Oryantalistler, Müslümanlar üzerine birçok araştırma yaptılar, halen de yapıyorlar. Bu araştırmalarında hiçbir zaman samimi olmadılar. Araştırmalarını gerçeği öğrenmeye değil, Müslümanları yönlendirmeye ve İslâm’ı dönüştürmeye yoğunlaştırdılar. Çağdaş oryantalistler de, İslâmcılık üzerine yaptıkları araştırmaları aynı anlayışla sürdürüyorlar. Onlara göre, Müslümanların hâkimiyeti altında olan Batılıların, ilerleyerek Müslümanları hâkimiyeti altına alması, Müslümanlarda öfkeye sebep oldu. Günümüzde de hâkim güç ABD olduğu için öfke ona yönelmiştir. Öfkenin sebebini, yaptıkları haksızlıklarda, işgallerde, sömürü ve zulümde aramıyorlar. İstisnaları hariç tutarak, iftiharla şunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz: Müslümanlar, öfkelendiklerinde de, düşmanlarına haksızlık yapmadılar, adaletten ayrılmadılar.
İslâmcılık akımını araştıran, çağdaş oryantalistler de, geçmiştekiler gibi amaçta birleşiyor, ancak yöntem konusunda iki farklı gruba ayrılıyorlar. Bu gruplardan biri, İslâmcılara karşı sert ve katı bir tutum takınılmasını savunuyor. Onlar diyorlar ki: “İslâmcılar, Batı medeniyeti için potansiyel ve ıslah edilmez bir tehdittir. Bunlara karşı asla yumuşak davranılmamalıdır.” Örnek olarak da, Ortadoğu’da rejimleri devirmeye kalkışan İslâmcıların, şiddetle bastırılmasını ve kontrol altına alınmasını gösteriyorlar. Bu görüş sahiplerinin başında Bernard Lewis bulunmaktadır. Lewis diyor ki: “İslâm, bizzat doğası gereği otokratik ve müsamahasızdır. . Onun için totalitarizm ve terörizmi üretir. Müslümanlar, demokrasi kurallarına göre hareket etmezler, dolayısıyla İslâmcıların ılımlısı olmaz.” Öyleyse, yapılması gereken, Müslümanlara zor kullanmak, asmak ve kesmektir. İşte anlayış budur. Bu anlayışın gereği olarak Ortadoğu işgal ediliyor, Müslümanlara her türlü zulüm ve işkence reva görülüyor.
Diğer grup ise, Müslümanların liberalleştirilmesini teklif ediyor. Bu grubun öncüsü Georgetown Üniversitesi’nde 1993 yılında kurulan “Müslüman-Hıristiyan Uzlaşı Merkezi- CMCU” kurucu direktörü John L. Esposito’dur. Esposito, merkezin eş yöneticisi John Voll ile “İslâm ve Demokrasi” adlı bir de kitap kaleme aldılar. Altı İslâm ülkesinde saha çalışması yapan bu kişiler, demokrasinin İslâmcı bir versiyonu olabileceğini savundular. Dediler ki: “İslâmcılığın şiddet içerdiği ve radikal olduğu şeklindeki imgelere rağmen, şiddetten kaçınan, demokratik siyasi süreç içerisinde yer almak isteyen önemli sayıda İslâmcı aktivist ve hareketler bulunmaktadır.” ABD yetkililerine, bu grupların desteklenmesi ve sayılarının arttırılması yönünde önerilerde bulundular. Nitekim, önerileri kabul gördü ve bu amaçla ABD, birçok sivil toplum örgütünün kurulmasına öncülük etti. Siyaset bilimci Augustus Richard Norton yönetiminde “Ortadoğu’da Sivil Toplum Projesi” hayata geçirildi. Projeyle, İslâm dünyasında sivil toplum örgütlerinin arttırılması ve onlar vasıtasıyla liberalleşmenin yaygınlaştırılması hedeflendi. Liberalleşmeyi, adı “Müslüman-Hıristiyan Uzlaşı Merkezi” olan bir kurumun başlatması ve üstlenmesi çok manidar ve çok dikkat çekicidir.
Müslümanlıkla Hıristiyanlığı uzlaştırmadan söz eden oryantalistler, bunun İslâm’ı bozmadan ve dönüştürmeden olmayacağının bilincindedirler. New York Times’in baş dış politika yorumcusu Thomas Friedman, İslâm medeniyeti ile Batı medeniyetinin arasındaki derin farklılığın dinden kaynaklandığını sembollerle şöyle anlatır: “Batı’nın sembolü –keskin açılarla başlayıp sona eren- Haçtır. İslâm’ın ise, -köşeli olmayan, kıvrımlı geniş bir muğlâk kavis şeklindeki- Hilâldir.” Görüldüğü üzere, farklı adlar altında, farklı biçimde sürdürülen mücadelenin, aslında Hilâl ve Haça dayandığını, Friedman açık olarak ifade ediyor. Söz konusu mücadelenin ülkemizde de her alanda tezahürleri gözlemlenmektedir. Bu tezahürleri çok iyi bilmek, görmek ve mensuplarını tanımak, ona göre de safımızı seçmek zorundayız. Aksi halde, ebediyen kaybedenlerden olabiliriz.
İslâmcılık akımını araştıran, çağdaş oryantalistler de, geçmiştekiler gibi amaçta birleşiyor, ancak yöntem konusunda iki farklı gruba ayrılıyorlar. Bu gruplardan biri, İslâmcılara karşı sert ve katı bir tutum takınılmasını savunuyor. Onlar diyorlar ki: “İslâmcılar, Batı medeniyeti için potansiyel ve ıslah edilmez bir tehdittir. Bunlara karşı asla yumuşak davranılmamalıdır.” Örnek olarak da, Ortadoğu’da rejimleri devirmeye kalkışan İslâmcıların, şiddetle bastırılmasını ve kontrol altına alınmasını gösteriyorlar. Bu görüş sahiplerinin başında Bernard Lewis bulunmaktadır. Lewis diyor ki: “İslâm, bizzat doğası gereği otokratik ve müsamahasızdır. . Onun için totalitarizm ve terörizmi üretir. Müslümanlar, demokrasi kurallarına göre hareket etmezler, dolayısıyla İslâmcıların ılımlısı olmaz.” Öyleyse, yapılması gereken, Müslümanlara zor kullanmak, asmak ve kesmektir. İşte anlayış budur. Bu anlayışın gereği olarak Ortadoğu işgal ediliyor, Müslümanlara her türlü zulüm ve işkence reva görülüyor.
Diğer grup ise, Müslümanların liberalleştirilmesini teklif ediyor. Bu grubun öncüsü Georgetown Üniversitesi’nde 1993 yılında kurulan “Müslüman-Hıristiyan Uzlaşı Merkezi- CMCU” kurucu direktörü John L. Esposito’dur. Esposito, merkezin eş yöneticisi John Voll ile “İslâm ve Demokrasi” adlı bir de kitap kaleme aldılar. Altı İslâm ülkesinde saha çalışması yapan bu kişiler, demokrasinin İslâmcı bir versiyonu olabileceğini savundular. Dediler ki: “İslâmcılığın şiddet içerdiği ve radikal olduğu şeklindeki imgelere rağmen, şiddetten kaçınan, demokratik siyasi süreç içerisinde yer almak isteyen önemli sayıda İslâmcı aktivist ve hareketler bulunmaktadır.” ABD yetkililerine, bu grupların desteklenmesi ve sayılarının arttırılması yönünde önerilerde bulundular. Nitekim, önerileri kabul gördü ve bu amaçla ABD, birçok sivil toplum örgütünün kurulmasına öncülük etti. Siyaset bilimci Augustus Richard Norton yönetiminde “Ortadoğu’da Sivil Toplum Projesi” hayata geçirildi. Projeyle, İslâm dünyasında sivil toplum örgütlerinin arttırılması ve onlar vasıtasıyla liberalleşmenin yaygınlaştırılması hedeflendi. Liberalleşmeyi, adı “Müslüman-Hıristiyan Uzlaşı Merkezi” olan bir kurumun başlatması ve üstlenmesi çok manidar ve çok dikkat çekicidir.
Müslümanlıkla Hıristiyanlığı uzlaştırmadan söz eden oryantalistler, bunun İslâm’ı bozmadan ve dönüştürmeden olmayacağının bilincindedirler. New York Times’in baş dış politika yorumcusu Thomas Friedman, İslâm medeniyeti ile Batı medeniyetinin arasındaki derin farklılığın dinden kaynaklandığını sembollerle şöyle anlatır: “Batı’nın sembolü –keskin açılarla başlayıp sona eren- Haçtır. İslâm’ın ise, -köşeli olmayan, kıvrımlı geniş bir muğlâk kavis şeklindeki- Hilâldir.” Görüldüğü üzere, farklı adlar altında, farklı biçimde sürdürülen mücadelenin, aslında Hilâl ve Haça dayandığını, Friedman açık olarak ifade ediyor. Söz konusu mücadelenin ülkemizde de her alanda tezahürleri gözlemlenmektedir. Bu tezahürleri çok iyi bilmek, görmek ve mensuplarını tanımak, ona göre de safımızı seçmek zorundayız. Aksi halde, ebediyen kaybedenlerden olabiliriz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018