi ve İsrail hükümetini, ilk kez 'yasadışı' olarak tanımladığı 1967'de işgal ettiği topraklardan çekilmeye ve sivillere yönelik saldırılarını durdurmaya çağırdı.
ABD'nin sinsiliği
Güvenlik Konseyi, Filistin'deki son gelişmeleri kapalı kapılar ardında ele aldı. Arap ülkeleri Suriye aracılığıyla Konsey'e bir karar tasarısı sunarak, İsrail'in tüm saldırılarını durdurmasını istediler ve tarafları görüşmelere yeniden başlamaya çağırdılar. Ancak bu tasarıyı veto etmekle tehdit eden Amerika, Konsey'e kendisinin kaleme aldığı başka bir tasarı sundu.
Suriye çekimser kaldı
Güvenlik Konseyi'nin 15 üyesinden 14'ünün 'evet' oyuyla kabul edilen kararda, şiddet olaylarının durdurulmasını ve her iki tarafın da barış görüşmelerini başlatmak için ateşkeste bulunmalarını isteniyor. BM Güvenlik Konseyi kararı, ilk kez Filistin devleti kurulmasını ve İsrail'le Filistin'in iki devlet halinde yan yana, güvenli ve tanınmış sınırlar dahilinde yaşamasını öngörüyor.
Karara çekimser kalan tek Güvenlik Konseyi üyesi Suriye'nin İsrail'in işgal ettiği bölgelerle ilgili bölümü zayıf bulduğu için onay vermediği bildiriliyor.
Yahudilerin işgal ettikleri Filistin topraklarında yaşanan bu trajik tabloları görünce hep şu soru aklıma geliyor: Acaba Yahudilerin 54 yıldır Filistinli Müslümanlara karşı uyguladıkları mezalimin yüzde 1'ini Müslümanlar Yahudilere yapabilme cesaretini gösterebilir miydi? Hayır... Yüzlerce hayır... Buna kesinlikle izin verilmezdi. Hatta Yahudilerin bir numaralı hamisi ABD, bu tarz girişimleri nükleer silah kullanarak engellerdi.
Filistinlilerin içinde bulunduğu hayat şartlarını kelimelerle tasvir edebilmek mümkün değil. 2.5 milyon Müslüman kardeşimiz orada 'toplama kampı'nda yaşıyor: Elektrikleri, suları yok; iş kuramıyorlar, istihdam alanları oluşturamıyorlar, ev yapamıyorlar, kısaca hayata dair hiçbirşeye girişemiyorlar. 'Toplama kampı'nda yaşayan insanlar bunları nasıl yapabilsin ki. Meselenin daha da sarsıcı yönü, Yahudi-Hıristiyan hoyratlığı karşısında İslam dünyasından kimse de bu durum karşısında sesini çıkaramıyor! Hiçbir İslam ülkesinin yöneticisi, İsrail askerlerine karşı sapanla mücadele veren insanlara 'diplomatik dilin' ötesinde destek veremiyor. Zilletin alası bu olsa gerek...
Yahudilerin hedefi
Yine düşünüyorum ki, Filistinli Müslümanlara karşı 'soykırım' uygulayan Yahudiler, acaba Hitler'in kendilerine yaptığı mezalimin acısını Müslümanlardan çıkartarak mı tatmin olmak istiyorlar? Öyle ya kimse Hıristiyan Almanlardan intikam almalarına izin vermez? İlk planda böyle bir yaklaşımın mantıksal izahı yok gibi gelebilir. Ama Yahudi düşüncesinde mutlaka var ki, 'kendilerine yapılanların bir benzerini bir başka millete yapabiliyorlar.'
Şaron tahrikçi
İsrail'de yaşayan Yahudiler başbakanlığa Şabra ve Şatilla mülteci kamplarının katilini getirmekle aslında kendi hayatlarını da zehir ettiler. İsrail'de 'intihar saldırıları' nedeniyle kimse dışarı çıkmaya, lokantalarda yemek yemeye, alışveriş merkezlerine uğramaya cesaret edemiyor.
Başbakan Şaron ise hem bir tahrikçi hem de bir paranoyak. Adam resmen askerlerinin katliam yapmasından haz alıyor. Bilinçli biçimde şiddeti tırmandırıyor. Attığı her adımla Yahudi ikiyüzlülüğünü gösteriyor. Bir taraftan göz boyamak için Arafat'a uygulanan göz hapsinin kaldırılmasını sağlıyor, öte yandan Filistinlileri bombalamayı tüm şiddetiyle sürdürüyor. Arafat'a tanınan ise yalnızca "sanal" bir hareket serbestisi. Çünkü önceki gün sabah Ramallah'daki genel karargâhının önü yine İsrail tanklarıyla dolu olan Arafat, yurt dışına gitmek, örneğin Beyrut'taki Arap zirvesine katılmak istese, bunun için de İsrail'den izin istemek zorunda.
Gazeteciler de hedefte
Bugün dünyada Washington ve Londa'dan sonra en fazla gazeteci Kudüs'te bulunuyor. Malum Filistinlilerin maruz kaldığı soykırım hareketi, dünyanın en kronik gündemini oluşturuyor. İsrail askerleri ise tıpkı Sırpların Bosna'da yaptığı gibi gazetecilerin bölgeden 'tarafsız' haber aktarmasının önüne geçmek için yeni taktiklere başvuruyorlar. Taktiğin uygulanış yöntemi ise gazetecilerin ortadan kaldırılması! Yahudi askerler, bu taktik uyarınca, İtalyan foto muhabiri Raffaele Ciriello'yu öldürdü, bir Fransız gazeteciyi de yaraladı.
Bitmeyen diplomasi
Bu arada Filistinlilerin maruz kaldıkları 'soykırım dalgası' şiddetini hafiflemeden sürerken, 'kahrolası diplomasi arenasında' da yeni arayışlar birbirini izliyor.
İsrail'in saldırılarıyla artan şiddet olayları üzerine BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın çağrısıyla toplanan BM Güvenlik Konseyi'nin ABD tarafından hazırlanan karar tasarısını onaylaması da bunlardan biri.
Kararda, ilk kez açık bir şekilde "Filistin ve İsrail'in iki ayrı devlet" ifadesi kullanılıyor. 14 ülke tarafından kabul edilen karar, ikinci İntifada'nın başladığı Ekim 2000'den bu yana Ortadoğu hakkında BM tarafından alınmış ilk karar. Annan, Konsey toplantısında yaptığı konuşmada, İsrail'i çok ağır sözlerle eleştirdi ve İsrail hükümetini, ilk kez 'yasadışı' olarak tanımladığı 1967'de işgal ettiği topraklardan çekilmeye ve sivillere yönelik saldırılarını durdurmaya çağırdı.
ABD'nin sinsiliği
Güvenlik Konseyi, Filistin'deki son gelişmeleri kapalı kapılar ardında ele aldı. Arap ülkeleri Suriye aracılığıyla Konsey'e bir karar tasarısı sunarak, İsrail'in tüm saldırılarını durdurmasını istediler ve tarafları görüşmelere yeniden başlamaya çağırdılar. Ancak bu tasarıyı veto etmekle tehdit eden Amerika, Konsey'e kendisinin kaleme aldığı başka bir tasarı sundu.
Suriye çekimser kaldı
Güvenlik Konseyi'nin 15 üyesinden 14'ünün 'evet' oyuyla kabul edilen kararda, şiddet olaylarının durdurulmasını ve her iki tarafın da barış görüşmelerini başlatmak için ateşkeste bulunmalarını isteniyor. BM Güvenlik Konseyi kararı, ilk kez Filistin devleti kurulmasını ve İsrail'le Filistin'in iki devlet halinde yan yana, güvenli ve tanınmış sınırlar dahilinde yaşamasını öngörüyor.
Karara çekimser kalan tek Güvenlik Konseyi üyesi Suriye'nin İsrail'in işgal ettiği bölgelerle ilgili bölümü zayıf bulduğu için onay vermediği bildiriliyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Recep Bahar / diğer yazıları
- ABD harika bir ekonomiye mi sahip? / 14.08.2018
- Ne yapmalı? / 13.08.2018
- Komşunla kavga et uzaklarda pazar ara! / 02.02.2016
- Diyarbakır'da kilise-ev faktörü! / 01.02.2016
- Çin ekonomisi alarm mı veriyor? / 20.01.2016
- Büyük İsrail yolunda sıra İran'da / 19.01.2016
- Terör Sultanahmet bölgesini sıfırla çarptı / 15.01.2016
- Sultanahmet'in şifreleri / 13.01.2016
- Türkiye ile Suudi Arabistan ne zaman papaz olacak? / 09.01.2016
- Ekonomik çöküşü bir de buradan seyredin / 05.01.2016
- Ne yapmalı? / 13.08.2018
- Komşunla kavga et uzaklarda pazar ara! / 02.02.2016
- Diyarbakır'da kilise-ev faktörü! / 01.02.2016
- Çin ekonomisi alarm mı veriyor? / 20.01.2016
- Büyük İsrail yolunda sıra İran'da / 19.01.2016
- Terör Sultanahmet bölgesini sıfırla çarptı / 15.01.2016
- Sultanahmet'in şifreleri / 13.01.2016
- Türkiye ile Suudi Arabistan ne zaman papaz olacak? / 09.01.2016
- Ekonomik çöküşü bir de buradan seyredin / 05.01.2016