Yalanın siyaseti başlıklı bir önceki yazımızda Yalın Alpay'ın kitabından bahsetmiş ve bir sonraki yazımda "hakikatin önemsizleşmesi" dönemine nasıl evrildiğimizi kitaptan alıntılayarak yazacağımızı ifade etmiştik.
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra postmodernizm önce Avrupa'da sonra da tüm dünyada hayatın tüm alanlarında hızla yayıldı ve egemen olmaya başladı. "Modern hayat ile birlikte kazanım elde eden seçkinlerin ayrıcalıkları tüm alanlarda ellerinden kayıp giderken, daha düşük eğitim ve gelir seviyelerine sahip geniş kitleler, toplumsal hiyerarşi içerisinde hızlı bir tırmanış gerçekleştirdiler. Modernizmin entelektüellere ve seçkinlere sağladığı saygınlık da bu arada ciddi bir erozyona uğradı. Daha az gelişmiş olan geniş kitleler, ekonomi, siyaset, kültür ve sosyal ilişkilerde kendi değerlerini herhangi bir seçkin küçümsemesi olmaksızın rahatça ifade edebilme olanağı buldurlar. Bu da onları her konuda daha öz güvenli yaptı. Eskiden tüm bu konularda yönetimi ve söz hakkını seçkinlere bırakan geniş kitleler, artık kendilerini çekincesizce ortaya koyma şansını elde ettiler."
Kur'an-ı Kerim'de, Zümer süresi 8-9. ayetlerinde; "Hiç bilenler ile bilmeyenler bir olur mu!" buyruluyor. Hakikatin önemsizleşmesi dönemine doğru dünya evrilirken önce bilenler ile bilmeyenler bir oldu. Okumayan, araştırmayan, muhakeme etmeyen insanlar önce bilenlerle kendini bir gördü, sonra da 'cahil cesur olur' ilkesi gereği olsa gerek bu kitle; entelektüelleri ötekileştirdi ve küçümsedi. Hatta entelektüellerin söylediği her şeyi baştan reddetmeye ve yanlış kabul etmeye başladı. Bu değişimin yaşanmasında popülizm ve popülist siyasetçilerin rolü de çok büyük. Sonraki yazılarımızda bu konuyu detaylandıracak ve somutlaştıracağız.
İnternetin yaygınlaşması ve sosyal medya araçlarının toplumun her kesimi tarafından yaygın olarak kullanılması yukarıda anlattığımız süreci hızlandırdı. Daha önceden geleneksel medya araçları ile uzmanlar, seçkinler haber, bilgi, fikir üretip yayarken, sosyal medya araçları ile toplumun az gelişmiş kesimi de kendi hayat tarzını ve anlayışını fütursuzca yaymaya başladı. Yani "bilgi üretmek ve haber yayma tekeli seçkinlerin elinden alındı."
"Başlangıçta tabanını yaygınlaştıran bir demokratikleşme imiş gibi görünen bu süreç, hızlı bir şekilde tabanını daraltan bir antidemokratikleşmeye doğru kapandı. Entelektüellerin, seçkinlerin ve uzmanların kendi birikimleri sayesinde ürettikleri bilgiler daima belli ölçütler çerçevesinde inşa edilmeye çalışılıyordu. Elbette pek çok satın alınan, çarpıtılmış tezleri ileri süren kendi çıkarları için sonuçları değiştirmeye çalışan entelektüeller, seçkinler ve uzmanlar vardı. Ancak bunların yapılması toplum tarafından bir suç olarak algılanıyordu ve böylesi durumlar ortaya çıktığında, bu hileleri gerçekleştirenler büyük bir saygınlık erozyonuna uğruyordu."
Modern dönemde, "siyasetçiler de seçkinleri ikna etmeye çalışırlardı. Çünkü modernizmin paradigmasında seçkinlere güven vardı. Çünkü seçkinler, sahip oldukları bilgi birikimi ve uzmanlıkları ile siyasetçilerin ileri sürdükleri savların doğruluğunu ve geçerliliğini denetlerlerdi. Postmodernist dalga ile halkın seçkinlere olan güveni kademeli olarak düştüğü için bu mekanizma işlemez oldu."
Sosyal medya sayesinde geniş kitleler, hem haber üreten hem de haber tüken topluluklar haline geldi. Sosyal medya araçlarında yazılım şirketlerinin oluşturdukları algoritmalar sonucunda herkes, kendi gibi düşünen insanlardan oluşan bir dünya kurmaya başladı. Özgürlük ve çoğulculuğun pekişmesi beklenirken filtre balonları sayesinde insanlar, kendi gibi düşünen insanlardan oluşan sanal köylere hapsolarak yaşamaya başladı. Kitleler, "sürekli olarak kendi inançlarını, kanaatlerini, önyargılarını onaylayan ve pekiştiren bir evrenle karşılaşmaya başladılar. Bu da hiçbir eleştiri ile karşılaşmayan kullanıcıların kendi kanaatlerine ve inançlarına dogmatik bir bağlanmaya taşıdı. Kimsenin hiçbir eleştiri süzgecinden geçirmediği, muhaliflerin tamamının kötü, nefret edilen ve tüm sorunların kaynağı olarak tanımlandığı, tüm muhalif savların ezbere bir şekilde duygusal olarak baştan reddedildiği bir kutuplaşma ortamını doğurdu. Taraflar kendi kanaatlerine sınırsız bir güven ve inançla bağlanırken karşı kanaatleri de sınırsız nefret ve küçümseme ile dışlamaya başladı."
"Böylece hakikatin önemsizleşmesi (Post-Truth) dönemi en açık şekilde kendisini göstermiş oldu. Artık kimse, modernizmin yıllar içerisinde kazanmış olduğu eleştirel bakışı, olaylara rasyonel yaklaşımı, kullanmaya gerek duymuyor, verileri kontrol etmeyi, doğrulamayı ya da yanlışlamayı düşünmüyor. Onun yerine tamamıyla duygularla ve inançlara hareket ediyor. Analitik çözümleme, yerini katılaşmış inançların sürekli olarak onaylanmasına bırakmış durumda. Bu kutuplaşma içerisinde herkes kendi önyargılarına inançlarına ve kanaatlerine uygun olan bilgiyi doğru kabul ediyor ve bunu sosyal medya aracılığı ile bir kez daha dolaşıma sokuyor. Bunu gören türdeş filtre balonu yandaşlar da hem içerik hem de hızı biraz daha arttırarak yeniden dolaşıma sokuyor.
Böyle bir ortamda eleştirel düşüncenin daha da az gelişkin olduğu ve görece düşük eğitimli kitleler, kendi kanaatlerini besleyen liderler ile çok doğrudan bir organik bağ ve bir bütünleşme inşa ediyorlar. Artık liderlerin söylediği her şey bu kitle için hiçbir eleştirel süzgeçten geçirmeye gerek kalmadan sarsılmaz birer hakikate dönüşüyor. Siyasette inançlar, kanaatler ve önyargılar aklın önüne geçiyor. İşte böylesine sakatlanmış bir dünyaya bu gün hakikatin önemsizleşmesi (Post-Truth) dönemi diyoruz. "
Hakikatin önemsizleşmesi dönemi olarak tarif edilen bu dönemde; kitleler kendi liderlerini mutlak doğru kabul ettiği ve liderlerinden duyduklarını hiçbir eleştiri süzgecinden geçirmeden inanç haline getirdikleri için herhangi bir nesneye siyah da dense, beyaz da dense kabul görmekte daha da ötesi inanç haline gelmektedir.
İşte tam da bu durumu Peygamberimiz (SAV) tarif etmekte ve isimlendirmektedir. Resulullah (SAV); En büyük kıyamet alameti olarak Deccal fitnesinden ve Deccal'in "ateşi su, suyu ateş gösterebilmesinden bahsetmektedir ve şunu tavsiye etmektedir. Sizden Deccâl'e kim yetişirse, ateş olarak gördüğü tarafta bulunsun. Zira o, tatlı, içimi güzel bir sudur." (Buhârî, Enbiyâ 50, Fiten 26; Müslim, Fiten 105, 108)
İlk iki yazımızda hakikatin önemsizleşmesi dönemini ve İslam'a inanan insanlar penceresinden bu döneme Peygamberimizin bakış açısını vermeye çalıştık.
Önümüzdeki yazılarda bu pencereden bakarak özellikle Türkiye siyasetini ve kitlelerin tutumlarını analiz edecek, teorik olarak anlattıklarımızı somutlaştıracağız.
- Toplumsal barış projesi üzerine bir analiz – 2 / 10.03.2023
- Toplumsal Barış Projesi üzerine bir analiz - 1 / 09.03.2023
- Doğuştan imtiyazlı muhalefet / 14.01.2023
- AKP gömleğini çıkarmamış muhalefet / 13.01.2023
- Paraya hükmetme çağı / 26.07.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı -5- / 10.01.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı -3- / 08.01.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı / 06.01.2022
- Ekonomide ağır faturalar ödemeye hazır mısınız? / 18.11.2021