Önce, başlığı görünce sormanız muhtemel olan sorunun cevabını vereyim dilerseniz; evet, iki ABD var. Biri Amerika Birleşik Devletleri, diğeri de Avrupa Birleşik Devletleri.
Bugün Türkiye, bu iki ABD'nin arasında gidip gelmektedir. Bir başka ifadeyle, ileriyi gören (!) politikacılarımız ve entellektüellerimiz sayesinde iki ABD arasında makasta kalmıştır Türkiye.
Aynı tavanın balıkları
İki ABD de aynı Haçlı medeniyetinin emzirdiği çocuklardır. Her nekadar "küresel parkur"da birbirleriyle güya yarış halinde görülseler de; iş, bizim tarihî ve coğrafik bölgemizle ilgili hesaplara gelince, derhal "çelikten bir ittifak" oluyorlar. Körfez'de yaşanan İngiliz-Amerikan ortaklığı, Kıbrıs Barış Harekatı'ndaki sürpriz Amerika-Avrupa ambargo ortaklığı ve sair iki ABD konsorsiyumları, arka plandaki "asıl ittifak"ın örnekleridir.
Sadece yöntemler farklı
İki ABD'deki görüntü ayrılığı, yöntem farklılığından kaynaklanmaktadır. W. Bush'un ABD'si ilk bakışta daha stratejik, daha mülayim, daha okşayıcı... Ancak içten adam satınalma ve diyalog yöntemi ile menfaat temin edemediği yerde "demir yumruk"a başvurmaktadır. Parası boldur, IMF namlı kasası doludur.
AB patentli Avrupa Birleşik Devletleri ise, Ortaçağ'ın kindarlığıyla ma'lul yöntemlerden kurtulamamaktadır. Fırsatçı ve dayatmacı bir karaktere sahiptir. Yeni oluşum olması sebebiyle henüz tam kurumsallaşamamış, kasasına para, karargahına yeterince asker koyamamış. Kaba idrakin dahi algılayabildiği dayatmacı amatörlüğü biraz bundandır.
Hepsinin hesabı bir
Bu genel şemailin arkaplanına gözatıldığında hepsinin Türkiye'miz, bölgemiz ve medeniyetimizle ilgili iştahları aynıdır. Etnik oyunlarla Türkiye'nin bölünmesi, sözde Ermeni soykırımı, Kıbrıs, Güneydoğu yarası, suriçi İstanbul'da Ekümenik Patriklik, Ruhban Okulu, ekonomik kaynaklarımızın elimizden çıkması... vs pekçok meselede iki ABD'nin de niyeti, stratejileri ve geleceğe dönük projeleri üç aşağı beş yukarı aynıdır. Taktik ve gündelik yöntemleri değişiktir o kadar.
ABD Taşnakçılarla kolkola
AB Ermeni soykırımını onaylıyor da ABD, hayır, mı diyor? Daha bir iki hafta önce Beyaz Saray'da ABD Yönetimi'nin isteği üzerine, Bush'un "bir numaralı siyaset ve iç politika danışmanı'' Karl Rove, aşırı olduğu için bir dönem Ermenistan'da bile yasaklanan Ermeni Devrimci Federasyonu'ndan (Hai Hegaopokhagon Taşnaksütyun) Garo Ermenyan ve Harut Sasunyan'lar ağırlanmadı mı? Görüşmede, sözde soykırım dahil Türk-Ermeni ilişkileri, Dağlık Karabağ sorunu ve ABD'nin Erivan'a askeri yardımları ele alınıp tam destek sözü verilmedi mi? Hatta ABD'nin Nitelikli Endüstri Bölgeleri projesi eğer Güneydoğu'da olmayacaksa, Doğu'da uygulanarak Ermenistan'a da bir kapı açılması gündeme getirilmedi mi?
Aymazların kör olması gerekmez
Bütün bunlar olurken, küreselleşme ve liberalizasyon adına Türkiye'yi, iki ABD'den birinin eyaleti yapmak isteyen aydınlarımız, politikacılarımız kör mü? Hayır.
Taha Akyol geçen hafta aynen şunu yazdı; "Ecevit'in de belirttiği gibi, Amerikalılarda, belirli lobiler dışında, bu tür (Haçlı) önyargılar yok ya da azdır, çünkü Amerika, "ortaçağ"ı yaşamamış bir toplumdur. Amerika ile ilişkilerimiz dünya dengeleri bakımından da son derecede önemli ve değerlidir." Taha bey bunu kaleme alırken, W. Bush'un ABD'si Türkiye'yi malum "şer ekseni" diye nitelendirdiği Irak, İran ve Kuzey Kore arasına katmıştı.
"Kürtler bir yana, Türkiye'nin vatandaşlarının Abhazca, Gürcüce, Arnavutça vs. öğrenim hakkı olamaz mı? Olmamalı mı?" diyen Yeni Şafak'tan Cengiz Çandar'ın bunu sadece AB lobilerine güvenerek yazdığını mı zannediyorsunuz? W. Bush'un ABD'sinin sırtımızı "etnik kaşağı" ile sıvazlamadığını mı zannediyorsunuz? ABD'nin bizi "oltalık yem" olarak görmediğini mi düşünüyorsunuz?
Soros'un dilinin altındaki bakla
Tam bu zan galebe çalmaya başlamıştı. Politikacılarımız ve kimi entellerimiz Türkiye'yi ABD'nin kucağına oturtmayı başarmak üzere idiler. Öyle ki, elinin altındaki fonların büyük kısmının CIA kontrollü olduğu söylenen George Soros 'Türkiye'nin stratejik konumu nedeniyle en iyi ihracat ürünü ordusudur' diyebilmiş; bir Allah kulu çıkıp da 'bizim satılık askerimiz yok, Aziz Türk Milleti lejyoner değil" deyip de densizin yüzüne tükürmemiş. Soros, İstanbul'da bu lakırdılarını sarfederken, ABD Ankara Büyükelçisi Robert Pearson ise Kayseri'de "ABD, IMF'nin Türkiye'ye 35 milyar dolar yardım yapmasına yardımcı oldu. Bunun 17 milyar doları, ABD'de vergi ödeyenlerce karşılandı. Bu parayı vermek için ABD vatandaşları ekstra vergi ödemeyi kabul etmişlerdir'' diyor. Parayı veren düdüğü çalıyor. ABD'de lobilerinde omuzları kaykılmışlar ve Kuvay-ı Milliye ruhu çekip alınmışlar da parayı verenin düdüğünü çalıyor.
ABD raporu
Karen Fogg'un e-malleri gibi
W. Bush'un ABD'sinin 2001 yılı İnsan Hakları Raporu düşüyor önümüze. Deniliyor ki raporda " HADEP'e yönelik çeşitli baskılar var. Anayasa, Kürtleri, ulus, ırk ya da etnik azınlık olarak tanımıyor. Halbuki, gerçekte Kürtler ülkenin en geniş dil ve etnik azınlığı. Kürtler başta olmak üzere tüm etnik azınlıklara ayrımcılık yapılıyor... İstanbul Fener Rum Patrikhanesi'nin Heybeliada Ruhban Okulu'nu yeniden açma girişimine engellemeler yapılıyor..." AB'li Karen Fogg da aynı şeyleri e-postalamamış mıydı?
Türkiye'nin politik riski
Bu belgeler ortaya dökülürken, üç kuruşluk dış borç uğruna bütün bunları içine sindirebilen bir anlayışın Türkiye'yi en kısa zamanda iki ABD'den birinin eyaleti yapmakla vazifeli olmadığını düşünenler de ya gafildir, ya mandacıdır.
Tek şans Bağımsız Türkiye
İki ABD'nin cenderesindeki Türkiye için tek çare var; Kuvay-ı Milliye ruhuyla kendi değerlerine, kendi kaynaklarına, kendi tarihî mirasına, kendi emeğine, üretimine yani Milli Ekonomi Modeli'ne dönmek. Milli stratejilerini elbirlik üretmek. Kuvay-ı Milliye kadrosunun yoğurduğu Bağımsız Türkiye Partisi bu bağlamda Türkiye'nin tek şansıdır.
Bugün Türkiye, bu iki ABD'nin arasında gidip gelmektedir. Bir başka ifadeyle, ileriyi gören (!) politikacılarımız ve entellektüellerimiz sayesinde iki ABD arasında makasta kalmıştır Türkiye.
Aynı tavanın balıkları
İki ABD de aynı Haçlı medeniyetinin emzirdiği çocuklardır. Her nekadar "küresel parkur"da birbirleriyle güya yarış halinde görülseler de; iş, bizim tarihî ve coğrafik bölgemizle ilgili hesaplara gelince, derhal "çelikten bir ittifak" oluyorlar. Körfez'de yaşanan İngiliz-Amerikan ortaklığı, Kıbrıs Barış Harekatı'ndaki sürpriz Amerika-Avrupa ambargo ortaklığı ve sair iki ABD konsorsiyumları, arka plandaki "asıl ittifak"ın örnekleridir.
Sadece yöntemler farklı
İki ABD'deki görüntü ayrılığı, yöntem farklılığından kaynaklanmaktadır. W. Bush'un ABD'si ilk bakışta daha stratejik, daha mülayim, daha okşayıcı... Ancak içten adam satınalma ve diyalog yöntemi ile menfaat temin edemediği yerde "demir yumruk"a başvurmaktadır. Parası boldur, IMF namlı kasası doludur.
AB patentli Avrupa Birleşik Devletleri ise, Ortaçağ'ın kindarlığıyla ma'lul yöntemlerden kurtulamamaktadır. Fırsatçı ve dayatmacı bir karaktere sahiptir. Yeni oluşum olması sebebiyle henüz tam kurumsallaşamamış, kasasına para, karargahına yeterince asker koyamamış. Kaba idrakin dahi algılayabildiği dayatmacı amatörlüğü biraz bundandır.
Hepsinin hesabı bir
Bu genel şemailin arkaplanına gözatıldığında hepsinin Türkiye'miz, bölgemiz ve medeniyetimizle ilgili iştahları aynıdır. Etnik oyunlarla Türkiye'nin bölünmesi, sözde Ermeni soykırımı, Kıbrıs, Güneydoğu yarası, suriçi İstanbul'da Ekümenik Patriklik, Ruhban Okulu, ekonomik kaynaklarımızın elimizden çıkması... vs pekçok meselede iki ABD'nin de niyeti, stratejileri ve geleceğe dönük projeleri üç aşağı beş yukarı aynıdır. Taktik ve gündelik yöntemleri değişiktir o kadar.
ABD Taşnakçılarla kolkola
AB Ermeni soykırımını onaylıyor da ABD, hayır, mı diyor? Daha bir iki hafta önce Beyaz Saray'da ABD Yönetimi'nin isteği üzerine, Bush'un "bir numaralı siyaset ve iç politika danışmanı'' Karl Rove, aşırı olduğu için bir dönem Ermenistan'da bile yasaklanan Ermeni Devrimci Federasyonu'ndan (Hai Hegaopokhagon Taşnaksütyun) Garo Ermenyan ve Harut Sasunyan'lar ağırlanmadı mı? Görüşmede, sözde soykırım dahil Türk-Ermeni ilişkileri, Dağlık Karabağ sorunu ve ABD'nin Erivan'a askeri yardımları ele alınıp tam destek sözü verilmedi mi? Hatta ABD'nin Nitelikli Endüstri Bölgeleri projesi eğer Güneydoğu'da olmayacaksa, Doğu'da uygulanarak Ermenistan'a da bir kapı açılması gündeme getirilmedi mi?
Aymazların kör olması gerekmez
Bütün bunlar olurken, küreselleşme ve liberalizasyon adına Türkiye'yi, iki ABD'den birinin eyaleti yapmak isteyen aydınlarımız, politikacılarımız kör mü? Hayır.
Taha Akyol geçen hafta aynen şunu yazdı; "Ecevit'in de belirttiği gibi, Amerikalılarda, belirli lobiler dışında, bu tür (Haçlı) önyargılar yok ya da azdır, çünkü Amerika, "ortaçağ"ı yaşamamış bir toplumdur. Amerika ile ilişkilerimiz dünya dengeleri bakımından da son derecede önemli ve değerlidir." Taha bey bunu kaleme alırken, W. Bush'un ABD'si Türkiye'yi malum "şer ekseni" diye nitelendirdiği Irak, İran ve Kuzey Kore arasına katmıştı.
"Kürtler bir yana, Türkiye'nin vatandaşlarının Abhazca, Gürcüce, Arnavutça vs. öğrenim hakkı olamaz mı? Olmamalı mı?" diyen Yeni Şafak'tan Cengiz Çandar'ın bunu sadece AB lobilerine güvenerek yazdığını mı zannediyorsunuz? W. Bush'un ABD'sinin sırtımızı "etnik kaşağı" ile sıvazlamadığını mı zannediyorsunuz? ABD'nin bizi "oltalık yem" olarak görmediğini mi düşünüyorsunuz?
Soros'un dilinin altındaki bakla
Tam bu zan galebe çalmaya başlamıştı. Politikacılarımız ve kimi entellerimiz Türkiye'yi ABD'nin kucağına oturtmayı başarmak üzere idiler. Öyle ki, elinin altındaki fonların büyük kısmının CIA kontrollü olduğu söylenen George Soros 'Türkiye'nin stratejik konumu nedeniyle en iyi ihracat ürünü ordusudur' diyebilmiş; bir Allah kulu çıkıp da 'bizim satılık askerimiz yok, Aziz Türk Milleti lejyoner değil" deyip de densizin yüzüne tükürmemiş. Soros, İstanbul'da bu lakırdılarını sarfederken, ABD Ankara Büyükelçisi Robert Pearson ise Kayseri'de "ABD, IMF'nin Türkiye'ye 35 milyar dolar yardım yapmasına yardımcı oldu. Bunun 17 milyar doları, ABD'de vergi ödeyenlerce karşılandı. Bu parayı vermek için ABD vatandaşları ekstra vergi ödemeyi kabul etmişlerdir'' diyor. Parayı veren düdüğü çalıyor. ABD'de lobilerinde omuzları kaykılmışlar ve Kuvay-ı Milliye ruhu çekip alınmışlar da parayı verenin düdüğünü çalıyor.
ABD raporu
Karen Fogg'un e-malleri gibi
W. Bush'un ABD'sinin 2001 yılı İnsan Hakları Raporu düşüyor önümüze. Deniliyor ki raporda " HADEP'e yönelik çeşitli baskılar var. Anayasa, Kürtleri, ulus, ırk ya da etnik azınlık olarak tanımıyor. Halbuki, gerçekte Kürtler ülkenin en geniş dil ve etnik azınlığı. Kürtler başta olmak üzere tüm etnik azınlıklara ayrımcılık yapılıyor... İstanbul Fener Rum Patrikhanesi'nin Heybeliada Ruhban Okulu'nu yeniden açma girişimine engellemeler yapılıyor..." AB'li Karen Fogg da aynı şeyleri e-postalamamış mıydı?
Türkiye'nin politik riski
Bu belgeler ortaya dökülürken, üç kuruşluk dış borç uğruna bütün bunları içine sindirebilen bir anlayışın Türkiye'yi en kısa zamanda iki ABD'den birinin eyaleti yapmakla vazifeli olmadığını düşünenler de ya gafildir, ya mandacıdır.
Tek şans Bağımsız Türkiye
İki ABD'nin cenderesindeki Türkiye için tek çare var; Kuvay-ı Milliye ruhuyla kendi değerlerine, kendi kaynaklarına, kendi tarihî mirasına, kendi emeğine, üretimine yani Milli Ekonomi Modeli'ne dönmek. Milli stratejilerini elbirlik üretmek. Kuvay-ı Milliye kadrosunun yoğurduğu Bağımsız Türkiye Partisi bu bağlamda Türkiye'nin tek şansıdır.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019