Mûsâ Kâzım Hz.
Muhammed bin Abdullah el Bekrî anlatıyor: "Borç istemek için Medîne-i Münevvereye gelmiştim. Bana bu hususta yardımcı olabilecek bir kişiyi çok aradım fakat bulamadım. En sonunda yorulup, kendi kendime: Ebü'l Hasan Mûsâ bin Câfer'e gitsem, durumumu ona anlatsam, iyi olur. Belki bir şeyler elde ederim" diye düşündüm. Kararımı verip, Negamâ denilen yerdeki bahçesinde onu buldum. Beni görünce küçük bir hizmetçisi ile yanıma geldi. Elinde bir kalbur, kalburun içinde hurma vardı. O ve ben hurmadan yedik. Sonra bana bir ihtiyacım olup olmadığını sordu. Ona durumumu olduğu gibi anlattım. Bunun üzerine içeri girdi. Az sonra yanıma geldi. Hizmetçisine sen git dedi. Elini elime uzattı. Bana içinde üç yüz dinâr olan bir kese verdi ve kalkıp gitti. Sonra bineğime binip, oradan ayrıldım."
Mûsâ Kâzım Hazretleri çok cömert idi. Birisi ona devamlı içerisinde dinâr bulunan keseler gönderiyordu. Bu keselerin içerisinde, bazan üç yüz, bazan dört yüz, bazan iki yüz dinâr bulunuyordu. Mûsâ Kâzım Hazretleri eline geçen bu dinâr keselerini yanında biriktirmez, onları Medîne-i Münevvere fakirlerine dağıtırdı.
Kızkardeşi onu şöyle anlatır: "O yatsı namazını kıldığı zaman, Allah-u Teâlâ'ya hamd eder ve duâ eder, bu hali gece bitinceye kadar devam ederdi. Gece bitince, tekrar kalkar,sabah namazını kılardı. Sonra, bir miktar, zikir ile, Allah-u Teâlâ'yı anmakla meşgul olur, bu durumu güneş doğuncaya kadar devam ederdi. Sonra, kuşluk vaktine kadar oturur. Daha sonra hazırlanır, dişlerini misvaklar, zeval öncesine kadar uyurdu. Uykudan uyanınca, abdest alır, ikindiye kadar namaz kılar, namazı bitirince, kıbleye doğru dönerek, akşam namazına kadar Allah-u Teâlâ'yı zikrederdi. Sonra tekrar, akşam ile yatsı arası namaz kılardı. Bu onun hergünkü adeti idi."
Muhammed bin Abdullah el Bekrî anlatıyor: "Borç istemek için Medîne-i Münevvereye gelmiştim. Bana bu hususta yardımcı olabilecek bir kişiyi çok aradım fakat bulamadım. En sonunda yorulup, kendi kendime: Ebü'l Hasan Mûsâ bin Câfer'e gitsem, durumumu ona anlatsam, iyi olur. Belki bir şeyler elde ederim" diye düşündüm. Kararımı verip, Negamâ denilen yerdeki bahçesinde onu buldum. Beni görünce küçük bir hizmetçisi ile yanıma geldi. Elinde bir kalbur, kalburun içinde hurma vardı. O ve ben hurmadan yedik. Sonra bana bir ihtiyacım olup olmadığını sordu. Ona durumumu olduğu gibi anlattım. Bunun üzerine içeri girdi. Az sonra yanıma geldi. Hizmetçisine sen git dedi. Elini elime uzattı. Bana içinde üç yüz dinâr olan bir kese verdi ve kalkıp gitti. Sonra bineğime binip, oradan ayrıldım."
Mûsâ Kâzım Hazretleri çok cömert idi. Birisi ona devamlı içerisinde dinâr bulunan keseler gönderiyordu. Bu keselerin içerisinde, bazan üç yüz, bazan dört yüz, bazan iki yüz dinâr bulunuyordu. Mûsâ Kâzım Hazretleri eline geçen bu dinâr keselerini yanında biriktirmez, onları Medîne-i Münevvere fakirlerine dağıtırdı.
Kızkardeşi onu şöyle anlatır: "O yatsı namazını kıldığı zaman, Allah-u Teâlâ'ya hamd eder ve duâ eder, bu hali gece bitinceye kadar devam ederdi. Gece bitince, tekrar kalkar,sabah namazını kılardı. Sonra, bir miktar, zikir ile, Allah-u Teâlâ'yı anmakla meşgul olur, bu durumu güneş doğuncaya kadar devam ederdi. Sonra, kuşluk vaktine kadar oturur. Daha sonra hazırlanır, dişlerini misvaklar, zeval öncesine kadar uyurdu. Uykudan uyanınca, abdest alır, ikindiye kadar namaz kılar, namazı bitirince, kıbleye doğru dönerek, akşam namazına kadar Allah-u Teâlâ'yı zikrederdi. Sonra tekrar, akşam ile yatsı arası namaz kılardı. Bu onun hergünkü adeti idi."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.