Ve karşısında beliren eli tüfekli bir asker "Nereye gidiyorsun..!''diye bağırdı.
Çocuk, askerin sesini duymamış numarası yaparak birden köşeyi döndü ve elindeki bozuk parayı cebinden çıkararak küçük bakkalın kapısını zorladı. Bakkalın kapısı açılır açılmaz çocuğun gözleri yerinden fırladı.
Hergün ekmek alıp geldiği, zaman zaman şeker aşırdığı bakkal amca boylu boyunca yere yığılmış, vücudunun her yanından kanlar akmaktaydı.
Ailesine haber vermek için eve koşan çocuk birkaç mahalle altta yine o askerlere yakalanmış ve bu kez başkaları soruyordu: " Çocuk nerede?"
* * *
Hemen her taraf toz duman olmuş, etrafı alevler kaplamıştı,insanların çığlıkları kulakları tırmalıyordu. Bir taraftan yaralılara müdahale etmeye çalışanlar, diğer yandan sağa sola savrulan kol ve bacakları toplamak için koşuşturanlar...
İki araç vardı olay yerinde. Biri halen alev alev yanıyordu. Koşuşturanların ağzından duydum " Patlayabilir araç kaçııın".
Oradaki araçlara patlayıcı konduğunu anlamıştım. O araçlar o kadar insanı nasıl öldürebilir.. diye düşünürken babam geldi aklıma.
Yeni aldığım pantolon bir elimdeyken, diğer elimde babamın eli vardı.
Kaybettik birbirimizi sandım. Afalladım biranda. Ama içim rahattı. Beni bulamayınca olay yerine yakın olan evimize gitti diye düşündüm ve eve koştum.
Evde kimsecikler yoktu. Beş on dakika bekledikten sonra annemin kapıyı feryatla açtığını gördüm.Babamın cansız bedenini kapının önüne kadar sürükleye sürükleye getiren annem beni görünce bayıldı.
* * *
Yoldan geçerken duyduğumuz çığlıklar bizi o sesin geldiği pencereye yöneltti. Arkadaşım " boş ver kaçalım'' dedi. Ben, "belki bir yardımımız dokunur, neler oluyor bi bakalım''diyerek onu ikna ettim.
Onlarca asker bir eve girmişler yaşlı bir ihtiyara tüfeğin dipçiği ile vuruyorlardı. Yan odada ise ailenin diğer çocukları toplanmış elleri arkadan bağlıydı. Biraz beklemeye koyulduk. " O çocuklara neden öyle davranıyorlar onların suçu ne? Ya o ihtiyar adam, o ne yapmış olabilirdi ki onlara.. "diye kendi kendimize hayıflanıp duruyor ve birşey yapamamanın acziyetine kahrediyorduk.
Olaydan birkaç gün sonra öğrendik.Yaşlı ihtiyarı öldürmüşler. İhtiyar eski hükümet zamanında bazı siyasal olaylara karışmış.
Erkek çocuklarından birinin kolunu kırmışlar. Babasının ağzından laf alamayınca da kızlarına tecavüz etmişler. Kızlardan küçük olanı hastaneye kaldırılmış; ama diğeri bunu hazmedemeyip kendini evlerinin bahçesine gömdükleri babalarının mezarı önünde asmış.
* * *
Bizim hayal ürünümüz, başkalarının gerçeği.
Hayal edebildiklerimizle yüreklerimiz sızlarken; hayal bile edemediklerimizin hesabını nasıl vereceğiz?
Çocuk, askerin sesini duymamış numarası yaparak birden köşeyi döndü ve elindeki bozuk parayı cebinden çıkararak küçük bakkalın kapısını zorladı. Bakkalın kapısı açılır açılmaz çocuğun gözleri yerinden fırladı.
Hergün ekmek alıp geldiği, zaman zaman şeker aşırdığı bakkal amca boylu boyunca yere yığılmış, vücudunun her yanından kanlar akmaktaydı.
Ailesine haber vermek için eve koşan çocuk birkaç mahalle altta yine o askerlere yakalanmış ve bu kez başkaları soruyordu: " Çocuk nerede?"
* * *
Hemen her taraf toz duman olmuş, etrafı alevler kaplamıştı,insanların çığlıkları kulakları tırmalıyordu. Bir taraftan yaralılara müdahale etmeye çalışanlar, diğer yandan sağa sola savrulan kol ve bacakları toplamak için koşuşturanlar...
İki araç vardı olay yerinde. Biri halen alev alev yanıyordu. Koşuşturanların ağzından duydum " Patlayabilir araç kaçııın".
Oradaki araçlara patlayıcı konduğunu anlamıştım. O araçlar o kadar insanı nasıl öldürebilir.. diye düşünürken babam geldi aklıma.
Yeni aldığım pantolon bir elimdeyken, diğer elimde babamın eli vardı.
Kaybettik birbirimizi sandım. Afalladım biranda. Ama içim rahattı. Beni bulamayınca olay yerine yakın olan evimize gitti diye düşündüm ve eve koştum.
Evde kimsecikler yoktu. Beş on dakika bekledikten sonra annemin kapıyı feryatla açtığını gördüm.Babamın cansız bedenini kapının önüne kadar sürükleye sürükleye getiren annem beni görünce bayıldı.
* * *
Yoldan geçerken duyduğumuz çığlıklar bizi o sesin geldiği pencereye yöneltti. Arkadaşım " boş ver kaçalım'' dedi. Ben, "belki bir yardımımız dokunur, neler oluyor bi bakalım''diyerek onu ikna ettim.
Onlarca asker bir eve girmişler yaşlı bir ihtiyara tüfeğin dipçiği ile vuruyorlardı. Yan odada ise ailenin diğer çocukları toplanmış elleri arkadan bağlıydı. Biraz beklemeye koyulduk. " O çocuklara neden öyle davranıyorlar onların suçu ne? Ya o ihtiyar adam, o ne yapmış olabilirdi ki onlara.. "diye kendi kendimize hayıflanıp duruyor ve birşey yapamamanın acziyetine kahrediyorduk.
Olaydan birkaç gün sonra öğrendik.Yaşlı ihtiyarı öldürmüşler. İhtiyar eski hükümet zamanında bazı siyasal olaylara karışmış.
Erkek çocuklarından birinin kolunu kırmışlar. Babasının ağzından laf alamayınca da kızlarına tecavüz etmişler. Kızlardan küçük olanı hastaneye kaldırılmış; ama diğeri bunu hazmedemeyip kendini evlerinin bahçesine gömdükleri babalarının mezarı önünde asmış.
* * *
Bizim hayal ürünümüz, başkalarının gerçeği.
Hayal edebildiklerimizle yüreklerimiz sızlarken; hayal bile edemediklerimizin hesabını nasıl vereceğiz?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005