Çocukluğumuzdaki pazarlar ne güzeldi. Hele de kışın. Soba yanmadan kalkmazdık yataktan. Sobadan çıtırtılar gelir, üzerinde çaydanlık kaynamaya başlar ve ekmek kızartılırdı. Ailece kahvaltı edilir, bir taraftan TRT1'de çizgi film Red Kit izlenir ve ardından pazar sineması başlardı, muhtemelen bir kovboy filmi. Öyle magazin programları yoktu. İzdivaçprogramları da, ne alsam ne giysem programları da. Pazar günlerinin bir özelliği de eve birden fazla gazete alınmasıydı. Tatil olduğu,vakit daha çok olduğu için daha çok şey okunabiliyordu. Pazar günleri gazetelerin konseptleri de farklı olurdu. Yazarlar daha eğlenceli şeyler yazarlardı. Fıkralar, komik anılar, hafta sonu yapılabilecek aktiviteler ve tabi futbol maç yorumları. Ayrı spor gazeteleri yoktu o zamanlar. Gazetelerin arka sayfası spor sayfası olurdu. Bulmaca ekleri vardı. Aynı zamanda çamaşır yıkama ve banyo yapma günüydü pazar günü. Merdaneli makinada tüm gün çamaşır yıkanır, sobanın üstündeki tellere asılarak kurutulurdu. Banyodaki kazanlı soba da o gün yakıldığından tüm ev halkı sırayla banyo yapardı. Akşam olunca ya bir komşu aile gelirdi, oturup çay içip sohbet etmeye ya da biz giderdik. Gece 'Dallas' dizisi saati bizi yatırırlardı. Çocukların izlemesi doğru değildi böyle yabancı dizileri, ahlakımız bozulurdu. Başka şehirdeki akrabalarımızı aramak için PTT'ye yazdırırdık numarayı, çoğu kez düşmedi der bağlayamazlardı, üzülürdük. Ama güzel günlerdi o günler...
Şimdi her şey çok değişti. O pazarlar da yok, o gazeteler de. Artık çoğu insan evine bir tane bile gazete almıyor. Gazeteleri internetten okumak daha kolay geliyor. Alışverişler bile internetten yapılıyor. Arkadaşlarla sohbetler de. Birbirimize gidip gelmez olduk. Artık sadece TRT1 yok. Onlarca kanal var. Hiçbirinde İstiklal marşı okunan açılış, kapanış anları yok. O kanallarda her gün bir sürü dizi film var. O zaman 'Dallas' dizisini ahlaksız yayın olarak gören bizler şimdi Dallas'ın yanından bile geçemeyeceği yerli dizileri izlettiriyoruz çocuklarımıza. Ahlaki gelişimlerini umursamadan. Hele ki sanal alemde ne yaptıklarından haberimiz bile yok. Demek ki anne babalar da çok değişti. Artık otomatik makinelerde her gün çamaşır yıkanabiliyor. Çamaşırları kurutmak için de ayrı makine var. Artık kaloriferli bütün evler, sıcak su her zaman var, istediğimiz an banyo yapabiliyoruz. Her an istediğimiz herkesi -başka ülkede bile olsalar- arayıp yanı başımızdaymış gibi konuşabiliyoruz. Kestanemizi sobanın üstünde değil fırında yapıyoruz. Her şey çok daha kolay, çok daha rahat ama bir şey eksik...
Eskisi gibi mutlu değil insanlar. Artık güvende hissetmiyoruz kendimizi. Birbirimize de güvenmiyoruz, ülkedeki yaşantıya da. Kimse evinin anahtarını üstünde bırakıp bakkala gitmiyor artık. Bakkallar da bir bir azalıyor zaten. Kasaplar ve manavlar da. Kapitalizmin sonucu büyük marketlerin karşısında duramıyor küçük işletmeler. Artık AVM'lere gidip;alışveriş, yemek, sinema ve market ihtiyacımızı bir arada karşılıyoruz. Artık pazar günlerimiz böyle geçiyor. Ama çok yakında tekrar evlerimizde kalmak zorunda kalabiliriz. Çünkü AVM'ler güvenli olmayabilir, sokaklar güvenli olmayabilir. Şu anda bile toplu yerlere gittiğinde bomba korkusu yaşayanlar az değil. Her gün şehit haberleri geliyor. Beyinlerimiz işgal edildiği gibi ülkemiz de tehlike altında. Gazeteler her şeyiyazmıyor, televizyonlar göstermiyor. Biz ha bire dizi izliyoruz, ha bire magazin izliyoruz, senaryodan ibaret izdivaçlar, modalar vs... Bizi uyutup sırtımızdan dünyanın parasını kazananlar yarın özel uçaklarıyla ülkeyi terk ettiklerinde biz elimizde tv kumandalarımızla arkalarından bakakalacağız ve iş işten geçmiş olacak. Bosna bunu yaşadı, Suriye bunu yaşadı. Bize bir şey olmaz demeyin, bal gibi de olur. Olduktan sonra sadece 'Aaaaa, nasıl oldu?' der bakakalırız. Bu senaryo değil, film değil, gerçek! Televizyonu bırakıp biraz etrafa bakın!
Şimdi her şey çok değişti. O pazarlar da yok, o gazeteler de. Artık çoğu insan evine bir tane bile gazete almıyor. Gazeteleri internetten okumak daha kolay geliyor. Alışverişler bile internetten yapılıyor. Arkadaşlarla sohbetler de. Birbirimize gidip gelmez olduk. Artık sadece TRT1 yok. Onlarca kanal var. Hiçbirinde İstiklal marşı okunan açılış, kapanış anları yok. O kanallarda her gün bir sürü dizi film var. O zaman 'Dallas' dizisini ahlaksız yayın olarak gören bizler şimdi Dallas'ın yanından bile geçemeyeceği yerli dizileri izlettiriyoruz çocuklarımıza. Ahlaki gelişimlerini umursamadan. Hele ki sanal alemde ne yaptıklarından haberimiz bile yok. Demek ki anne babalar da çok değişti. Artık otomatik makinelerde her gün çamaşır yıkanabiliyor. Çamaşırları kurutmak için de ayrı makine var. Artık kaloriferli bütün evler, sıcak su her zaman var, istediğimiz an banyo yapabiliyoruz. Her an istediğimiz herkesi -başka ülkede bile olsalar- arayıp yanı başımızdaymış gibi konuşabiliyoruz. Kestanemizi sobanın üstünde değil fırında yapıyoruz. Her şey çok daha kolay, çok daha rahat ama bir şey eksik...
Eskisi gibi mutlu değil insanlar. Artık güvende hissetmiyoruz kendimizi. Birbirimize de güvenmiyoruz, ülkedeki yaşantıya da. Kimse evinin anahtarını üstünde bırakıp bakkala gitmiyor artık. Bakkallar da bir bir azalıyor zaten. Kasaplar ve manavlar da. Kapitalizmin sonucu büyük marketlerin karşısında duramıyor küçük işletmeler. Artık AVM'lere gidip;alışveriş, yemek, sinema ve market ihtiyacımızı bir arada karşılıyoruz. Artık pazar günlerimiz böyle geçiyor. Ama çok yakında tekrar evlerimizde kalmak zorunda kalabiliriz. Çünkü AVM'ler güvenli olmayabilir, sokaklar güvenli olmayabilir. Şu anda bile toplu yerlere gittiğinde bomba korkusu yaşayanlar az değil. Her gün şehit haberleri geliyor. Beyinlerimiz işgal edildiği gibi ülkemiz de tehlike altında. Gazeteler her şeyiyazmıyor, televizyonlar göstermiyor. Biz ha bire dizi izliyoruz, ha bire magazin izliyoruz, senaryodan ibaret izdivaçlar, modalar vs... Bizi uyutup sırtımızdan dünyanın parasını kazananlar yarın özel uçaklarıyla ülkeyi terk ettiklerinde biz elimizde tv kumandalarımızla arkalarından bakakalacağız ve iş işten geçmiş olacak. Bosna bunu yaşadı, Suriye bunu yaşadı. Bize bir şey olmaz demeyin, bal gibi de olur. Olduktan sonra sadece 'Aaaaa, nasıl oldu?' der bakakalırız. Bu senaryo değil, film değil, gerçek! Televizyonu bırakıp biraz etrafa bakın!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Asude Havuzlu / diğer yazıları
- Mutluluk… / 22.11.2020
- Üniversite sınavındaki sorunları değil sistemi tartışalım / 02.07.2020
- Kaynakların sınırsızlığı üzerine / 23.04.2020
- Artık kimse... / 18.04.2020
- Yetim kalmak / 03.04.2020
- #HayatMEMleevesığar / 30.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın-II / 26.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın / 25.03.2020
- Başkalarının acısına bakmak / 05.03.2020
- Coğrafya kader midir? / 03.03.2020
- Üniversite sınavındaki sorunları değil sistemi tartışalım / 02.07.2020
- Kaynakların sınırsızlığı üzerine / 23.04.2020
- Artık kimse... / 18.04.2020
- Yetim kalmak / 03.04.2020
- #HayatMEMleevesığar / 30.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın-II / 26.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın / 25.03.2020
- Başkalarının acısına bakmak / 05.03.2020
- Coğrafya kader midir? / 03.03.2020