İmam Sadık (a.s); “Allah'tan korkmak, yeterli bir ilimdir'
İmam Cafer-i Sadık (a.s) buyuruyor ki; “Allah'tan korkmak, yeterli bir ilimdir. O'na karşı olmak ise tam bir cehalettir
20.03.2025 16:58:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





İmam Cafer-i Sadık (a.s) buyuruyor ki; "Allah'tan korkmak, yeterli bir ilimdir. O'na karşı olmak ise tam bir cehalettir.
En iyi ibadet, Allah'ı tanımak ve O'na tevazu etmektir.
Bir âlim, bin abit, bin zahit ve bütün gücüyle çalışan (ilimsiz) bin kişiden daha üstündür.
Her şeyin bir zekâtı vardır; ilmin zekâtı da onu ehline öğretmektir.
Kadılar, dört kısımdır: Üç kısmı cehennemde, bir kısmı da cennettedir:
a) Bilerek, haksız yere hüküm veren kimse, cehennemdedir.
b) Bilmeyerek haksız yere hüküm veren kimse cehennemdedir.
c) Bilmeyerek hakka hüküm veren kimse cehennemdedir.
ç) Bilerek hakka hüküm veren kimse ise cennettedir.
"Adil kimdir?" diye sorduklarında: İmam aleyhi's-selâm: "Haramlardan gözünü, günahlardan dilini, zulümlerden elini koruyan kimsedir" buyurdu.
Allah'ın kullara bildirmediği bir görev (mükellefiyet), kullara ulaştırılmadıkça onlardan kaldırılmıştır.
İmam aleyhi's-selâm Davud-i Rikki'ye şöyle buyurdu: Elini dirseğe kadar ejderhanın ağzına sokman, eli dünya malına yeni ulaşan kimseden bir şey istemenden daha hayırlıdır.
İhtiyaçların karşılanması Allah'ın elindedir; sebepleri ise, hacetlerin elleriyle giderildiği kullardır. Öyleyse, Allah'ın yerine getirdiği ihtiyaçları şükretmekle kabul edin; vermediği şeyi de yine hoşnutluk, teslim ve sabırla kabul edin. Belki de bu (mahrumiyet), sizin için daha hayırlıdır. Allah salahınızı sizden daha iyi bilir, ama siz bilmezsiniz.
İnsanın, insandan bir şey istemesi isteyen şahıs için bir imtihan vesilesidir. Çünkü o kimse verirse, vermeyen kimseye teşekkür eder; vermeyip de reddederse, esirgemeyen kimseyi kınar. (Gerçek bağışlayanın da esirgeyenin de Allah olduğunu ve kulun sadece bir vesile olduğunu unutur.)
Allah-u Teâla, her türlü hayrı, kolaylık göstermekte kılmıştır.
Alçak insanlarla oturup kalkmaktan sakın. Çünkü alçak insanlarla oturup kalkmak insanı hayra götürmez.
Bazen insan, küçük bir zilletten dolayı sabırsızlık eder ve kendisini büyük bir zillete düşürür.
İnsan için en yararlı olan şey, başkaları söylemeden önce kendi ayıbını görmesidir. Her şeyden daha zor, fakirliği gizlemektir. Her şeyden daha faydasız, öğüt kabul etmeyene öğüt vermek ve ihtiraslı adamla komşu olmaktır.
En iyi huzur, halktan bir şey beklememektir. Sabırsız ve tahammülsüz olma! Senden üstün olan muhalif kimselere tahammül etmekle nefsini ram et. Çünkü ona muhalefet etmemekle, onun meziyet ve üstünlüğünü itiraf etmiş olursun.
Başkalarını kendisinden üstün görmeyen kimse bencil insandır. Bil ki, Allah karşısında küçülmeyen kimsenin, izzeti olmadığı gibi Allah için tevazu etmeyen kimsenin de yüceliği olmaz.
Yüzük takmak, sünnettir.
Bana en sevgili olan kardeşim, kusurlarımı bana hediye eden (hatırlatan) kimsedir.
Dostluk, ancak haddi aşamamakla gerçekleşir. Kim bu had ve şartların hepsine veya bunlardan bazısına riayet ederse, gerçek bir dost olur. Aksi takdirde, böyle bir kimsenin dostluğunu dostluk sayma.
Bu hadlerin birincisi, içte ve dışta sana karşı aynı olmasıdır. İkincisi, senin ziynetini (iyiliğini), kendi ziyneti ve senin kötülüğünü de kendi kötülüğü bilmesidir.
Üçüncüsü, bir makam veya servete ulaştığında, sana karşı durum ve tavrının değişmemesidir. Dördüncüsü, gücü yettiği bir şeyi senden esirgememesidir.
Bu hasletlerin hepsinden kapsamlı ve üstün olan beşincisi de, musibet ve sıkıntılarda seni yalnız bırakmamasıdır.
İnsanlarla iyi geçinmek ve onlara karşı iyi muamelede bulunmak aklın üçte biridir.
Müminin gülüşü, gülümsemektir (kahkaha değil).
Emaneti haine vermekle onu zayi edene (başıboş birine) vermek, bana göre aynıdır. (Çünkü her ikisi de onu yok eder).
İmam aleyhi's-selâm Mufazzal'a şöyle buyurdu: "Sana altı haslet tavsiye ediyorum; onları Şialarımıza da ulaştırmalısın." Mufazzal: "Onlar nelerdir?" dediğinde İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu:
Emaneti sahibine teslim et.
Kendin için sevdiğin şeyi kardeşin için de sev.
Bil ki, işlerin sonları vardır; öyleyse sonuçlardan kork.
İşlerde beklenmedik hadiseler vardır; öyleyse ihtiyatlı ol.
Çıkışı kolay, inişi zor olan dağa çıkmaktan (gidişi kolay, dönüşü zor olan bir yoldan) sakın.
Yerine getirilmesi senin elinde olmayan bir iş konusunda dostuna söz verme." (Hasan B. Ali el-Harranî Tuheful Ukul eserinden)
En iyi ibadet, Allah'ı tanımak ve O'na tevazu etmektir.
Bir âlim, bin abit, bin zahit ve bütün gücüyle çalışan (ilimsiz) bin kişiden daha üstündür.
Her şeyin bir zekâtı vardır; ilmin zekâtı da onu ehline öğretmektir.
Kadılar, dört kısımdır: Üç kısmı cehennemde, bir kısmı da cennettedir:
a) Bilerek, haksız yere hüküm veren kimse, cehennemdedir.
b) Bilmeyerek haksız yere hüküm veren kimse cehennemdedir.
c) Bilmeyerek hakka hüküm veren kimse cehennemdedir.
ç) Bilerek hakka hüküm veren kimse ise cennettedir.
"Adil kimdir?" diye sorduklarında: İmam aleyhi's-selâm: "Haramlardan gözünü, günahlardan dilini, zulümlerden elini koruyan kimsedir" buyurdu.
Allah'ın kullara bildirmediği bir görev (mükellefiyet), kullara ulaştırılmadıkça onlardan kaldırılmıştır.
İmam aleyhi's-selâm Davud-i Rikki'ye şöyle buyurdu: Elini dirseğe kadar ejderhanın ağzına sokman, eli dünya malına yeni ulaşan kimseden bir şey istemenden daha hayırlıdır.
İhtiyaçların karşılanması Allah'ın elindedir; sebepleri ise, hacetlerin elleriyle giderildiği kullardır. Öyleyse, Allah'ın yerine getirdiği ihtiyaçları şükretmekle kabul edin; vermediği şeyi de yine hoşnutluk, teslim ve sabırla kabul edin. Belki de bu (mahrumiyet), sizin için daha hayırlıdır. Allah salahınızı sizden daha iyi bilir, ama siz bilmezsiniz.
İnsanın, insandan bir şey istemesi isteyen şahıs için bir imtihan vesilesidir. Çünkü o kimse verirse, vermeyen kimseye teşekkür eder; vermeyip de reddederse, esirgemeyen kimseyi kınar. (Gerçek bağışlayanın da esirgeyenin de Allah olduğunu ve kulun sadece bir vesile olduğunu unutur.)
Allah-u Teâla, her türlü hayrı, kolaylık göstermekte kılmıştır.
Alçak insanlarla oturup kalkmaktan sakın. Çünkü alçak insanlarla oturup kalkmak insanı hayra götürmez.
Bazen insan, küçük bir zilletten dolayı sabırsızlık eder ve kendisini büyük bir zillete düşürür.
İnsan için en yararlı olan şey, başkaları söylemeden önce kendi ayıbını görmesidir. Her şeyden daha zor, fakirliği gizlemektir. Her şeyden daha faydasız, öğüt kabul etmeyene öğüt vermek ve ihtiraslı adamla komşu olmaktır.
En iyi huzur, halktan bir şey beklememektir. Sabırsız ve tahammülsüz olma! Senden üstün olan muhalif kimselere tahammül etmekle nefsini ram et. Çünkü ona muhalefet etmemekle, onun meziyet ve üstünlüğünü itiraf etmiş olursun.
Başkalarını kendisinden üstün görmeyen kimse bencil insandır. Bil ki, Allah karşısında küçülmeyen kimsenin, izzeti olmadığı gibi Allah için tevazu etmeyen kimsenin de yüceliği olmaz.
Yüzük takmak, sünnettir.
Bana en sevgili olan kardeşim, kusurlarımı bana hediye eden (hatırlatan) kimsedir.
Dostluk, ancak haddi aşamamakla gerçekleşir. Kim bu had ve şartların hepsine veya bunlardan bazısına riayet ederse, gerçek bir dost olur. Aksi takdirde, böyle bir kimsenin dostluğunu dostluk sayma.
Bu hadlerin birincisi, içte ve dışta sana karşı aynı olmasıdır. İkincisi, senin ziynetini (iyiliğini), kendi ziyneti ve senin kötülüğünü de kendi kötülüğü bilmesidir.
Üçüncüsü, bir makam veya servete ulaştığında, sana karşı durum ve tavrının değişmemesidir. Dördüncüsü, gücü yettiği bir şeyi senden esirgememesidir.
Bu hasletlerin hepsinden kapsamlı ve üstün olan beşincisi de, musibet ve sıkıntılarda seni yalnız bırakmamasıdır.
İnsanlarla iyi geçinmek ve onlara karşı iyi muamelede bulunmak aklın üçte biridir.
Müminin gülüşü, gülümsemektir (kahkaha değil).
Emaneti haine vermekle onu zayi edene (başıboş birine) vermek, bana göre aynıdır. (Çünkü her ikisi de onu yok eder).
İmam aleyhi's-selâm Mufazzal'a şöyle buyurdu: "Sana altı haslet tavsiye ediyorum; onları Şialarımıza da ulaştırmalısın." Mufazzal: "Onlar nelerdir?" dediğinde İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu:
Emaneti sahibine teslim et.
Kendin için sevdiğin şeyi kardeşin için de sev.
Bil ki, işlerin sonları vardır; öyleyse sonuçlardan kork.
İşlerde beklenmedik hadiseler vardır; öyleyse ihtiyatlı ol.
Çıkışı kolay, inişi zor olan dağa çıkmaktan (gidişi kolay, dönüşü zor olan bir yoldan) sakın.
Yerine getirilmesi senin elinde olmayan bir iş konusunda dostuna söz verme." (Hasan B. Ali el-Harranî Tuheful Ukul eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.