Şa'ban-ı Veli Hz.
Tenha bir yere vardığımda paraları saydım, tam borcum kadardı. Çok sevindim. Hemen gidip borcumu verdim. O günden beri hiç kimseye borçlanmadım, elhamdülillah." Murad Halife ismindeki imam, bir gün Şa'ban-ı Veli'yi ziyarete geldi. O sırada Şa'ban-ı Veli caminin bahçesinde talebeleriyle oturmuş sohbet ediyordu. Murad Halife, bir müddet onların yanına oturup sohbeti dinlemeye başladı. Dindedikçe, Şa'ban-ı Veli Hazretleri'nin büyüklüğünü anlıyordu. Bir ara Şa'ban-ı Veli'nin mübarek başını caminin kubbesi yüksekliğinde gördü. Hemen varıp, Şa'ban-ı Veli'nin dizinin dibine oturdu ve elini öpmeğe başladı. Talebelerden biri yavaşca; "Bu adam ne yapıyor? Durup dururken hocamızın elini öpüyor" deyince, yanındaki kalb gözü açılmış olan talebe de; "Eğer hocamızın mübarek başının Arş-ı alaya değdiğini görse, zevkten helak olurdu" dedi.
Şa'ban-ı Veli, zaman zaman şehrin kenarında bulunan bir ulu çınar ağacının yanına gider, ağacın kovuğu içine oturarak Allah-u Teâlâ'yı zikreder, mühlukları hakkında tefekkür ederdi. Bir gün, böyle ağacın kovuğunda tefekkür edip otururken, bazı kimseler gelip Şa'ban-ı Veli'yi çağırdılar. Tefekkür etmeyi bırakıp gelenlerle beraber şehre giderken, arkalarında bir gürültü koptu. Geriye döndüklerinde, koca çınar ağacının da peşlerinden geldiğini gördüler. Bunun üzerine Şa'ban-ı Veli; "Ey yaşlı çınar! Daha gelme, yerinde kal!" buyurunca, köklerini sürükleyerek gelen ağaç, olduğu yerde kaldı.
Ömer Füâdi isminde bir sevdiği anlattı: Teyzemin başı çok ağrıyordu. Bu baş ağrısı için gimedik doktor, içmedik ilaç bırakmadık. Kimden ne ilaç duyarsak onu deniyorduk. Fakat netice hiç değişmiyordu. Bir gün Şa'ban-ı Veli'ye gittik, durumu anlattıktan sonra dua istedik. "Kur'an-ı kerimin her harfinde bin derde bin deva vardır. Ondan şifa aramayan şifaya kavuşamaz" buyurdu ve bir Fatiha-i şerife okudu. Oradan ayrıldık, eve gelirken teyzeme ağrısını sorduğumda; "Elhamdülillah hiçbir ağrı ve sızı kalmadı" diyerek Şa'ban-ı Veli'ye dua etti.
Şa'ban-ı Veli, 1568 (H.976) senesinde hastalandı. Hastalığının son günlerinde talebelerini başına toplayarak, ayrı ayrı nasihatlerde bulundu. Herbiriyle vedalaştı. Helallaşı. Son nefesinde Kelime-i şehadet getirerek vefat eyledi. Kastamonu'nun Hisaraltı civarındaki türbesine defneldildi. Vefatı için şu mısrayı tarih düşürdüler:
"Eyledi Şa'ban-ı Efendi azm-ı dildar-ı can!"
Türbesindeki kitabede de şu beyt yazılıdır:
"Sarıl gel, dameni ihsanına sen Şa'ban-ı Veli'nin, Harabından geçip ma'mûr-u-âbâd olmak istersen."
Tenha bir yere vardığımda paraları saydım, tam borcum kadardı. Çok sevindim. Hemen gidip borcumu verdim. O günden beri hiç kimseye borçlanmadım, elhamdülillah." Murad Halife ismindeki imam, bir gün Şa'ban-ı Veli'yi ziyarete geldi. O sırada Şa'ban-ı Veli caminin bahçesinde talebeleriyle oturmuş sohbet ediyordu. Murad Halife, bir müddet onların yanına oturup sohbeti dinlemeye başladı. Dindedikçe, Şa'ban-ı Veli Hazretleri'nin büyüklüğünü anlıyordu. Bir ara Şa'ban-ı Veli'nin mübarek başını caminin kubbesi yüksekliğinde gördü. Hemen varıp, Şa'ban-ı Veli'nin dizinin dibine oturdu ve elini öpmeğe başladı. Talebelerden biri yavaşca; "Bu adam ne yapıyor? Durup dururken hocamızın elini öpüyor" deyince, yanındaki kalb gözü açılmış olan talebe de; "Eğer hocamızın mübarek başının Arş-ı alaya değdiğini görse, zevkten helak olurdu" dedi.
Şa'ban-ı Veli, zaman zaman şehrin kenarında bulunan bir ulu çınar ağacının yanına gider, ağacın kovuğu içine oturarak Allah-u Teâlâ'yı zikreder, mühlukları hakkında tefekkür ederdi. Bir gün, böyle ağacın kovuğunda tefekkür edip otururken, bazı kimseler gelip Şa'ban-ı Veli'yi çağırdılar. Tefekkür etmeyi bırakıp gelenlerle beraber şehre giderken, arkalarında bir gürültü koptu. Geriye döndüklerinde, koca çınar ağacının da peşlerinden geldiğini gördüler. Bunun üzerine Şa'ban-ı Veli; "Ey yaşlı çınar! Daha gelme, yerinde kal!" buyurunca, köklerini sürükleyerek gelen ağaç, olduğu yerde kaldı.
Ömer Füâdi isminde bir sevdiği anlattı: Teyzemin başı çok ağrıyordu. Bu baş ağrısı için gimedik doktor, içmedik ilaç bırakmadık. Kimden ne ilaç duyarsak onu deniyorduk. Fakat netice hiç değişmiyordu. Bir gün Şa'ban-ı Veli'ye gittik, durumu anlattıktan sonra dua istedik. "Kur'an-ı kerimin her harfinde bin derde bin deva vardır. Ondan şifa aramayan şifaya kavuşamaz" buyurdu ve bir Fatiha-i şerife okudu. Oradan ayrıldık, eve gelirken teyzeme ağrısını sorduğumda; "Elhamdülillah hiçbir ağrı ve sızı kalmadı" diyerek Şa'ban-ı Veli'ye dua etti.
Şa'ban-ı Veli, 1568 (H.976) senesinde hastalandı. Hastalığının son günlerinde talebelerini başına toplayarak, ayrı ayrı nasihatlerde bulundu. Herbiriyle vedalaştı. Helallaşı. Son nefesinde Kelime-i şehadet getirerek vefat eyledi. Kastamonu'nun Hisaraltı civarındaki türbesine defneldildi. Vefatı için şu mısrayı tarih düşürdüler:
"Eyledi Şa'ban-ı Efendi azm-ı dildar-ı can!"
Türbesindeki kitabede de şu beyt yazılıdır:
"Sarıl gel, dameni ihsanına sen Şa'ban-ı Veli'nin, Harabından geçip ma'mûr-u-âbâd olmak istersen."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.