British-Exit son haftalarda ama özellikle bugünlerde Avrupa Birliği ile Birleşik Krallık'ın ana gündem maddesi.
İngilizler'in deyimi ile 'Hard Brexit' mi yoksa 'Soft Brexit' mi olacağı ise gündemin odak noktası durumunda. 'Hard/Soft-Brexit' terimleri Birleşik Krallık ülkelerinin Avrupa Birliği'nden karşılıklı bir mutabakat dâhilinde ayrılması ile mutabakat dahi olmadan ayrılabileceği durum için İngiliz medyası tarafından kullanılan iki ifade.
Brexit'i iyi anlayabilmek ve değerlendirebilmek için Birleşik Krallık ile toplam 53 devletten oluşan İngiliz Milletler Cemiyeti'ni yakından tanımak ve geçmişini iyi bilmek gereklidir.
Yazımız dâhilinde kısaca ifade etmek gerekirse Birleşik Krallık aslında adı gibi krallıktır ya da daha doğru bir ifade ile 'demokrasi ile yönetiliyormuş algısı oluşturan bir monarşidir.'
Kral ve kraliçe Birleşik Krallık topraklarının tek hâkimi ve İngiliz Milletler Topluluğu üzerinde hak ve söz sahibidir. Dolayısı ile şu an için de Birleşik Krallık adına İngiltere Kraliçe'sinin onay vermeyeceği hiçbir adım da atılamaz.
Brexit gerçekleşirse kraliçe istediği için Birleşik Krallık ayrılmıştır; Bremain gerçekleşirse de kraliçe istediği için Birleşik Krallık hala Avrupa Birliği'nde kalmış demektir. Aslında tek gerçek de budur.
İkinci Dünya Savaşına kadar küresel düzenin lideri konumundaki İngiltere Krallığı, ABD'nin sahneye çıkması ile birlikte bu liderliği İsrail-ABD koalisyonuna devretmek zorunda kaldı. Bu konuya ait detayları ise başka bir yazımıza bırakarak devam edelim.
Şimdilerde ise ABD'nin her anlamda zayıflaması ile birlikte İngiltere, daha doğrusu Birleşik Krallık tekrar eski günlerine dönmenin yollarını aramakta.
Avrupa Birliği'nden ayrılma müzakerelerini de bu geçmişe özlem çerçevesinde ileriye dönük yeni bir hamle olarak görmekte fayda var. Kuşkusuz ekonomik artıları ve eksileri çoktan hesaplanmıştır ama bedeli ne olursa olsun liderlik pozisyonuna yeniden aday olmak elbette hantal bir karar mekanizmasından soyutlanmayı gerektirmektedir.
Avrupa Birliği'nden ayrılma müzakerelerini de bu geçmişe özlem çerçevesinde ileriye dönük yeni bir hamle olarak görmekte fayda var. Kuşkusuz ekonomik artıları ve eksileri çoktan hesaplanmıştır ama bedeli ne olursa olsun liderlik pozisyonuna yeniden aday olmak elbette hantal bir karar mekanizmasından soyutlanmayı gerektirmektedir.
Önümüzdeki günler ise kraliçenin yeni kararlar almasına gebe… Önünde ise iki seçenek bulunmakta: Ya İsrail-ABD koalisyonu ile anlaşarak liderliği paylaşma yoluna gidecektir ya da yeni dünya düzeni için gereken adımları atacaktır.
Hangi seçeneğin ağır bastığını da tahmin etmek aslında pek de zor değil. Birleşik Krallık'ın Irak'taki ve Suriye'deki hamlelerinin arka planına dikkat etmeniz kâfi.
Daha net bir görüntü mü istiyorsunuz?
Önümüzdeki bir yıl boyunca Elizabeth ve Putin'i iyi takip edin.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cem Kayalı / diğer yazıları
- Borsa İstanbul’da yeni düzenleme şart / 11.02.2021
- Borsa İstanbul’un küçük yatırımcıları / 06.01.2021
- Atı alan İngiltere sadece Üsküdar’ı geçmedi! / 05.01.2021
- Hemen barış, şimdi barış; savaşma barış! / 22.10.2020
- Buğdayda beklenmeyen düşüş / 31.08.2020
- Diyanet İşleri Başkanlığı çalışanlarına çağrı-III / 05.08.2020
- Türkiye, KKTC ve Doğu Akdeniz / 23.07.2020
- Tartus’u anlamadan Akdeniz’i anlamak / 12.07.2020
- Sadece ‘O’ bıkmadı! / 24.04.2020
- Kimdir Sayın Prof. Dr. Haydar Baş? / 17.04.2020
- Borsa İstanbul’un küçük yatırımcıları / 06.01.2021
- Atı alan İngiltere sadece Üsküdar’ı geçmedi! / 05.01.2021
- Hemen barış, şimdi barış; savaşma barış! / 22.10.2020
- Buğdayda beklenmeyen düşüş / 31.08.2020
- Diyanet İşleri Başkanlığı çalışanlarına çağrı-III / 05.08.2020
- Türkiye, KKTC ve Doğu Akdeniz / 23.07.2020
- Tartus’u anlamadan Akdeniz’i anlamak / 12.07.2020
- Sadece ‘O’ bıkmadı! / 24.04.2020
- Kimdir Sayın Prof. Dr. Haydar Baş? / 17.04.2020