İslam dünyası, Şii-Sünni ayrımı ile kan ağlıyor -2-
Şii dünyayı bâtıl göstermek maksadıyla Sünnîlere doğru imiş gibi anlatılan ve kabul ettirilen yalanların başında...
03.10.2024 08:22:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Şii dünyayı bâtıl göstermek maksadıyla Sünnîlere doğru imiş gibi anlatılan ve kabul ettirilen yalanların başında;
1- "Şia'yı Abdullah ibn-i Sebe kurdu" iddiası vardır.
2- Yine, "Şia bâtıl olunca hadis kaynakları da şüphelidir" deniliyor. Oysa izah edeceğimiz gibi esasen Şia'nın hadis kaynakları Hz. Peygamberden bu yana kesintisiz gelmiştir.
3- Bir diğer yalan, Ehl-i Beyt imamlarının sapık akımlar ve dindışı fikirlerle aynı görüşü paylaştığı hezeyanıdır.
Oysa gizlenen ve yok edilen bu dünya, esasen, sapık akımlar ve din dışı fikirlerle mücadeleyi yapan tek taraftır.
Ehl-i Beyt dünyası, hakkın, İslam'ın en büyük savunucusu olmuşlardır.
4- Rabbanî ismi ile şöhret bulan Ahmed Sirhindî'nin, Şia'nın öldürülmesi için verdiği fetvaya sığınılıyor.
5- Ve yalanların en büyüğü İmam Ali Efendimizin Gadir-i Hum günü Hz. Peygamber tarafından ilan edilen hilafetinin yok sayılmasıdır.
Sünnî dünya Gadir-i Hum hakikati ile bizden sonra tanışmıştır denilebilir.
Yukarıdaki yalanlar, elinizdeki risalede delilleri ve kaynakları ile çürütülmektedir.
"Şia'yı Abdullah ibn-i Sebe kurdu" iddiası hakkında şunları söyleyebiliriz:
HAYALÎ ABDULLAH BİN SEBE
Abdullah bin Sebe, hiç yaşamamış hayalî bir şahsiyettir ve bu şahsiyet, Şia'nın kurucusu olarak tanıtılmaktadır.
Peygamberimiz (a.s.) ve İmam Ali (a.s.) ile hiç olmamış olan bu kişi, maksatlı olarak, "İmam Ali'nin (a.s.) arkadaşlarına yön vermiş ve onlara baş olmuş Yahudi bir şahsiyet" olarak anlatılmaktadır.
İbni Sebe'nin adı, İslam tarihinde 30. ve 36. yıllar arasında nakiller yapan kişi olarak ortaya çıkıyor.
Olaylara yön verdiği söylenen bu zatın adı Resulullah'ın (s.a.v.) döneminde hiç geçmiyor.
Ancak Hz. Osman'ın şahadeti sırasında ve de Cemel Vakası'nda İbn-i Sebe'den nakiller vardır.
Sebe'nin bir anda ortaya çıkışı araştırmacıların dikkatinden kaçmamış ve araştırma konusu olmuştur.
Biz bu konudaki bilgileri Murtaza el-Askerî'nin "Abdullah b. Saba Masalı" isimli eserinden derledik.
Hiçbir Şia uleması bu şahsa, Şiiliğin kurucusu olarak bakmamakta; "türetilen bir insan" olarak değerlendirmektedir.
Sebe'den hadis uydurduğu bilinen kişi Seyf b. Ömer'dir.
Bu nakiller sadece Hicrî 170 veya 193'te öldüğü bilinen Seyf tarafından yapılmıştır.
Seyf b. Ömer, hadis uydurarak olayları çarpıtan, bu nedenle hadislerine güvenilmeyen bir şahıs olarak bilinir.
Sebe'nin, Resûlullah'ın (s.a.v.) döneminde adının hiç geçmemesi, halifelerin döneminde ise ikaz gördüğüne dâir bilginin olmayışı, bu şahsın hayalî bir kişi olduğu fikrini güçlendirmektedir.
İslam coğrafyasında kıyam başlattığı, Hz. Peygamberin (s.a.v.) sahabelerinden Ebu Zer Gıffarî'nin, Ammar bin Yâsir'in, Abdurrahman bin Udays'ın, Mâlik bin Eşter'in kendinden etkilendiği ifade edilmektedir ki, bu mümkün değildir.
Yukarıda ismi geçen sahabeler İmam Ali'nin (a.s.) etrafındaki samimi dost halkasıdır.
Sebe ile hiç alakaları olmamasına rağmen, bu sahabilere, Sabaîler denildiği ifade edilmektedir.
Yani, iddiaya göre, Ebuzer Gıffarî, Ammar b. Yâsir, Mâlik b. Eşter birer Sabaî'dir.
Bu konuda Abdullah b. Sebe'den nakil yapan en önemli şahıs tarihçi Taberî'dir.
Müsteşrik yazarlarda kitaplarında Taberî'nin rivayetlerinin doğruluğunu özellikle vurgulayarak ondan İbn Sebe ile ilgili hadisler nakletmişlerdir.
Bunlar; Nicholson, Van Vloten, Julius Wellhausen, Donaldson, Ahmed Emin, Goldziher, Caetani gibi müsteşriklerdir.
Müsteşriklerin yaptığı önemli bir tahrif de, meşru olan inanışları, Abdullah bin Sebe'nin görüşü imiş gibi vermeleridir.
- İmam Ali'nin (a.s.) hilafeti
- İmamların masumiyeti
- Hz. Mehdi'nin (a.s.) zuhuru
- Hz. Mehdi'nin (a.s.), Hz. Fâtıma'nın (a.s.) soyundan geleceği inancı gibi İslam itikadı açısından meşru olan görüşlerin yanında, bâtıl inanışlar da İbn Sebe'ye mâl edilerek, bu hayalet, İslam coğrafyasında itibar edilen bir şahıs hâline getirilmiştir.
Görüşleri aşağıda yer alan müsteşrik yazarlar, Recat inancını Şia'ya aitmiş gibi vermektedirler.
Ayrıca Şia'nın Yahudilik, Hıristiyanlık ve Zerdüştlük'ten etkilendiğini de iddia etmektedirler.
Ahmed Emin, "Fecrü'l-İslam" adlı kitabında Taberî'den alıntılar ile Hz. Osman dönemi ve Ebu Zer Gıffarî'nin, ona karşı çıkmasını anlattıktan sonra 276. sayfada şunları yazıyor:
"Şiilik, İslam'a karşı güdülen kin ve düşmanlık yüzünden İslam'ı yıkmak isteyen herkesin sığındığı bir mezhep olmuştur.
Yahudi, Hıristiyan yahut Zerdüştî olan ve kendi dininin esaslarını İslam'a sokmak isteyen herkes, Peygamberin Ehl-i Beyt'inin sevgisini kendisine bir perde yapmakta, bu perde ardında dilediğini yapmaya uğraşmaktadır. Şia, Recat inancını böylece Yahudilerden aldı."
277. sayfada ise, Şia'nın, Recat inancını ve imamet itikadını Yahudi olduğu iddia edilen Abdullah b. Sebe'den öğrendiğine inandığını söylüyor.
Yine, "Geleceği vaad edilen Mehdi inancı da bu kaynaktan doğmuştur. İbn Sebe, Ali taraftarlığı ve O'nun hakkını dilemek perdesi ile yaptıklarını örtmüş ve böylece İslam'da Şiiliği kurmuştur" diye yazmaktadır, Ahmed Emin.
Müsteşriklerden G. Van Vloten'in "es-Siyadet'ül-Arabiyyet-i ve'ş-Şiat-i ve'l-İsrailiyyat fi ahd-i Ben-i Ümeyye" adıyla Arapçaya çevrilen kitabının 79. sayfasında Sabaîler hakkında şunlar yazmaktadır:
"Sabaîler, Abdullah b. Sebe'nin dostları ve ona uyanlardır. O, Affan oğlu Osman'ın halifeliği süresince, hilafete Ali'yi daha layık görüyordu."
Bu bilgi için Taberî'nin Tarih'inin 80. sayfasını da not etmiştir.
Müsteşrik Nicholson, Cambridge baskılı "His tory of the Arabs" isimli kitabının 215. sayfasında şunları yazmaktadır: "Abdullah b. Sebe, Sabaîyye fırkasının kurucusudur. Yahudidir ve Hz. Osman'ın zamanında Müslüman olmuştur.
İbn Sebe, 'İsa'nın bu dünyaya tekrar geleceğine inanıp da, Hz. Muhammed'in tekrar geleceğine inanmayan kişiye şaşılır; oysaki Kur'ân'da Hz. Muhammed'in de tekrar geleceği açıkça bildirilmiştir. Binlerce peygamber gelip geçmiştir, her birinin de yerine geçecek vasisi vardır. Muhammed'in vasisi de Ali'dir' demektedir."
Müsteşrik D. M. Donaldson, "The Shiite Religion: A History of Islam in Persia and Iraq" kitabının 58. sayfasında, Hz. Ali'nin hilafete daha layık olmasını, Hz. Osman'ın halifeliği zamanında ortaya çıkan Abdullah b. Sebe'ye bağlamaktadır.
Ve yine Donaldson, "Hz. Ali'nin hilafetinin siyasî değil, İlahî bir hak olduğu konusundaki görüş İbn Sebe'ye aittir" demektedir.
Müsteşrik Julius Wellhausen, "Das Arabisches Reich und sein Sturz" adlı kitabının 56-57. sayfalarında şunu yazar:
"Sabaîler, İslam'ın esasını bozmuşlardır. Onlar Kur'ân'ın hilafına, Tanrı'nın, Peygamberin bedenine; Peygamberin vefatından sonra da Ali'nin ve soyunun bedenlerine hulul ettiğine inanıyorlardı. Onların nazarında Ali; Ebubekir ve Ömer'le bir sayılmazdı. Kutsi ruhun Ali'ye hulul ettiğine inanıyorlardı."
Bu müsteşrik de kitabının önsözünde Taberî'yi övmektedir. Devam edecek (Prof. Dr. Haydar Baş Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt eserinden)
1- "Şia'yı Abdullah ibn-i Sebe kurdu" iddiası vardır.
2- Yine, "Şia bâtıl olunca hadis kaynakları da şüphelidir" deniliyor. Oysa izah edeceğimiz gibi esasen Şia'nın hadis kaynakları Hz. Peygamberden bu yana kesintisiz gelmiştir.
3- Bir diğer yalan, Ehl-i Beyt imamlarının sapık akımlar ve dindışı fikirlerle aynı görüşü paylaştığı hezeyanıdır.
Oysa gizlenen ve yok edilen bu dünya, esasen, sapık akımlar ve din dışı fikirlerle mücadeleyi yapan tek taraftır.
Ehl-i Beyt dünyası, hakkın, İslam'ın en büyük savunucusu olmuşlardır.
4- Rabbanî ismi ile şöhret bulan Ahmed Sirhindî'nin, Şia'nın öldürülmesi için verdiği fetvaya sığınılıyor.
5- Ve yalanların en büyüğü İmam Ali Efendimizin Gadir-i Hum günü Hz. Peygamber tarafından ilan edilen hilafetinin yok sayılmasıdır.
Sünnî dünya Gadir-i Hum hakikati ile bizden sonra tanışmıştır denilebilir.
Yukarıdaki yalanlar, elinizdeki risalede delilleri ve kaynakları ile çürütülmektedir.
"Şia'yı Abdullah ibn-i Sebe kurdu" iddiası hakkında şunları söyleyebiliriz:
HAYALÎ ABDULLAH BİN SEBE
Abdullah bin Sebe, hiç yaşamamış hayalî bir şahsiyettir ve bu şahsiyet, Şia'nın kurucusu olarak tanıtılmaktadır.
Peygamberimiz (a.s.) ve İmam Ali (a.s.) ile hiç olmamış olan bu kişi, maksatlı olarak, "İmam Ali'nin (a.s.) arkadaşlarına yön vermiş ve onlara baş olmuş Yahudi bir şahsiyet" olarak anlatılmaktadır.
İbni Sebe'nin adı, İslam tarihinde 30. ve 36. yıllar arasında nakiller yapan kişi olarak ortaya çıkıyor.
Olaylara yön verdiği söylenen bu zatın adı Resulullah'ın (s.a.v.) döneminde hiç geçmiyor.
Ancak Hz. Osman'ın şahadeti sırasında ve de Cemel Vakası'nda İbn-i Sebe'den nakiller vardır.
Sebe'nin bir anda ortaya çıkışı araştırmacıların dikkatinden kaçmamış ve araştırma konusu olmuştur.
Biz bu konudaki bilgileri Murtaza el-Askerî'nin "Abdullah b. Saba Masalı" isimli eserinden derledik.
Hiçbir Şia uleması bu şahsa, Şiiliğin kurucusu olarak bakmamakta; "türetilen bir insan" olarak değerlendirmektedir.
Sebe'den hadis uydurduğu bilinen kişi Seyf b. Ömer'dir.
Bu nakiller sadece Hicrî 170 veya 193'te öldüğü bilinen Seyf tarafından yapılmıştır.
Seyf b. Ömer, hadis uydurarak olayları çarpıtan, bu nedenle hadislerine güvenilmeyen bir şahıs olarak bilinir.
Sebe'nin, Resûlullah'ın (s.a.v.) döneminde adının hiç geçmemesi, halifelerin döneminde ise ikaz gördüğüne dâir bilginin olmayışı, bu şahsın hayalî bir kişi olduğu fikrini güçlendirmektedir.
İslam coğrafyasında kıyam başlattığı, Hz. Peygamberin (s.a.v.) sahabelerinden Ebu Zer Gıffarî'nin, Ammar bin Yâsir'in, Abdurrahman bin Udays'ın, Mâlik bin Eşter'in kendinden etkilendiği ifade edilmektedir ki, bu mümkün değildir.
Yukarıda ismi geçen sahabeler İmam Ali'nin (a.s.) etrafındaki samimi dost halkasıdır.
Sebe ile hiç alakaları olmamasına rağmen, bu sahabilere, Sabaîler denildiği ifade edilmektedir.
Yani, iddiaya göre, Ebuzer Gıffarî, Ammar b. Yâsir, Mâlik b. Eşter birer Sabaî'dir.
Bu konuda Abdullah b. Sebe'den nakil yapan en önemli şahıs tarihçi Taberî'dir.
Müsteşrik yazarlarda kitaplarında Taberî'nin rivayetlerinin doğruluğunu özellikle vurgulayarak ondan İbn Sebe ile ilgili hadisler nakletmişlerdir.
Bunlar; Nicholson, Van Vloten, Julius Wellhausen, Donaldson, Ahmed Emin, Goldziher, Caetani gibi müsteşriklerdir.
Müsteşriklerin yaptığı önemli bir tahrif de, meşru olan inanışları, Abdullah bin Sebe'nin görüşü imiş gibi vermeleridir.
- İmam Ali'nin (a.s.) hilafeti
- İmamların masumiyeti
- Hz. Mehdi'nin (a.s.) zuhuru
- Hz. Mehdi'nin (a.s.), Hz. Fâtıma'nın (a.s.) soyundan geleceği inancı gibi İslam itikadı açısından meşru olan görüşlerin yanında, bâtıl inanışlar da İbn Sebe'ye mâl edilerek, bu hayalet, İslam coğrafyasında itibar edilen bir şahıs hâline getirilmiştir.
Görüşleri aşağıda yer alan müsteşrik yazarlar, Recat inancını Şia'ya aitmiş gibi vermektedirler.
Ayrıca Şia'nın Yahudilik, Hıristiyanlık ve Zerdüştlük'ten etkilendiğini de iddia etmektedirler.
Ahmed Emin, "Fecrü'l-İslam" adlı kitabında Taberî'den alıntılar ile Hz. Osman dönemi ve Ebu Zer Gıffarî'nin, ona karşı çıkmasını anlattıktan sonra 276. sayfada şunları yazıyor:
"Şiilik, İslam'a karşı güdülen kin ve düşmanlık yüzünden İslam'ı yıkmak isteyen herkesin sığındığı bir mezhep olmuştur.
Yahudi, Hıristiyan yahut Zerdüştî olan ve kendi dininin esaslarını İslam'a sokmak isteyen herkes, Peygamberin Ehl-i Beyt'inin sevgisini kendisine bir perde yapmakta, bu perde ardında dilediğini yapmaya uğraşmaktadır. Şia, Recat inancını böylece Yahudilerden aldı."
277. sayfada ise, Şia'nın, Recat inancını ve imamet itikadını Yahudi olduğu iddia edilen Abdullah b. Sebe'den öğrendiğine inandığını söylüyor.
Yine, "Geleceği vaad edilen Mehdi inancı da bu kaynaktan doğmuştur. İbn Sebe, Ali taraftarlığı ve O'nun hakkını dilemek perdesi ile yaptıklarını örtmüş ve böylece İslam'da Şiiliği kurmuştur" diye yazmaktadır, Ahmed Emin.
Müsteşriklerden G. Van Vloten'in "es-Siyadet'ül-Arabiyyet-i ve'ş-Şiat-i ve'l-İsrailiyyat fi ahd-i Ben-i Ümeyye" adıyla Arapçaya çevrilen kitabının 79. sayfasında Sabaîler hakkında şunlar yazmaktadır:
"Sabaîler, Abdullah b. Sebe'nin dostları ve ona uyanlardır. O, Affan oğlu Osman'ın halifeliği süresince, hilafete Ali'yi daha layık görüyordu."
Bu bilgi için Taberî'nin Tarih'inin 80. sayfasını da not etmiştir.
Müsteşrik Nicholson, Cambridge baskılı "His tory of the Arabs" isimli kitabının 215. sayfasında şunları yazmaktadır: "Abdullah b. Sebe, Sabaîyye fırkasının kurucusudur. Yahudidir ve Hz. Osman'ın zamanında Müslüman olmuştur.
İbn Sebe, 'İsa'nın bu dünyaya tekrar geleceğine inanıp da, Hz. Muhammed'in tekrar geleceğine inanmayan kişiye şaşılır; oysaki Kur'ân'da Hz. Muhammed'in de tekrar geleceği açıkça bildirilmiştir. Binlerce peygamber gelip geçmiştir, her birinin de yerine geçecek vasisi vardır. Muhammed'in vasisi de Ali'dir' demektedir."
Müsteşrik D. M. Donaldson, "The Shiite Religion: A History of Islam in Persia and Iraq" kitabının 58. sayfasında, Hz. Ali'nin hilafete daha layık olmasını, Hz. Osman'ın halifeliği zamanında ortaya çıkan Abdullah b. Sebe'ye bağlamaktadır.
Ve yine Donaldson, "Hz. Ali'nin hilafetinin siyasî değil, İlahî bir hak olduğu konusundaki görüş İbn Sebe'ye aittir" demektedir.
Müsteşrik Julius Wellhausen, "Das Arabisches Reich und sein Sturz" adlı kitabının 56-57. sayfalarında şunu yazar:
"Sabaîler, İslam'ın esasını bozmuşlardır. Onlar Kur'ân'ın hilafına, Tanrı'nın, Peygamberin bedenine; Peygamberin vefatından sonra da Ali'nin ve soyunun bedenlerine hulul ettiğine inanıyorlardı. Onların nazarında Ali; Ebubekir ve Ömer'le bir sayılmazdı. Kutsi ruhun Ali'ye hulul ettiğine inanıyorlardı."
Bu müsteşrik de kitabının önsözünde Taberî'yi övmektedir. Devam edecek (Prof. Dr. Haydar Baş Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.