Günaydın…
Ne güzel bir sözdür.
Her sabah yaşamın yeniden başladığının bir ifadesidir Günaydın…
Unutmamak, unutulmamak üzerine söylenmiştir…
Evet, koskoca bir gece geçti, dünya karardı ve yine aydınlandı. Gece ölüme teslim olduk, sabah güne uyandık demektir. Öyle ise hayat devam ediyor. Kendimize, ailemize, çevremize, vatanımıza ait görevler de devam ediyor demektir.
Cehaletin hüküm sürdüğü ve birilerinin bundan nemalandığı dönemlerde insanoğlu kendi minik aklı ile yaşam kuralları oluşturmaya, üstünlük veya aşağılık duygusu ile savrulmaya hep devam edegelmiş.
Ne yaparsak yapalım insanları düşünce evreninin sınırlarına taşımak, özgürce kendini ifade edeceği kapıları açtırmak, doğru bildiği yanlış alışkanlıklardan koparıp almak mümkün olmuyor. Aklımızda doğru cevabı bulamadığımız sorular oldukça dünya denilen bu koca makine kendi kurgusunda, kimi yerde din, kimi yerde bilim olgusunda dönmeye devam edecektir.
***
Siyaset başladı ve Haydar Hoca'nın söylemleri kitaplarda ve yazılarda kalmaya devam ediyor. BTP'nin genç başkanı Hüseyin Baş, babasının izinde yürümeye, onun söylemlerine yenilerini katarak yapılan yanlışları göstermek adına kent kent dolaşmaya ve insanları uyarmaya devam ediyor.
Peki, bu yeterli mi?
Değil elbette… Sadece söylemek yetmiyor. Her liderin kendini ifade edeceği bir duruşa, yazılı 'motto'lara, gelecek ile düşüncelerini, yapmak istediklerini taraftarlarına anlattığı kitap ve broşürlere şiddetle ihtiyacı var.
Türkçede benim kullandığım çok güzel bir deyim var. "Laf uçar, yazı kalır…" derler. Yazmak; yazanlar için su gibi, hava gibi, yemek gibi bir ihtiyaçtır. Hoş, karnınız aç bile olsa eğer kafanız dolu ise önce onu boşaltmanız gerekiyor.
Her ne kadar yazdığınız şeyler yeterince anlaşılamasa da…
***
Dünya denilen makine galiba sizin kaderinizi de yazıp, hatalarınızı düzelten bir sekretere de sahip. Sadece "akletme" kısmını size bir özgürlük alanı olarak tanımış. Doğruyu akletmek, yanlıştan vazgeçip geçmişte yaptığınız hatalardan ötürü pişmanlık duymak tamamen size kalmış.
Günümüzün modası belediye seçimleri ya… Herkes 'laci'lerini çekmiş parti liderlerinin peşinde koşuyor. "Acaba bende bir makam kapabilir miyim?" diye…
Birilerine seçilmesi için icazet verenlerin işi çok zor.
Gerçek anlamda değerli olan ve çevresinde yapılan yanlışları düzeltmek için göreve talip olan kadrolar ile, kişisel menfaatleri için bir yerlere gelmeye çalışanları birbirinden ayırt etmek peygamber sabrı gerektiriyor.
Dünya her sabah uyandığımızda eski düzeni ile dönmeye devam ediyor ise yapılacak tek şey galiba onun emirlerine uymak… Başka bir çare yok…
Bir yanda savaşlar, bir yanda depremler ve yıkımlar, öte yanda değişen hava şartları ile oluşan sel felaketleri, boranlar dünyanın kafasının kızdığının; insanları cezalandırdığının bir göstergesi…
***
Gelelim yazının başlığına,
Bu seçim döneminde de Haydar Hoca'nın bize miras bırakmış olduğu, daha doğrusu insanlık mirası olarak adlandırılan Milli Ekonomi Modeli ve Milli Devlet kavramlarına söylemlerde daha fazla yer vermemiz gerekiyor. Öylesine ki, Haydar Hoca çıkmış, kürsüde konuşuyormuşçasına herkesin Milli Devlet, Milli Para, Milli Ekonomi Modeli gibi konuları çok sert bir dil ancak avamın anlayacağı şekilde anlatmak, kısacası Haydar Hoca'yı unutmamak gerekiyor.
Bizden söylemesi.
Belediyeler halkla bütünleşmedikçe ve çözüm arayanların sesi duyulmadıkça her şey eski tas, eski hamam, hamam suyu tabirinde olduğu gibi büyük bir uyuşukluk ile devam edecektir.
Ruhu şad olsun…
- Haydar Hoca'yı hatırlarken… / 06.08.2024
- Kıyılarda sorun büyük… / 05.08.2024
- Bir kral, bir prenses ve bir Demir Leydi / 28.07.2024
- Koca Nazım… / 04.06.2024
- Bizim 19 Mayıslarımız… / 19.05.2024
- Helallik / 14.05.2024
- Gerçek… / 18.01.2024
- Gözyaşı… / 27.12.2023
- Yazmak, yaşamaktır… / 23.12.2023