Hicri 1440. yılın genelde tüm insanlık alemine özelde de İslam coğrafyasına huzur ve barış getirmesini candan ve gönülden arzu ediyoruz.
Zaman su gibi akıp gitmiş ve aradan tam kırk yıl geçmiş.
Lise yıllarımızda, "Hicri 1400 yaklaşıyor, farklı bir şeyler yapalım, yurt çapında akılda kalacak, yeni nesillerin zihninde iz bırakacak etkinlikler yapalım" tarzında yayın yapan gazeteler ve özel sayılar hazırlayan dergiler hatırlıyorum.
Mavera Dergisinin Hicri 1400 özel sayısı birçoğumuzun kütüphanesinde özel bir yerde durmaktadır.
Merhum Cahit Zarifoğlu'nun bu konuda gösterdiği olağanüstü gayretleri ve yazdığı çok etkili yazıları hala minnetle hatırlanmaktadır.
Kırk yıl evvelki gençlik arasında sanki bu konular daha çok konuşulur, gençliğin takip ettiği basın ve yayın organlarında daha yoğun yazılar yayınlanırdı.
Kameri takvimin ilk ayı olan Muharrem geldiğinde 'Hicret' konusunu enine-boyuna, bütün yönleriyle inceleyen çok kapsamlı makaleler yayınlanır, çok geniş katılımlı paneller, sempozyumlar ve konferanslar organize edilirdi.
Belki bir ay boyunca orta ve yüksek tahsil gençliğinin en azından bir kesimi arasında gündemi oluşturur ve alt sınıflar katıldıkları programlar sayesinde bilgilenirlerdi.
Muharrem etkinliklerine damgasını vuran gelişmelerden biri 'Aşure' olduğu halde her nedense mesela Kerbela Faciası hiç gündem edilmezdi.
Hicri yılın başlangıcı demek olan Muharrem ayının en önemli hadiselerinden birincisi son elçi son Peygamberin Hicreti, ikincisi ise Peygamber evladı Hz. Hüseyin'in Müslümanlık iddiasındaki kalabalıklar tarafından katledilmesidir.
İslam tarihinin çok önemli kırılma noktalarının başında gelen Kerbela faciası, bu faciaya giden süreçte Hz. Hüseyin'in canını ortaya koyarak sergilediği kıyam, her devrin gençliğine bütün ayrıntıları ile anlatılması gereken çok önemli bir hadisedir.
Peygamberin öpüp kokladığı, sevip okşadığı ve "Cennet gençlerinin efendileri" diye tarif ettiği mübarek torunlarından biri olan Hz. Hüseyin'in, yine o peygambere ümmet olma iddiasındaki bir nasipsiz güruh tarafından katledilmesi, kafiledeki erkeklerin katledilip kadın ve kızların en ağır esir muamelesine tabi tutulması atlanacak, hazmedilecek, sineye çekilecek sıradan bir olay değildir elbette.
Peygamber evladını katliama tabi tutan katiller tarih tarafından elbette mahkum edilmiştir ama her devrin Müslümanlarının vicdanında da mahkum edilmeli ve daima lanetle yad edilmelidirler.
İsrailoğullarının erkek çocuklarını kılıçtan geçirip kızlarını sağ bırakan Firavun'un Müslüman vicdanındaki yeri neyse, Peygamber evladını Kerbela çölünde katledip, Hz. Fatıma'nın kızlarını ve torunlarını elleri-ayakları zincirli olduğu halde şehir şehir dolaştıranların yeri de odur, hatta daha aşağıdadırlar.
Firavun o cinayetleri Firavun olarak işlemiştir ama Hz. Hüseyin ve arkadaşlarını katledenler Müslümanlık iddiasıyla o korkunç cinayeti işlemişlerdir.
Hicri 1440 vesilesi ile yeni nesillere hem Hicret bütün yönleriyle anlatılmalı hem de Kerbela faciası...
Zaman su gibi akıp gitmiş ve aradan tam kırk yıl geçmiş.
Lise yıllarımızda, "Hicri 1400 yaklaşıyor, farklı bir şeyler yapalım, yurt çapında akılda kalacak, yeni nesillerin zihninde iz bırakacak etkinlikler yapalım" tarzında yayın yapan gazeteler ve özel sayılar hazırlayan dergiler hatırlıyorum.
Mavera Dergisinin Hicri 1400 özel sayısı birçoğumuzun kütüphanesinde özel bir yerde durmaktadır.
Merhum Cahit Zarifoğlu'nun bu konuda gösterdiği olağanüstü gayretleri ve yazdığı çok etkili yazıları hala minnetle hatırlanmaktadır.
Kırk yıl evvelki gençlik arasında sanki bu konular daha çok konuşulur, gençliğin takip ettiği basın ve yayın organlarında daha yoğun yazılar yayınlanırdı.
Kameri takvimin ilk ayı olan Muharrem geldiğinde 'Hicret' konusunu enine-boyuna, bütün yönleriyle inceleyen çok kapsamlı makaleler yayınlanır, çok geniş katılımlı paneller, sempozyumlar ve konferanslar organize edilirdi.
Belki bir ay boyunca orta ve yüksek tahsil gençliğinin en azından bir kesimi arasında gündemi oluşturur ve alt sınıflar katıldıkları programlar sayesinde bilgilenirlerdi.
Muharrem etkinliklerine damgasını vuran gelişmelerden biri 'Aşure' olduğu halde her nedense mesela Kerbela Faciası hiç gündem edilmezdi.
Hicri yılın başlangıcı demek olan Muharrem ayının en önemli hadiselerinden birincisi son elçi son Peygamberin Hicreti, ikincisi ise Peygamber evladı Hz. Hüseyin'in Müslümanlık iddiasındaki kalabalıklar tarafından katledilmesidir.
İslam tarihinin çok önemli kırılma noktalarının başında gelen Kerbela faciası, bu faciaya giden süreçte Hz. Hüseyin'in canını ortaya koyarak sergilediği kıyam, her devrin gençliğine bütün ayrıntıları ile anlatılması gereken çok önemli bir hadisedir.
Peygamberin öpüp kokladığı, sevip okşadığı ve "Cennet gençlerinin efendileri" diye tarif ettiği mübarek torunlarından biri olan Hz. Hüseyin'in, yine o peygambere ümmet olma iddiasındaki bir nasipsiz güruh tarafından katledilmesi, kafiledeki erkeklerin katledilip kadın ve kızların en ağır esir muamelesine tabi tutulması atlanacak, hazmedilecek, sineye çekilecek sıradan bir olay değildir elbette.
Peygamber evladını katliama tabi tutan katiller tarih tarafından elbette mahkum edilmiştir ama her devrin Müslümanlarının vicdanında da mahkum edilmeli ve daima lanetle yad edilmelidirler.
İsrailoğullarının erkek çocuklarını kılıçtan geçirip kızlarını sağ bırakan Firavun'un Müslüman vicdanındaki yeri neyse, Peygamber evladını Kerbela çölünde katledip, Hz. Fatıma'nın kızlarını ve torunlarını elleri-ayakları zincirli olduğu halde şehir şehir dolaştıranların yeri de odur, hatta daha aşağıdadırlar.
Firavun o cinayetleri Firavun olarak işlemiştir ama Hz. Hüseyin ve arkadaşlarını katledenler Müslümanlık iddiasıyla o korkunç cinayeti işlemişlerdir.
Hicri 1440 vesilesi ile yeni nesillere hem Hicret bütün yönleriyle anlatılmalı hem de Kerbela faciası...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Çocukluğumuzun ramazanları / 07.03.2025
- Tuttuğumuz oruç bizi tutamıyorsa… / 06.03.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Çocukluğumuzun ramazanları / 07.03.2025
- Tuttuğumuz oruç bizi tutamıyorsa… / 06.03.2025