Seyyid Hârun Velî Hz.
Hârun Velî, etrafın güzelliklerini seyrederken, keşif hâli tecellî etti. Şehri meydana getiren bütün mahallelerin yerlerini şöyle gördü: "Kıble tarafında ulu kapı vardı. İçinde bir mescid görünüyordu. Orada Peygamber Efendimizin mübârek rûhâniyeti ve Eshâb-ı güzîn oturmuştu. Kuzey tarafında kapı ve mescid vardı. Burada da bütün peygamberlerin rûhâniyetleri ve Hızır aleyhisselâm bulunuyordu. Batı tarafındaki kapıdaki mescidde ise, dedeleri ve evliyâ-ı kirâm bulunuyordu. Bütün bunları gören Hârun Velî yakın dostlarını yanına çağırarak onlarla iştişâre etti ve hemen şehrin kurulmasını istedi. Dostları, "Ey efendimiz! İnşâallah Allah-û Teâlâ kolaylık verir. Fakat bunun için ustalar, işçiler, kireç, taş gerekli. Bunca hizmetler nasıl görülebilir?" dediler. O da; "Kalkınız gidip, yapacağım bu yer için lâzım olan taş ve ağaçların yerini görelim" dedi. Hârun Velî'nin geldiğini duyan pekçok Müslüman ve gayr-i müslim oraya gelmişlerdi. Onlarda beraber bu dağın eteğine gittiler. Bir su akıyordu. Suyun kenarında inşâatta kullanılabilecek ağaçlar, pınarın başında ise eski bir yerleşim merkezinin taşları bulunuyordu. Hârun Velî, Allah-û Teâlâ'ya: "Yâ ilahi! Senden bu taşların bir kısmının bizimle gelmesini umarım" diye duâ etti. Daha sonra, taşlara yönelerek; "Allah-û Teâlâ'nın izni ile kalkın" dedi. Taşlar kalkarak Hârun Velî'nin önünde koyun sürüsü gibi giderek, istenilen yere geldiler. Bu manzara karşısında birçok gayr-i müslim, Müslüman oldu. Müslümanların ise, Allah-û Teâlâ'ya teslimiyetleri fazlalaştı. Bu durumu duyan bölge halkı, akın akın O'na gelmeye başladı. Hârun Velî gelen halka: "Ey cemâat! Biliyorsunuz ki, biz bir hayır işe başlayacağız. İnşâallah kurmakla vazîfelendirildiğimiz bu şehir, son zamanlarda çok faydalı olacak. Bilhassa sonradan gelenlere çok menfaatli olsa gerektir. Fakat şakî ve din bilgisinden mahrum olanların âkıbeti kötütür" buyurdu. Allah-û Teâlâ'nın yardımıyla halka büyük bir zevk ve çoşkunluk geldi. Ustalar, marangozlar, demirciler, arabacılar ve işçilerin hepsi hizmete hazır olup, Hârun Velî'nin emir ve işâretini bekliyorlardı. Hârun Velî önce Ulukapı, Pazar kapısı ve Evliyâ kapısının yapılmasını emretti. Ulu kapının yapımına Akça Baba, Pazar kapısının yapımına Nasipli Baba, Evliya kapısının yapımına da Haydar Baba nezâret ediyordu. Halk canla başla kırk gün çalıştıktan sonra, Hârun Velî bir müddet inşâata birkaç gün ara verildi. Hârun Velî yapılan kalenin etrafını gezdi. Daha sonra inşâta tekrar başlanıldı. Kale burçları ber hayli yüksekdiği sırada kaldırılamayan taşlar için Hârun Velî'den yardım istiyorlardı. O da; "Ey taş! kalk!" deyince taş kalkıp istenilen yere konardı. Çalışanlardan herhangi birinin bir yeri taş ve kireçten yara alsa veya incindiğinde Hârun Velî orayı sıvazlayınca, Allah-û Teâlâ&nın izni ile iyi olurdu.
Hârun Velî, etrafın güzelliklerini seyrederken, keşif hâli tecellî etti. Şehri meydana getiren bütün mahallelerin yerlerini şöyle gördü: "Kıble tarafında ulu kapı vardı. İçinde bir mescid görünüyordu. Orada Peygamber Efendimizin mübârek rûhâniyeti ve Eshâb-ı güzîn oturmuştu. Kuzey tarafında kapı ve mescid vardı. Burada da bütün peygamberlerin rûhâniyetleri ve Hızır aleyhisselâm bulunuyordu. Batı tarafındaki kapıdaki mescidde ise, dedeleri ve evliyâ-ı kirâm bulunuyordu. Bütün bunları gören Hârun Velî yakın dostlarını yanına çağırarak onlarla iştişâre etti ve hemen şehrin kurulmasını istedi. Dostları, "Ey efendimiz! İnşâallah Allah-û Teâlâ kolaylık verir. Fakat bunun için ustalar, işçiler, kireç, taş gerekli. Bunca hizmetler nasıl görülebilir?" dediler. O da; "Kalkınız gidip, yapacağım bu yer için lâzım olan taş ve ağaçların yerini görelim" dedi. Hârun Velî'nin geldiğini duyan pekçok Müslüman ve gayr-i müslim oraya gelmişlerdi. Onlarda beraber bu dağın eteğine gittiler. Bir su akıyordu. Suyun kenarında inşâatta kullanılabilecek ağaçlar, pınarın başında ise eski bir yerleşim merkezinin taşları bulunuyordu. Hârun Velî, Allah-û Teâlâ'ya: "Yâ ilahi! Senden bu taşların bir kısmının bizimle gelmesini umarım" diye duâ etti. Daha sonra, taşlara yönelerek; "Allah-û Teâlâ'nın izni ile kalkın" dedi. Taşlar kalkarak Hârun Velî'nin önünde koyun sürüsü gibi giderek, istenilen yere geldiler. Bu manzara karşısında birçok gayr-i müslim, Müslüman oldu. Müslümanların ise, Allah-û Teâlâ'ya teslimiyetleri fazlalaştı. Bu durumu duyan bölge halkı, akın akın O'na gelmeye başladı. Hârun Velî gelen halka: "Ey cemâat! Biliyorsunuz ki, biz bir hayır işe başlayacağız. İnşâallah kurmakla vazîfelendirildiğimiz bu şehir, son zamanlarda çok faydalı olacak. Bilhassa sonradan gelenlere çok menfaatli olsa gerektir. Fakat şakî ve din bilgisinden mahrum olanların âkıbeti kötütür" buyurdu. Allah-û Teâlâ'nın yardımıyla halka büyük bir zevk ve çoşkunluk geldi. Ustalar, marangozlar, demirciler, arabacılar ve işçilerin hepsi hizmete hazır olup, Hârun Velî'nin emir ve işâretini bekliyorlardı. Hârun Velî önce Ulukapı, Pazar kapısı ve Evliyâ kapısının yapılmasını emretti. Ulu kapının yapımına Akça Baba, Pazar kapısının yapımına Nasipli Baba, Evliya kapısının yapımına da Haydar Baba nezâret ediyordu. Halk canla başla kırk gün çalıştıktan sonra, Hârun Velî bir müddet inşâata birkaç gün ara verildi. Hârun Velî yapılan kalenin etrafını gezdi. Daha sonra inşâta tekrar başlanıldı. Kale burçları ber hayli yüksekdiği sırada kaldırılamayan taşlar için Hârun Velî'den yardım istiyorlardı. O da; "Ey taş! kalk!" deyince taş kalkıp istenilen yere konardı. Çalışanlardan herhangi birinin bir yeri taş ve kireçten yara alsa veya incindiğinde Hârun Velî orayı sıvazlayınca, Allah-û Teâlâ&nın izni ile iyi olurdu.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.