Hani eskiden filmler vardı; Gemi rotasını kaybediyor veya batıyor, kurtulan birkaç kişi tanımadıkları, bilmedikleri bir adada buluyorlar kendilerini. Her taraf tertemiz, yemyeşil, capcanlı vs. Güzellik akıyor her yönden. Ekran başında iç çekerek bakıyoruz bu tabiat harikası yere. Ama oradaki insan veya insanlar hem cinslerini arıyorlar veya adadan bir an önce kurtulmanın çaresine bakıyorlar.
Çünkü tabii güzellikler bir noktadan sonra insanı mutlu etmiyor, ihtiyaçlarını karşılamıyor, yalnızlığına çare olmuyor. Pisliğinden, gürültüsünden, haylazlığından vs. şikayetçi olduğumuz hemcinslerimizi, arkadaş, akrabalarımızı vs. arıyoruz.
Neden? Çünkü insan olunca hayat güzel. Çünkü insan varsa eşya kıymet kazanıyor. Çünkü alem insan için, insanda kulluk için yaratıldı. Hatta şu hikaye hayatın mahiyetini ve şikayetlerimizin sebep ve sonucunu ifade aşısından beni bayağı düşündürdü…
“Adam, bir haftanın yorgunluğundan sonra pazar sabahı kalktığında bütün haftanın yorgunluğunu çıkarmak için eline gazetesini aldı ve bütün gün miskinlik yapıp evde oturacağını düşündü.
Tam bunları düşünürken oğlu koşarak geldi ve sinemaya ne zaman gideceklerini sordu. Baba oğluna söz vermişti. Bu hafta sonu sinemaya götürecekti ama hiç dışarıya çıkmak istemediğinden bir bahane uydurması gerekiyordu. Sonra gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritası gözüne ilişti. Önce dünya haritasını küçük parçalara ayırdı ve oğluna “eğer bu haritayı düzeltebilirsen seni sinemaya götüreceğim” dedi, sonra düşündü: “Ohh be kurtuldum, en iyi coğrafya profesörünü bile getirsen, bu haritayı akşama kadar düzeltemez.”
Aradan on dakika geçtikten sonra oğlu, babasının yanına koşarak geldi ve “baba haritayı düzelttim, artık sinemaya gidebiliriz” dedi.
Adam önce inanamadı ve görmek istedi. Gördüğünde de hala hayretler içindeydi ve bunu nasıl yaptığını sordu. Çocuk şu cevabı verdi: “Bana verdiğin haritanın arkasında bir insan vardı. İnsanı düzelttiğin zaman dünya kendiliğinden düzeliyor.”
Evet, insanın düzgün olması. Ne demek? Nasıl olur? Ağaç olsa rende ile düzeltirsin. Kum, çakıl, beton vs. olsa mala vb. aletlerle düzeltirsin. Ama insan bu. Nasıl düzelteceksin?
Zaten hayatın, varoluşun, yaratılışın gayesi, amacıda bu. “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.” (Hud S. 112)
Kur’an’ı Kerime ve onun canlı hali olan Hz. Peygamberin (sav) ve Onun tertemiz kılınmış nesline (Ehli Beyt’e) baktığımızda kâmil insan, temiz insan, düzgün insan artık adına ne derseniz kısaca Allah’ın istediği insan modelini aşikâr olarak görürüz. Hem zahirde onlar tertemizdi, düpdüzgündü, hem batında. Bize düşen onlardan alabildiğimiz kadarını almaktır.
Kısaca hatırlarsak Sevgili Peygamberimizde ve Onun Ehl-i Beyt’inde iyilik adına ne ararsan vardı; İman, ilim, amel, basiret, feraset, takva, temizlik, ihsan, doğruluk, cesaret, iyi niyet, yardımlaşma, kardeşini kendisine tercih etme… Ne bileyim işte aklınıza insanlık adına ne kadar güzel şey geliyorsa hepsi o muhteşem insanlarda vardı. Onların manevi varisleri de onların birer tercümanıydı adeta. Bakın Hz. Mevlana neler diyor;
Sevgide güneş gibi ol,
Dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol,
Hataları örtmede gece gibi ol,
Tevazuda toprak gibi ol,
Öfkede ölü gibi ol,
Her ne olursan ol,
Ya olduğun gibi görün,
Ya da göründüğün gibi ol.
İnsanı diğer varlıklardan ayrı kılan en belirgin özelliği nedir? Aklıdır. Ama Hakk’ın emrinde olmayan akılda hiçbir şeydir. Bundan dolayı olsa gerek Prof. Dr. Haydar Baş aklı bir araca benzetiyor. Yani aracını kullanırsan faydasını görürsün. Kullanmasan sana yük olur. Ya insan nedir? “İnsan; gönüldür, gönül” diyor Sayın Baş.
Atalarımızda; İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın diyerek hem fert bazında, hem toplumsal anlamda tarihe not düşüyorlar. Neticede bugün gerek fert olarak, gerek ülke olarak ve gerekse ümmet olarak bir başıboşluk, bir dağınıklık, bir huzursuzluk, bir esaret yaşıyorsak bunun sebebi Sayın Baş’ın; gönül, gönül diye tarif ettiği insani vasıfları terk etmemiz, gönül sahiplerine sırt dönmemiz, insanı merkez alan zihniyetlere değil maddeye esir olmuş, mal ve makam hırsına yenilmiş ve hedefleri dünya olan kişilerin peşine gitmemizdedir.
Çünkü tabii güzellikler bir noktadan sonra insanı mutlu etmiyor, ihtiyaçlarını karşılamıyor, yalnızlığına çare olmuyor. Pisliğinden, gürültüsünden, haylazlığından vs. şikayetçi olduğumuz hemcinslerimizi, arkadaş, akrabalarımızı vs. arıyoruz.
Neden? Çünkü insan olunca hayat güzel. Çünkü insan varsa eşya kıymet kazanıyor. Çünkü alem insan için, insanda kulluk için yaratıldı. Hatta şu hikaye hayatın mahiyetini ve şikayetlerimizin sebep ve sonucunu ifade aşısından beni bayağı düşündürdü…
“Adam, bir haftanın yorgunluğundan sonra pazar sabahı kalktığında bütün haftanın yorgunluğunu çıkarmak için eline gazetesini aldı ve bütün gün miskinlik yapıp evde oturacağını düşündü.
Tam bunları düşünürken oğlu koşarak geldi ve sinemaya ne zaman gideceklerini sordu. Baba oğluna söz vermişti. Bu hafta sonu sinemaya götürecekti ama hiç dışarıya çıkmak istemediğinden bir bahane uydurması gerekiyordu. Sonra gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritası gözüne ilişti. Önce dünya haritasını küçük parçalara ayırdı ve oğluna “eğer bu haritayı düzeltebilirsen seni sinemaya götüreceğim” dedi, sonra düşündü: “Ohh be kurtuldum, en iyi coğrafya profesörünü bile getirsen, bu haritayı akşama kadar düzeltemez.”
Aradan on dakika geçtikten sonra oğlu, babasının yanına koşarak geldi ve “baba haritayı düzelttim, artık sinemaya gidebiliriz” dedi.
Adam önce inanamadı ve görmek istedi. Gördüğünde de hala hayretler içindeydi ve bunu nasıl yaptığını sordu. Çocuk şu cevabı verdi: “Bana verdiğin haritanın arkasında bir insan vardı. İnsanı düzelttiğin zaman dünya kendiliğinden düzeliyor.”
Evet, insanın düzgün olması. Ne demek? Nasıl olur? Ağaç olsa rende ile düzeltirsin. Kum, çakıl, beton vs. olsa mala vb. aletlerle düzeltirsin. Ama insan bu. Nasıl düzelteceksin?
Zaten hayatın, varoluşun, yaratılışın gayesi, amacıda bu. “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.” (Hud S. 112)
Kur’an’ı Kerime ve onun canlı hali olan Hz. Peygamberin (sav) ve Onun tertemiz kılınmış nesline (Ehli Beyt’e) baktığımızda kâmil insan, temiz insan, düzgün insan artık adına ne derseniz kısaca Allah’ın istediği insan modelini aşikâr olarak görürüz. Hem zahirde onlar tertemizdi, düpdüzgündü, hem batında. Bize düşen onlardan alabildiğimiz kadarını almaktır.
Kısaca hatırlarsak Sevgili Peygamberimizde ve Onun Ehl-i Beyt’inde iyilik adına ne ararsan vardı; İman, ilim, amel, basiret, feraset, takva, temizlik, ihsan, doğruluk, cesaret, iyi niyet, yardımlaşma, kardeşini kendisine tercih etme… Ne bileyim işte aklınıza insanlık adına ne kadar güzel şey geliyorsa hepsi o muhteşem insanlarda vardı. Onların manevi varisleri de onların birer tercümanıydı adeta. Bakın Hz. Mevlana neler diyor;
Sevgide güneş gibi ol,
Dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol,
Hataları örtmede gece gibi ol,
Tevazuda toprak gibi ol,
Öfkede ölü gibi ol,
Her ne olursan ol,
Ya olduğun gibi görün,
Ya da göründüğün gibi ol.
İnsanı diğer varlıklardan ayrı kılan en belirgin özelliği nedir? Aklıdır. Ama Hakk’ın emrinde olmayan akılda hiçbir şeydir. Bundan dolayı olsa gerek Prof. Dr. Haydar Baş aklı bir araca benzetiyor. Yani aracını kullanırsan faydasını görürsün. Kullanmasan sana yük olur. Ya insan nedir? “İnsan; gönüldür, gönül” diyor Sayın Baş.
Atalarımızda; İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın diyerek hem fert bazında, hem toplumsal anlamda tarihe not düşüyorlar. Neticede bugün gerek fert olarak, gerek ülke olarak ve gerekse ümmet olarak bir başıboşluk, bir dağınıklık, bir huzursuzluk, bir esaret yaşıyorsak bunun sebebi Sayın Baş’ın; gönül, gönül diye tarif ettiği insani vasıfları terk etmemiz, gönül sahiplerine sırt dönmemiz, insanı merkez alan zihniyetlere değil maddeye esir olmuş, mal ve makam hırsına yenilmiş ve hedefleri dünya olan kişilerin peşine gitmemizdedir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025
- İslam dünyasında bayram! / 31.03.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025
- İslam dünyasında bayram! / 31.03.2025