Duygular insana ne denli yakın ne kadar da uzak. Hisler cümle ile ifade edilmeyebilir. Neyse ki dilin söylemediğini o beş parmak nasıl da güzel anlatır.
Müzik doğanın eşsiz sesi; ağaçların, yaprakların, rüzgârın çalmış olduğu solo, bunu duymamak? İşte burada başlar asıl sağırlık. Doğanın sesini duyamamak, şarkılarına eşlik edememek; yaşanacak bir dünyadan ne kaldı geriye?
Bizler ruhumuzun derinlerinde ne aradığımızı bilmediğimizden her durağı doğru zannederek inip kayboluyoruz. Neden mi kayboluyoruz? Çünkü ruhumuzun derinlerinde insan olduğumuzu hatırlatan müziğin sesine sağır olduğumuz için. Müzikten ve sanattan uzak kaldığımız için, insanlara sevgiyi, merhameti, sevmenin ne kadar kutsal olduğunu hatırlatan seslere kulaklarımızı tıkadığımız için; kendine yabancı insan topluluğundan farkımız kalmadı.
Okuduğumda hoşuma giden bir metin vardı. O metinde müziğin vazgeçilmez ve en etkili insan modeli olduğu şu şekilde anlatılır:
Hindistan'da kabilelerde bir çocuk dünyaya geldiğinde doğadan buldukları bir ritmi ona ait ederlermiş. Her insanın kendine ait bir ezgisi olur, böylelikle o insan tüm yaşamı boyunca o ezgi ile gelişimini sağlarmış ve kabilelerde insanlar suç işlediğinde ezgiler hatırlanıp, suç işleme oranını azaltırlarmış.
Yani bir insana bir ezgiyi, bir müziği hatırlatmak ona insan olduğunu kendi öz benliğindeki o temiz duyguları hatırlatmaktır. Duymasını dinlemesini bilmeyen, bunlardan kendini uzak tutan birey bir müddet sonra kendi iç sesine de sağırlaşır. İşte bu iç ses insanın kendisine ait müziğidir. Yani yaratılış sesidir.
Peki, nedir yaratılış sesi?
Ömer Hayyam der ki: "Yüce varlık bize bir beden verince, sevmesini öğretti her şeyden önce."
Yaratılış sesimiz yaratılış sebebimizi yansıtır. Doğayı sevmek, bir çiçekten bahar duygusunu tatmak, insanın insana sevgisini sunmak?
Bu hislerin bu sevginin dili yok, lisanı yok ama ezgisi var. Bazen elin mızrapta gider gelir "Si ile La" arasında, doğaya sevgini dile getirirsin devam edersin bir parmağın Re diğer parmağın Mi, kokladığın çiçeğin misk ü amberliğini yansıtırsın ve beş parmağın tüm notaları gezer ne Do kalır ne de Fa; insanın insana duyduğu sevgiyi anlatır.
Benim lisanım yok, benim cümlem yok fakat benim bir ezgim var, bana o ezgiyi çalma fırsatı verin; insanın insana duyduğu sevgide eksik nota belirtmeyin.
Ne sazımın teli kırık ne kemanımın yayı
Ne elimde vurduğum erbanim kayıp
Üfle sarsın her yanı sihirli nefes
Ezgisini kaybetmiş varlık
Ne bekler!
Azaları duyguları kilitli bir kafes?
Kulaklarınız çınlasın çınlasın diyorum, birbirimizi andıkça o güzel duygularımızda son ses açtığımız müziğin sesinde ezgilerimiz birbirine benzercesine söylediğimiz şarkılarda çınlasın.
Çınlasın ki müziği duyalım, müziği duydukça insan kalalım?
Yaratılış ezgimizi bulmamız dileğiyle?
Müzik doğanın eşsiz sesi; ağaçların, yaprakların, rüzgârın çalmış olduğu solo, bunu duymamak? İşte burada başlar asıl sağırlık. Doğanın sesini duyamamak, şarkılarına eşlik edememek; yaşanacak bir dünyadan ne kaldı geriye?
Bizler ruhumuzun derinlerinde ne aradığımızı bilmediğimizden her durağı doğru zannederek inip kayboluyoruz. Neden mi kayboluyoruz? Çünkü ruhumuzun derinlerinde insan olduğumuzu hatırlatan müziğin sesine sağır olduğumuz için. Müzikten ve sanattan uzak kaldığımız için, insanlara sevgiyi, merhameti, sevmenin ne kadar kutsal olduğunu hatırlatan seslere kulaklarımızı tıkadığımız için; kendine yabancı insan topluluğundan farkımız kalmadı.
Okuduğumda hoşuma giden bir metin vardı. O metinde müziğin vazgeçilmez ve en etkili insan modeli olduğu şu şekilde anlatılır:
Hindistan'da kabilelerde bir çocuk dünyaya geldiğinde doğadan buldukları bir ritmi ona ait ederlermiş. Her insanın kendine ait bir ezgisi olur, böylelikle o insan tüm yaşamı boyunca o ezgi ile gelişimini sağlarmış ve kabilelerde insanlar suç işlediğinde ezgiler hatırlanıp, suç işleme oranını azaltırlarmış.
Yani bir insana bir ezgiyi, bir müziği hatırlatmak ona insan olduğunu kendi öz benliğindeki o temiz duyguları hatırlatmaktır. Duymasını dinlemesini bilmeyen, bunlardan kendini uzak tutan birey bir müddet sonra kendi iç sesine de sağırlaşır. İşte bu iç ses insanın kendisine ait müziğidir. Yani yaratılış sesidir.
Peki, nedir yaratılış sesi?
Ömer Hayyam der ki: "Yüce varlık bize bir beden verince, sevmesini öğretti her şeyden önce."
Yaratılış sesimiz yaratılış sebebimizi yansıtır. Doğayı sevmek, bir çiçekten bahar duygusunu tatmak, insanın insana sevgisini sunmak?
Bu hislerin bu sevginin dili yok, lisanı yok ama ezgisi var. Bazen elin mızrapta gider gelir "Si ile La" arasında, doğaya sevgini dile getirirsin devam edersin bir parmağın Re diğer parmağın Mi, kokladığın çiçeğin misk ü amberliğini yansıtırsın ve beş parmağın tüm notaları gezer ne Do kalır ne de Fa; insanın insana duyduğu sevgiyi anlatır.
Benim lisanım yok, benim cümlem yok fakat benim bir ezgim var, bana o ezgiyi çalma fırsatı verin; insanın insana duyduğu sevgide eksik nota belirtmeyin.
Ne sazımın teli kırık ne kemanımın yayı
Ne elimde vurduğum erbanim kayıp
Üfle sarsın her yanı sihirli nefes
Ezgisini kaybetmiş varlık
Ne bekler!
Azaları duyguları kilitli bir kafes?
Kulaklarınız çınlasın çınlasın diyorum, birbirimizi andıkça o güzel duygularımızda son ses açtığımız müziğin sesinde ezgilerimiz birbirine benzercesine söylediğimiz şarkılarda çınlasın.
Çınlasın ki müziği duyalım, müziği duydukça insan kalalım?
Yaratılış ezgimizi bulmamız dileğiyle?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Rabia Alioğlu / diğer yazıları
- Sessiz işgal / 11.07.2017
- 'Ben bir insan olmaya geldim' / 21.05.2017
- Bir fidan bir insan / 31.03.2017
- Bir devrin dönüm noktası / 20.03.2017
- İnsan ezgisi / 17.03.2017
- İnsana aç insanlık / 07.06.2016
- Sirke küpünden bal taştığını gördünüz mü? / 04.12.2015
- Bir gecede alim olmak / 30.10.2015
- Lal Anadolu / 12.09.2015
- Çorak gönüller / 24.08.2015
- 'Ben bir insan olmaya geldim' / 21.05.2017
- Bir fidan bir insan / 31.03.2017
- Bir devrin dönüm noktası / 20.03.2017
- İnsan ezgisi / 17.03.2017
- İnsana aç insanlık / 07.06.2016
- Sirke küpünden bal taştığını gördünüz mü? / 04.12.2015
- Bir gecede alim olmak / 30.10.2015
- Lal Anadolu / 12.09.2015
- Çorak gönüller / 24.08.2015