10 Muahrrem matem gününü geride bıraktık. Kerbela’da İmam Hüseyin ve Peygamber neslinin uğradığı zulmü hatırlayıp ağladık. Bu emri veren Emevi halifesi Yezid’e, Ehl-i Beyt’e duyduğu kin ile zulmeden Kûfe valisi Ubeydullah İbni Ziyad’a ve 30 bin kişilik ordu ile 72 kişilik Ehl-i Beyt kafilesine ilk oku atan komutan Ömer bin Sa’d’a lanet okuduk. Pak Ehl-i Beyt’in yolunu Kevser havuzu başına kadar takip etme isteğimizi bir kez daha Cenab-ı Hakka bildirdik, niyazda bulunduk.
Bu olaya ağlamak, üzülmek, matem tutmak elbette ki sevap ancak bu olaydan bir ders çıkarıp ölçü sahibi olamazsak kazanç elde edemeyiz. İçki içen, hayvanlarla oynaşan, Ehl-i Beyt’e bu zulmü yapabilecek anlayışta ve karakterde olan Yezid’in, Peygamber makamı olan halifelik makamına getirilmesi, bu olayı kabul etmeyip kıyam eden İmam Hüseyin ve Kerbela’da yaşananlar o dönemde yaşayan tüm insanlar için bir imtihandı.
O dönemde yaşayan İslam toplumunun bu olay karşısındaki tutumu ve belirlediği saf açısından sınıflandıracak olursak;
1- Yezid’le menfaat ilişkisi içine girip Yezid’in safında yer alan, Yezid ile omuz omuza hareket edenler,
2- Yezid’in yanlışlarını bildidiği halde gücün Emevilerin elinde olduğunu görüp Yezid’e biat edenler,
3- İmam Hüseyin’i Kûfe’ye davet edip sonra da sahip çıkmayıp onu Kerbela’da yalnız bırakanlar, satanlar,
4- Tüm bu gelişmeler karşısında kendi işi-gücüyle meşgul olup zulme zımnen rıza göstereler,
5- Kerbela tepelerinden Ehl-i Beyt’e yapılan katliamı izleyenler,
6- Ehl-i Beyt’i yok etmek üzere kurulmuş 30 bin kişilik ordunun içinde bulunanlar,
7- İmam Hüseyin’in yanında olup, son günlerde İmam’ın, “Benimle olanlar yarın Allah için ölecek, gitmek isteyenler gidebilir, gidenlere darılmam” sözü üzerine gecenin karanlığında ayrılıp gidenler,
8- 10 Muahrrem günü, İmam Hüseyin ile beraber olan kutlu kişiler.
“Kabaca yaptığımız bu tasnif içinde olanlardan imtihanı kimler kazandı? Allah hangi guruptan razıdır?” sorusunu sorsak; Şiası ile Sünnisi ile müslümanım diyen herkes hiç düşünmeden, “8. grup” der. Ve diğerleri için de, “Hemen hepsi kaybetti, yanlış yaptı Hz. Hüseyin’in yanında yer almalıydılar” der.
İmtihan bugün de devam ediyor. Kerbela olayı, Asr-ı Saadet’ten 30-40 yıl sonra olmuş bir olaydır. O dönemde daha bir çok sahabe hayatta iken Müslümanların kahır ekseriyeti yanlış safta yer alabiliyorsa, 1400 yıl sonra, ahir zaman fitnesinin kol gezdiği günümüz insanının durumunu varın siz düşünün.
Bu olayda dikkat edilmesi gereken bir diğer husus, Ehl-i Beyt’e bu zulmü yapanlar, kendilerini Müslüman görüyor ve hatta İslam adına bu adımları attıklarını iddia etmeleridir. Ehl-i Beyt, İslam’ın özü, kendisi. Bu insanların Ehl-i Beyt ile yaptıkları açı aslında İslam’la yaptıkları açıdır. Yani aslında bu insanlar her ne kadar kendilerine Müslüman deseler de, zahiren Müslüman gibi yaşasalar da aslından İslam’la ilgileri kalmamıştır. Allah aşkına, söyler misiniz, İslam ile bir bağı kalan kişi, 2 yaşındaki kundaktaki Peygamber torununa ok atıp şehit edebilir mi!
Peygamber Efendimiz; “Mü’minin ferasetinden korkun. O Allah’ın bakışı ile bakar” buyuruyor. Feraset, olayları okuyabilme, hak ile bâtılı, doğru ile yanlışı ayırt edebilme gücüdür. Manevi bir görmedir. Baş gözü ile görmek için nasıl ki; sağlam bir göz ve ışığa ihtiyaç var, feraset için de; sağlam bir kalp ve imana ihtiyaç var. Işıksız görmek mümkün olmadığı gibi imansız feraset sahibi olmak da mümkün değildir.
İmam Hüseyin ile aynı dönemde yaşayan ve özellikle Kerbela zulmünü yapanlar, aslında ferasetlerini kaybettikleri için, bu kadar vahim bir olayı gerçekleştirirken dahi İslam adına iş yaptıklarına inanmaktaydılar.
Günümüzde de, İslam adına yola çıkıp, Zahiren Müslüman gibi yaşayıp İslam’a zarar veren, İslam alemine ihanet içeren vahim yanlışlar yapan liderler ve kadrolar görüyoruz. Milletimiz başta olmak üzere İslam toplumu bu yanlışları yapan kişiler için, “Bunar Müslüman insanlar, yaptıklarını tam anlayamazsak da doğru yapıyorlardır, vardır bir bildikleri” dediklerine her gün şahit oluyoruz. Aslında bu şekilde düşünüp saf tutan insanlar da hiç masum değil. Her ne kadar izhar etmeseler de gücün ve paranın yanında olmak iç güdüsüyle hareket etmekte, yanlışlarına kılıf bularak kendilerini kandırmaktadırlar.
Ve aslında Kerbela olayından günümüze değişen fazla bir şeyin olmadığını görüyoruz. Ne imtihan sırrı ne de insanların olaylara bakışı ve duruşu değişmiş.
Ne mutlu kendi yaşadığı dönemde İmam Hüseyin’in safında yer tutmayı başaranlara….
Bu olaya ağlamak, üzülmek, matem tutmak elbette ki sevap ancak bu olaydan bir ders çıkarıp ölçü sahibi olamazsak kazanç elde edemeyiz. İçki içen, hayvanlarla oynaşan, Ehl-i Beyt’e bu zulmü yapabilecek anlayışta ve karakterde olan Yezid’in, Peygamber makamı olan halifelik makamına getirilmesi, bu olayı kabul etmeyip kıyam eden İmam Hüseyin ve Kerbela’da yaşananlar o dönemde yaşayan tüm insanlar için bir imtihandı.
O dönemde yaşayan İslam toplumunun bu olay karşısındaki tutumu ve belirlediği saf açısından sınıflandıracak olursak;
1- Yezid’le menfaat ilişkisi içine girip Yezid’in safında yer alan, Yezid ile omuz omuza hareket edenler,
2- Yezid’in yanlışlarını bildidiği halde gücün Emevilerin elinde olduğunu görüp Yezid’e biat edenler,
3- İmam Hüseyin’i Kûfe’ye davet edip sonra da sahip çıkmayıp onu Kerbela’da yalnız bırakanlar, satanlar,
4- Tüm bu gelişmeler karşısında kendi işi-gücüyle meşgul olup zulme zımnen rıza göstereler,
5- Kerbela tepelerinden Ehl-i Beyt’e yapılan katliamı izleyenler,
6- Ehl-i Beyt’i yok etmek üzere kurulmuş 30 bin kişilik ordunun içinde bulunanlar,
7- İmam Hüseyin’in yanında olup, son günlerde İmam’ın, “Benimle olanlar yarın Allah için ölecek, gitmek isteyenler gidebilir, gidenlere darılmam” sözü üzerine gecenin karanlığında ayrılıp gidenler,
8- 10 Muahrrem günü, İmam Hüseyin ile beraber olan kutlu kişiler.
“Kabaca yaptığımız bu tasnif içinde olanlardan imtihanı kimler kazandı? Allah hangi guruptan razıdır?” sorusunu sorsak; Şiası ile Sünnisi ile müslümanım diyen herkes hiç düşünmeden, “8. grup” der. Ve diğerleri için de, “Hemen hepsi kaybetti, yanlış yaptı Hz. Hüseyin’in yanında yer almalıydılar” der.
İmtihan bugün de devam ediyor. Kerbela olayı, Asr-ı Saadet’ten 30-40 yıl sonra olmuş bir olaydır. O dönemde daha bir çok sahabe hayatta iken Müslümanların kahır ekseriyeti yanlış safta yer alabiliyorsa, 1400 yıl sonra, ahir zaman fitnesinin kol gezdiği günümüz insanının durumunu varın siz düşünün.
Bu olayda dikkat edilmesi gereken bir diğer husus, Ehl-i Beyt’e bu zulmü yapanlar, kendilerini Müslüman görüyor ve hatta İslam adına bu adımları attıklarını iddia etmeleridir. Ehl-i Beyt, İslam’ın özü, kendisi. Bu insanların Ehl-i Beyt ile yaptıkları açı aslında İslam’la yaptıkları açıdır. Yani aslında bu insanlar her ne kadar kendilerine Müslüman deseler de, zahiren Müslüman gibi yaşasalar da aslından İslam’la ilgileri kalmamıştır. Allah aşkına, söyler misiniz, İslam ile bir bağı kalan kişi, 2 yaşındaki kundaktaki Peygamber torununa ok atıp şehit edebilir mi!
Peygamber Efendimiz; “Mü’minin ferasetinden korkun. O Allah’ın bakışı ile bakar” buyuruyor. Feraset, olayları okuyabilme, hak ile bâtılı, doğru ile yanlışı ayırt edebilme gücüdür. Manevi bir görmedir. Baş gözü ile görmek için nasıl ki; sağlam bir göz ve ışığa ihtiyaç var, feraset için de; sağlam bir kalp ve imana ihtiyaç var. Işıksız görmek mümkün olmadığı gibi imansız feraset sahibi olmak da mümkün değildir.
İmam Hüseyin ile aynı dönemde yaşayan ve özellikle Kerbela zulmünü yapanlar, aslında ferasetlerini kaybettikleri için, bu kadar vahim bir olayı gerçekleştirirken dahi İslam adına iş yaptıklarına inanmaktaydılar.
Günümüzde de, İslam adına yola çıkıp, Zahiren Müslüman gibi yaşayıp İslam’a zarar veren, İslam alemine ihanet içeren vahim yanlışlar yapan liderler ve kadrolar görüyoruz. Milletimiz başta olmak üzere İslam toplumu bu yanlışları yapan kişiler için, “Bunar Müslüman insanlar, yaptıklarını tam anlayamazsak da doğru yapıyorlardır, vardır bir bildikleri” dediklerine her gün şahit oluyoruz. Aslında bu şekilde düşünüp saf tutan insanlar da hiç masum değil. Her ne kadar izhar etmeseler de gücün ve paranın yanında olmak iç güdüsüyle hareket etmekte, yanlışlarına kılıf bularak kendilerini kandırmaktadırlar.
Ve aslında Kerbela olayından günümüze değişen fazla bir şeyin olmadığını görüyoruz. Ne imtihan sırrı ne de insanların olaylara bakışı ve duruşu değişmiş.
Ne mutlu kendi yaşadığı dönemde İmam Hüseyin’in safında yer tutmayı başaranlara….
Lütfullah Önder / diğer yazıları
- Sararan sendikalar / 23.03.2023
- Toplumsal barış projesi üzerine bir analiz – 2 / 10.03.2023
- Toplumsal Barış Projesi üzerine bir analiz - 1 / 09.03.2023
- Doğuştan imtiyazlı muhalefet / 14.01.2023
- AKP gömleğini çıkarmamış muhalefet / 13.01.2023
- Paraya hükmetme çağı / 26.07.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı -5- / 10.01.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı -3- / 08.01.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı / 06.01.2022
- Ekonomide ağır faturalar ödemeye hazır mısınız? / 18.11.2021
- Toplumsal barış projesi üzerine bir analiz – 2 / 10.03.2023
- Toplumsal Barış Projesi üzerine bir analiz - 1 / 09.03.2023
- Doğuştan imtiyazlı muhalefet / 14.01.2023
- AKP gömleğini çıkarmamış muhalefet / 13.01.2023
- Paraya hükmetme çağı / 26.07.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı -5- / 10.01.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı -3- / 08.01.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı / 06.01.2022
- Ekonomide ağır faturalar ödemeye hazır mısınız? / 18.11.2021