Partilerin doğru veya yanlış bir ideolojileri vardı. Parti programları ve seçim beyannameleri o ideolojiler doğrultusunda hazırlanırdı. İdeolojilere ters düşmemek esastı. 1980'li yıllardan sonra, bütün bunlar unutuldu, çünkü ideoloji diye bir şey kalmamıştır. İdeolojisine bağlılığı ile tanınan CHP bile, artık ideolojisinden vazgeçti. Gerçi CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, uzun zamandır liberalizmi benimsediğini seslendiriyordu ama, bazıları hâlâ ümidini kesmemişti. CHP'nin fakiri fukarayı düşündüğünü ve düşüneceğini zannedenlerin sayısı hiç de az değildi. CHP, IMF'nin teknisyeni Kemal Derviş'i partisine alarak, ideolojisine, "elveda" dediğini cümle aleme resmen ilân etti.
İdeolojisini kaybeden partilerden diğerleri MHP ve SP'dir. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Hürriyet Gazetesi'nden Ertuğrul Özkök'e ideolojilerini terk ettiklerini, değiştiklerini, şu sözlerle ifade etti: "Kopenhag Kriterleri'ni kabul ettik. Bu artık parti meselesi olmaktan çıkıp devlet politikası haline geldi. Milliyetçilerin artık içine kapanık bir Türkiye istemiyorlar". Milliyetçilerin içine kapanık bir Türkiye istediklerini, ilk defa Bahçeli'den öğreniyoruz. Bizim bildiğimiz milliciler, milliyetçiler bütün dünyada küreselleşmeye karşıdırlar. Küreselleşmeye karşı olmak, içine kapanmak değil ki. Demek ki, Bahçeli'ye göre öyle. Kopenhag Kriterleri'ni kabul eden Bahçeli'nin bu şekilde konuşması normaldir. Çünkü Kopenhag Kriterleri, küreselleşme kriterleridir. Onun için küreselleşmeye karşı olan Avrupalılar da Kopenhag Kriterleri'ni reddediyorlar.
MHP kurmaylarından Ahmet Kenan Tanrıkulu, MHP'nin bu konudaki görüşünü biraz daha açıyor ve şöyle sloganlaştırıyor: "Küreselleşmeye 'evet' teslimiyete 'hayır'. "Küreselleşme gidip adama teslim olmak olmamalı". Bu slogan bir gerçeği değil, ancak bir çelişkiyi ifade eder. Zira küreselleşmeye evet demek, küresel güçlere teslim olmak demektir. "Teslimiyete hayır" ilavesi olsa olsa, milliyetçilere atılan bir yem olur ki, onu da milliyetçiler yutmaz.
Aynı çelişkiyi SP de sergiliyor. Milli görüşü temsil ettiğini iddia eden SP'nin 15 günlük Saadet Bülteni'nin 23 Temmuz - 5 Ağustos 2002 tarih ve 22. sayısında şöyle deniliyor. "SP Türkiye'nin AB'nin onurlu ve eşit bir üyesi olmasını istiyor ve bu yolda atılacak her adıma destek vermeye hazır. Milli Görüş'ün yegane temsilcisi olan Saadet Partisi, AB konusunda ne fikir değiştirdi, ne de 'milli' değerlerinden taviz vermek niyetinde. Değişen küresel dengeler neticesinde, düne kadar kendisini 'Hristiyan Klüp' olarak tanımlayan AB, bugün o tanımı attı ve kendisini 'İnsan Haklarına saygılı, demokratik, özgür, adil hukuki ve müreffeh bir ortak platform' olarak tanımlamakta. SP olarak bizler, böyle bir birlikteliğin içinde olmamız gerektiğine inanıyoruz". (s.7). Saadet Partisi, kendi yayın organında AB'ye, yani küreselleşmeye "evet" dediğini açıkça söylüyor. Aynı Saadet Partisi, millete dönüp IMF politikalarına karşı olduğunu sıkılmadan söyleme cesaretini de kendinde görüyor.
SP'nin söylediği şekilde bir davranış gösterebilir mi? Hayır, gösterilemez. Milli politikalar nasıl bir bütünse, parçalanma kabul etmezse, küresel politikalar da aynen öyledir. Bundan dolayı küreslelşmeye 'evet', IMF'ye 'hayır' denilemez. Zira küreselleşmenin hem siyasi, hem de ekonomik boyutu vardır. Küreselleşmenin ekonomik boyutunu IMF ve Dünya Bankası'nın ekonomik politikaları oluşturmaktadır. Onun içindir ki, hem AB'ci, hem de IMF karşıtı olmak mümkün değildir. Lütfen samimi olalım. İki arada, bir derede kalıp, milletin kafasını karıştırmayalım.
Kısacası, BTP hariç, hiçbir partinin ideloojisi kalmadı. Hepsi çelişkiler içerisinde yüzüp gidiyor. BTP'nin parti programı ve projelerine baktığımız zaman, bir kuşatıcılık ve bir bütünlük görüyorsunuz. Sadece bu bile, BTP'nin yolunun doğruluğuna delil olarak yeter.
İdeolojisini kaybeden partilerden diğerleri MHP ve SP'dir. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Hürriyet Gazetesi'nden Ertuğrul Özkök'e ideolojilerini terk ettiklerini, değiştiklerini, şu sözlerle ifade etti: "Kopenhag Kriterleri'ni kabul ettik. Bu artık parti meselesi olmaktan çıkıp devlet politikası haline geldi. Milliyetçilerin artık içine kapanık bir Türkiye istemiyorlar". Milliyetçilerin içine kapanık bir Türkiye istediklerini, ilk defa Bahçeli'den öğreniyoruz. Bizim bildiğimiz milliciler, milliyetçiler bütün dünyada küreselleşmeye karşıdırlar. Küreselleşmeye karşı olmak, içine kapanmak değil ki. Demek ki, Bahçeli'ye göre öyle. Kopenhag Kriterleri'ni kabul eden Bahçeli'nin bu şekilde konuşması normaldir. Çünkü Kopenhag Kriterleri, küreselleşme kriterleridir. Onun için küreselleşmeye karşı olan Avrupalılar da Kopenhag Kriterleri'ni reddediyorlar.
MHP kurmaylarından Ahmet Kenan Tanrıkulu, MHP'nin bu konudaki görüşünü biraz daha açıyor ve şöyle sloganlaştırıyor: "Küreselleşmeye 'evet' teslimiyete 'hayır'. "Küreselleşme gidip adama teslim olmak olmamalı". Bu slogan bir gerçeği değil, ancak bir çelişkiyi ifade eder. Zira küreselleşmeye evet demek, küresel güçlere teslim olmak demektir. "Teslimiyete hayır" ilavesi olsa olsa, milliyetçilere atılan bir yem olur ki, onu da milliyetçiler yutmaz.
Aynı çelişkiyi SP de sergiliyor. Milli görüşü temsil ettiğini iddia eden SP'nin 15 günlük Saadet Bülteni'nin 23 Temmuz - 5 Ağustos 2002 tarih ve 22. sayısında şöyle deniliyor. "SP Türkiye'nin AB'nin onurlu ve eşit bir üyesi olmasını istiyor ve bu yolda atılacak her adıma destek vermeye hazır. Milli Görüş'ün yegane temsilcisi olan Saadet Partisi, AB konusunda ne fikir değiştirdi, ne de 'milli' değerlerinden taviz vermek niyetinde. Değişen küresel dengeler neticesinde, düne kadar kendisini 'Hristiyan Klüp' olarak tanımlayan AB, bugün o tanımı attı ve kendisini 'İnsan Haklarına saygılı, demokratik, özgür, adil hukuki ve müreffeh bir ortak platform' olarak tanımlamakta. SP olarak bizler, böyle bir birlikteliğin içinde olmamız gerektiğine inanıyoruz". (s.7). Saadet Partisi, kendi yayın organında AB'ye, yani küreselleşmeye "evet" dediğini açıkça söylüyor. Aynı Saadet Partisi, millete dönüp IMF politikalarına karşı olduğunu sıkılmadan söyleme cesaretini de kendinde görüyor.
SP'nin söylediği şekilde bir davranış gösterebilir mi? Hayır, gösterilemez. Milli politikalar nasıl bir bütünse, parçalanma kabul etmezse, küresel politikalar da aynen öyledir. Bundan dolayı küreslelşmeye 'evet', IMF'ye 'hayır' denilemez. Zira küreselleşmenin hem siyasi, hem de ekonomik boyutu vardır. Küreselleşmenin ekonomik boyutunu IMF ve Dünya Bankası'nın ekonomik politikaları oluşturmaktadır. Onun içindir ki, hem AB'ci, hem de IMF karşıtı olmak mümkün değildir. Lütfen samimi olalım. İki arada, bir derede kalıp, milletin kafasını karıştırmayalım.
Kısacası, BTP hariç, hiçbir partinin ideloojisi kalmadı. Hepsi çelişkiler içerisinde yüzüp gidiyor. BTP'nin parti programı ve projelerine baktığımız zaman, bir kuşatıcılık ve bir bütünlük görüyorsunuz. Sadece bu bile, BTP'nin yolunun doğruluğuna delil olarak yeter.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018