İmam Kazım’ın imamet ile ilgili hadisleri
Her İmam'ın sünnetidir, kendinden sonra gelecek İmam'ı bilmesi ve işaret etmesi...
09.12.2023 18:45:00 / Güncelleme: 09.12.2023 18:47:58
Hasan Parlak
Hasan Parlak
Her İmam'ın sünnetidir, kendinden sonra gelecek İmam'ı bilmesi ve işaret etmesi...
İmamlar, ne zaman ve nasıl öleceklerini de bilirler. Bunlar imametin göstergeleridir.
Bu cümleden olarak, İmam Mûsâ Kâzım'ın (a.s.) imamet ve İmamlar hakkındaki bazı hadislerini verelim:
Dâvud er-Rakkî, sâlih kuldan (Mûsâ b. Ca'fer aleyhisselâm) şöyle rivâyet etmiştir:
"Allah'ın kulları üzerindeki hücceti (kanıtı) ancak İmam'ın varlığı ve tanınması ile gerçekleşmiş olur."
İbrahim babasından şöyle rivâyet etmiştir: "Ebû'l-Hasan el-Evvel'e (Mûsâ b. Ca'fer aleyhisselâm) dedim ki: 'Sana kurban olayım! Acaba Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve âlihi), bütün nebilere mirasçı oldu mu?'
'Evet' dedi.
Dedim ki: 'Âdem'den (aleyhisselâm) Kendisine kadar gelen bütün nebilere mi?'
Buyurdu ki: 'Allah'ın gönderdiği hiçbir nebi yoktur ki, Muhammed (sallallahu aleyhi ve âlihi) ondan daha bilgili olmasın.'
Dedim ki: 'Meryem oğlu İsâ, Allah'ın izniyle ölüleri diriltiyordu.'
Buyurdu ki: 'Doğru söylüyorsun... Dâvud oğlu Süleyman da kuşların dilini bilirdi. Resûlullah, bu özelliklerin tümüne sahip olacak yetenekteydi. Dâvud oğlu Süleyman, Hüdhüd adlı kuşu göremeyip ondan kuşkulanınca dedi ki: 'Hüdhüd'ü niçin göremiyorum. Yoksa o, kayıp mı oldu?'
Onu göremeyip öfkelendiği zaman da şöyle dedi: 'Onu mutlaka ağır bir cezaya çarptıracağım veya onu mutlaka boğazlayacağım ya da o, bana apaçık bir kanıt getirecektir.'
Süleyman Peygamber öfkelenmişti çünkü Hüdhüd adlı kuş, ona suyun bulunduğu yeri gösterirdi.
O, bir kuştu ve Süleyman'a (aleyhisselâm) verilmeyen bir özelliğe sahipti. Rüzgâr, karınca, insan, cin, şeytanlar ve bütün serkeşler onun emrine itaat ederlerdi.
Fakat o, havanın altında suyun yerini bilmiyordu. Bir kuş bunu biliyordu. Allah, Kitab'ında şöyle buyurmuştur: 'Eğer bu, onunla dağların yürütüldüğü veya yerin yarıldığı ya da ölülerin konuşturulduğu bir Kur'ân olsaydı...'
İşte biz Ehl-i Beyt, dağların yürütüldüğü, ülkelerin ayrıldığı ve ölülerin diriltildiği Kuran'a mirasçı kılınmışız.
Biz, havanın altındaki suyun yerini biliriz. Allah'ın Kitabı'nda öyle âyetler vardır ki, Allah onlarla bir şey istememiştir; ancak Allah'ın izin verdikleri başka...
Ayrıca Allah, geçmiş peygamberler için yazdıklarını bizim için Kur'ânda bildirmiştir. Allah şöyle buyurmuştur: 'Göklerde ve yerde gizli hiçbir şey yoktur ki, apaçık bir kitapta olmasın.'
Bir âyette de şöyle buyurmuştur: 'Sonra kullarımızdan seçtiklerimizi kitaba mirasçı kıldık.'
İşte Allah'ın seçtikleri biziz. Biz, içinde her şeyin açıklaması bulunan Kitab'ın mirasçılarıyız.'"
Ali es-Saî, Ebû'l-Hasan Mûsâ'dan (aleyhisselâm) şöyle rivâyet etmiştir:
"Bizim ilmimiz üç boyuta varmıştır. Geçmiş boyutu, gelecek boyutu ve meydana gelen boyutu... Geçmiş, bize açıklanmıştır. Gelecek, bizim için yazılmıştır. Meydana gelenler ise kalbe telkin edilen ilhamlar ve kulaklara yapılan etkiler şeklindedir. Bu, bizim en üstün bilgimizdir.
(Bu bilgilere sahip olmamıza rağmen Peygamber değiliz). Bizim Nebi'mizden (sallallahu aleyhi ve âlihi) sonra nebi (peygamber) gelmez."
Ebû Ali b. Râşid anlatıyor: "İmam Mûsâ Kâzım (a.s.) buyurdu ki: Yeryüzü hüccetsiz olmaz. Allah'a yemin ederim, ben, o hüccetim."
Ali b. Ca'fer anlatıyor: "Ebû'l-Hasan (a.s.) bana dedi ki: Biz ilim ve cesaret bakımından eşitiz. Ama bağışlar bakımından emredildiğimiz oranda bağışta bulunuruz."
Muhammed b. Hakîm anlatıyor: "Ebû'l-Hasan'a (a.s.), İmam'la ilgili bir soru sordum ve dedim ki: 'İmam'a helâl ve haramla veya insanların ihtiyaç duydukları başka bir şeyle ilgili bir soru sorulup da onda buna vereceği bir cevabın olmaması mümkün müdür?'
'Hayır, bunun cevabı onda mutlaka vardır. İsterse cevap verir, isterse cevap vermez' buyurdu ki."
Safvan b. Yahya anlatıyor: "Ebû'l-Hasan'a (a.s.) sordum: 'İmam'a helâl ve haramla veya insanların ihtiyaç duydukları başka bir şeyle ilgili bir soru sorulduğu hâlde onda buna cevap olacak bir bilginin olmaması mümkün müdür?'
'Hayır, verecek cevabı olduğu hâlde söylememesi mümkündür' buyurdu." (Prof. Dr. Haydar baş İmam Musa Kazım eserinden)
İmamlar, ne zaman ve nasıl öleceklerini de bilirler. Bunlar imametin göstergeleridir.
Bu cümleden olarak, İmam Mûsâ Kâzım'ın (a.s.) imamet ve İmamlar hakkındaki bazı hadislerini verelim:
Dâvud er-Rakkî, sâlih kuldan (Mûsâ b. Ca'fer aleyhisselâm) şöyle rivâyet etmiştir:
"Allah'ın kulları üzerindeki hücceti (kanıtı) ancak İmam'ın varlığı ve tanınması ile gerçekleşmiş olur."
İbrahim babasından şöyle rivâyet etmiştir: "Ebû'l-Hasan el-Evvel'e (Mûsâ b. Ca'fer aleyhisselâm) dedim ki: 'Sana kurban olayım! Acaba Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve âlihi), bütün nebilere mirasçı oldu mu?'
'Evet' dedi.
Dedim ki: 'Âdem'den (aleyhisselâm) Kendisine kadar gelen bütün nebilere mi?'
Buyurdu ki: 'Allah'ın gönderdiği hiçbir nebi yoktur ki, Muhammed (sallallahu aleyhi ve âlihi) ondan daha bilgili olmasın.'
Dedim ki: 'Meryem oğlu İsâ, Allah'ın izniyle ölüleri diriltiyordu.'
Buyurdu ki: 'Doğru söylüyorsun... Dâvud oğlu Süleyman da kuşların dilini bilirdi. Resûlullah, bu özelliklerin tümüne sahip olacak yetenekteydi. Dâvud oğlu Süleyman, Hüdhüd adlı kuşu göremeyip ondan kuşkulanınca dedi ki: 'Hüdhüd'ü niçin göremiyorum. Yoksa o, kayıp mı oldu?'
Onu göremeyip öfkelendiği zaman da şöyle dedi: 'Onu mutlaka ağır bir cezaya çarptıracağım veya onu mutlaka boğazlayacağım ya da o, bana apaçık bir kanıt getirecektir.'
Süleyman Peygamber öfkelenmişti çünkü Hüdhüd adlı kuş, ona suyun bulunduğu yeri gösterirdi.
O, bir kuştu ve Süleyman'a (aleyhisselâm) verilmeyen bir özelliğe sahipti. Rüzgâr, karınca, insan, cin, şeytanlar ve bütün serkeşler onun emrine itaat ederlerdi.
Fakat o, havanın altında suyun yerini bilmiyordu. Bir kuş bunu biliyordu. Allah, Kitab'ında şöyle buyurmuştur: 'Eğer bu, onunla dağların yürütüldüğü veya yerin yarıldığı ya da ölülerin konuşturulduğu bir Kur'ân olsaydı...'
İşte biz Ehl-i Beyt, dağların yürütüldüğü, ülkelerin ayrıldığı ve ölülerin diriltildiği Kuran'a mirasçı kılınmışız.
Biz, havanın altındaki suyun yerini biliriz. Allah'ın Kitabı'nda öyle âyetler vardır ki, Allah onlarla bir şey istememiştir; ancak Allah'ın izin verdikleri başka...
Ayrıca Allah, geçmiş peygamberler için yazdıklarını bizim için Kur'ânda bildirmiştir. Allah şöyle buyurmuştur: 'Göklerde ve yerde gizli hiçbir şey yoktur ki, apaçık bir kitapta olmasın.'
Bir âyette de şöyle buyurmuştur: 'Sonra kullarımızdan seçtiklerimizi kitaba mirasçı kıldık.'
İşte Allah'ın seçtikleri biziz. Biz, içinde her şeyin açıklaması bulunan Kitab'ın mirasçılarıyız.'"
Ali es-Saî, Ebû'l-Hasan Mûsâ'dan (aleyhisselâm) şöyle rivâyet etmiştir:
"Bizim ilmimiz üç boyuta varmıştır. Geçmiş boyutu, gelecek boyutu ve meydana gelen boyutu... Geçmiş, bize açıklanmıştır. Gelecek, bizim için yazılmıştır. Meydana gelenler ise kalbe telkin edilen ilhamlar ve kulaklara yapılan etkiler şeklindedir. Bu, bizim en üstün bilgimizdir.
(Bu bilgilere sahip olmamıza rağmen Peygamber değiliz). Bizim Nebi'mizden (sallallahu aleyhi ve âlihi) sonra nebi (peygamber) gelmez."
Ebû Ali b. Râşid anlatıyor: "İmam Mûsâ Kâzım (a.s.) buyurdu ki: Yeryüzü hüccetsiz olmaz. Allah'a yemin ederim, ben, o hüccetim."
Ali b. Ca'fer anlatıyor: "Ebû'l-Hasan (a.s.) bana dedi ki: Biz ilim ve cesaret bakımından eşitiz. Ama bağışlar bakımından emredildiğimiz oranda bağışta bulunuruz."
Muhammed b. Hakîm anlatıyor: "Ebû'l-Hasan'a (a.s.), İmam'la ilgili bir soru sordum ve dedim ki: 'İmam'a helâl ve haramla veya insanların ihtiyaç duydukları başka bir şeyle ilgili bir soru sorulup da onda buna vereceği bir cevabın olmaması mümkün müdür?'
'Hayır, bunun cevabı onda mutlaka vardır. İsterse cevap verir, isterse cevap vermez' buyurdu ki."
Safvan b. Yahya anlatıyor: "Ebû'l-Hasan'a (a.s.) sordum: 'İmam'a helâl ve haramla veya insanların ihtiyaç duydukları başka bir şeyle ilgili bir soru sorulduğu hâlde onda buna cevap olacak bir bilginin olmaması mümkün müdür?'
'Hayır, verecek cevabı olduğu hâlde söylememesi mümkündür' buyurdu." (Prof. Dr. Haydar baş İmam Musa Kazım eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.