İnsanın yaratılışı ve vücudun bileşimi hakkındaki sözleri
İmam Sadık (a.s) buyuruyor; “İnsan dört tabiat, dört sütun ve dört rükün ile kendisini tanımalıdır
18.03.2025 00:13:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





İmam Sadık (a.s) buyuruyor; "İnsan dört tabiat, dört sütun ve dört rükün ile kendisini tanımalıdır.
Tabiatlar: Kan, safra, hava ve balgamdan ibarettir.
Sütunlar: Akıl ve akıldan kaynaklanan kavrama ve ezberleme kabiliyetidir.
Rükünler: Nur, ısı, ruh ve sudur. İnsanın şekli onun tıynetidir (tabiatıdır). İnsan nur ile görür, ısıyla yiyip-içer, ruh ile hareket eder ve cinsel münasebette bulunur. Su (ve rutubet) ile de tadılacak şeylerin ve yemeğin tadını alır. İşte bunlar insan şeklinin yapısıdır.
Eğer insanın aklı nurla desteklenir, teyit olunursa o zaman insan âlim, hafız, zeki, uyanık ve anlayışlı olur. İhlâs, tevhit ve itaatte bulunmakla da nerede olduğunu, nimetlerin nereden kendisine ulaştığını, niçin dünyaya geldiğini ve nereye gideceğini anlayacaktır.
Kan, insanın vücudunda bazen soğuk, bazen de sıcak olarak dolaşır. Kan sıcak olduğunda (insan sıcak tabiatlı olduğunda) insan sarhoş, azgın, neşeli, katil, hırsız, sevinçli, zina kar ve kibirli olur.
Kan soğuk olduğunda da gamlı, üzüntülü, boynu bükük, zayıf ve unutkan olur. Bunlar hastalığa sebep olan etkenlerdir. Bunlar ilk olarak uygun olmayan bir saatte elverişsiz bir şeyi yiyip içmekle vücuda gelir ve böylece elemli hastalıklara sebep olur.
İmam Sadık aleyhi's-selâm daha sonra şöyle buyurdu:
İnsanın vücut yapısı şöyledir: İnsan, ısıyla yiyip - içer, ısıyla çalışır, rüzgârla (hava yardımıyla) işitir, rüzgârla koklar, suyla yiyecek ve içecekleri tadar, ruhla hareket eder. Eğer mide ısısı olmasaydı yiyecek ve içecekler bedende hazım olmazdı.
Hava olmasaydı midenin ısısı artmadığı gibi dışkısı da dışarı çıkmazdı. Ruh olmasaydı geliş-gidiş (hareket) olmazdı. Suyun soğukluğu olmasaydı, midenin ısısı insanı yakardı. Işık olmasaydı, insan görüp anlayamazdı.
İnsanın şekli balçıktandır. İnsanın bedenindeki kemik, yeryüzündeki ağaca benzer; tüy ota, sinir (damarları) ağaç üzerindeki kabuğa ve kan, yeryüzündeki suya benzer. Susuz yerin kıvamı olmadığı gibi kansız bedenin de kıvamı olmaz. Beyin de kanın yağı ve kaymağıdır.
Yine insanın yaratılışında dünya ve ahiret unsurları birleşmiştir. Allah-u Teâla bu iki unsuru terkip ettiğinde insanın yaşama yeri ister istemez yeryüzü oluvermiş ve böylece semavî bir unsur olmaktan çıkıp yere inivermiştir.
Allah-u Teâla bu iki unsuru birbirinden ayırdığında, yani ecel geldiğinde ahiret unsuru tekrar göğe dönecektir.
Öyleyse hayat yerde, ölüm ise göktedir (yani ölene kadar yeryüzünde, öldükten sonra da gökte yaşayacaktır). Çünkü ruh ile bedenin arasına ayrılık girerek, ruh ve nur, önceki ilk kudretlerine dönecek ve beden de dünya unsurundan olduğu için yeryüzünde bırakılacaktır.
Bedenin bozulmasının sebebi de şudur: Rüzgâr (hava), bedenin suyunu emip balçığı kurutur; balçık da ufalanıp çürür ve bunların hepsi ilk hakikatlerine (şekillerine) dönerler.
Ruhun hareketi nefisledir; nefsin hareketi ise rüzgârladır (havayladır). Müminin nefsi akılla teyit olan bir nurdur. Kâfirin nefsi ise, muziplikten kaynaklanan bir ateştir. Kâfir kendi ateşinin şeklinde (cinsinden)dir. Mümin de kendi nurunun şeklindedir. Allah tarafından olan ölüm, mümin için rahmet, kâfir için ise azaptır.
Allah-u Teâla'nın, iki çeşit cezası vardır: Biri ruhtan, diğeri ise insanların birbirine musallat olmasından kaynaklanır. Ruhtan kaynaklanan, hastalık ve fakirliktir. İnsanların birbirine musallat olmasından kaynaklanan ise, beladır.
Nitekim Allah-u Teâla Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurmuştur: "Böylece biz, kazandıkları şeyler (günahlar) yüzünden zalimlerin bir kısmını bir kısmına musallat ederiz (galip ederiz)."
Demek ki, ruhun günahının cezası, hastalık ve yoksulluktur. Bazı insanların bazısına musallat olmasının sonucu ise intikam almaktır.
Bunların hepsi müminler için dünyevî bir cezadır; ama kâfirler için hem bu dünyada ceza var, hem de ahirette. Bunların tümü, sadece günah sebebiyledir.
Günah şehvetten kaynaklanır; şehvet de müminin hata ve unutkanlığından kaynaklanır veya mecbur ve güçsüz olmasının neticesinde olur.
Kâfir tarafından vuku bulan şeyler ise kasıt, inkâr, tecavüz ve haset sebebiyledir.
Allah-u Teâla şöyle buyuruyor: "Kitap ehlinden çoğu kendilerindeki hasetten dolayı sizi, iman ettikten sonra küfre döndürmek isterler." (Hasan B. Ali el-Harranî Tuheful Ukul eserinden)
Tabiatlar: Kan, safra, hava ve balgamdan ibarettir.
Sütunlar: Akıl ve akıldan kaynaklanan kavrama ve ezberleme kabiliyetidir.
Rükünler: Nur, ısı, ruh ve sudur. İnsanın şekli onun tıynetidir (tabiatıdır). İnsan nur ile görür, ısıyla yiyip-içer, ruh ile hareket eder ve cinsel münasebette bulunur. Su (ve rutubet) ile de tadılacak şeylerin ve yemeğin tadını alır. İşte bunlar insan şeklinin yapısıdır.
Eğer insanın aklı nurla desteklenir, teyit olunursa o zaman insan âlim, hafız, zeki, uyanık ve anlayışlı olur. İhlâs, tevhit ve itaatte bulunmakla da nerede olduğunu, nimetlerin nereden kendisine ulaştığını, niçin dünyaya geldiğini ve nereye gideceğini anlayacaktır.
Kan, insanın vücudunda bazen soğuk, bazen de sıcak olarak dolaşır. Kan sıcak olduğunda (insan sıcak tabiatlı olduğunda) insan sarhoş, azgın, neşeli, katil, hırsız, sevinçli, zina kar ve kibirli olur.
Kan soğuk olduğunda da gamlı, üzüntülü, boynu bükük, zayıf ve unutkan olur. Bunlar hastalığa sebep olan etkenlerdir. Bunlar ilk olarak uygun olmayan bir saatte elverişsiz bir şeyi yiyip içmekle vücuda gelir ve böylece elemli hastalıklara sebep olur.
İmam Sadık aleyhi's-selâm daha sonra şöyle buyurdu:
İnsanın vücut yapısı şöyledir: İnsan, ısıyla yiyip - içer, ısıyla çalışır, rüzgârla (hava yardımıyla) işitir, rüzgârla koklar, suyla yiyecek ve içecekleri tadar, ruhla hareket eder. Eğer mide ısısı olmasaydı yiyecek ve içecekler bedende hazım olmazdı.
Hava olmasaydı midenin ısısı artmadığı gibi dışkısı da dışarı çıkmazdı. Ruh olmasaydı geliş-gidiş (hareket) olmazdı. Suyun soğukluğu olmasaydı, midenin ısısı insanı yakardı. Işık olmasaydı, insan görüp anlayamazdı.
İnsanın şekli balçıktandır. İnsanın bedenindeki kemik, yeryüzündeki ağaca benzer; tüy ota, sinir (damarları) ağaç üzerindeki kabuğa ve kan, yeryüzündeki suya benzer. Susuz yerin kıvamı olmadığı gibi kansız bedenin de kıvamı olmaz. Beyin de kanın yağı ve kaymağıdır.
Yine insanın yaratılışında dünya ve ahiret unsurları birleşmiştir. Allah-u Teâla bu iki unsuru terkip ettiğinde insanın yaşama yeri ister istemez yeryüzü oluvermiş ve böylece semavî bir unsur olmaktan çıkıp yere inivermiştir.
Allah-u Teâla bu iki unsuru birbirinden ayırdığında, yani ecel geldiğinde ahiret unsuru tekrar göğe dönecektir.
Öyleyse hayat yerde, ölüm ise göktedir (yani ölene kadar yeryüzünde, öldükten sonra da gökte yaşayacaktır). Çünkü ruh ile bedenin arasına ayrılık girerek, ruh ve nur, önceki ilk kudretlerine dönecek ve beden de dünya unsurundan olduğu için yeryüzünde bırakılacaktır.
Bedenin bozulmasının sebebi de şudur: Rüzgâr (hava), bedenin suyunu emip balçığı kurutur; balçık da ufalanıp çürür ve bunların hepsi ilk hakikatlerine (şekillerine) dönerler.
Ruhun hareketi nefisledir; nefsin hareketi ise rüzgârladır (havayladır). Müminin nefsi akılla teyit olan bir nurdur. Kâfirin nefsi ise, muziplikten kaynaklanan bir ateştir. Kâfir kendi ateşinin şeklinde (cinsinden)dir. Mümin de kendi nurunun şeklindedir. Allah tarafından olan ölüm, mümin için rahmet, kâfir için ise azaptır.
Allah-u Teâla'nın, iki çeşit cezası vardır: Biri ruhtan, diğeri ise insanların birbirine musallat olmasından kaynaklanır. Ruhtan kaynaklanan, hastalık ve fakirliktir. İnsanların birbirine musallat olmasından kaynaklanan ise, beladır.
Nitekim Allah-u Teâla Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurmuştur: "Böylece biz, kazandıkları şeyler (günahlar) yüzünden zalimlerin bir kısmını bir kısmına musallat ederiz (galip ederiz)."
Demek ki, ruhun günahının cezası, hastalık ve yoksulluktur. Bazı insanların bazısına musallat olmasının sonucu ise intikam almaktır.
Bunların hepsi müminler için dünyevî bir cezadır; ama kâfirler için hem bu dünyada ceza var, hem de ahirette. Bunların tümü, sadece günah sebebiyledir.
Günah şehvetten kaynaklanır; şehvet de müminin hata ve unutkanlığından kaynaklanır veya mecbur ve güçsüz olmasının neticesinde olur.
Kâfir tarafından vuku bulan şeyler ise kasıt, inkâr, tecavüz ve haset sebebiyledir.
Allah-u Teâla şöyle buyuruyor: "Kitap ehlinden çoğu kendilerindeki hasetten dolayı sizi, iman ettikten sonra küfre döndürmek isterler." (Hasan B. Ali el-Harranî Tuheful Ukul eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.