Muînüddîn-i Çeşti
Yine buyurdu ki; "Rabb'ini tanıyıp seven kimse, her an O'nun aşkıyla kendinden geçer. Ancak Allah-u Teâlâ'nın zikri ile ayakta durur ve yürüyebilir. Çünkü o, Allah-u Teâlâ'nın azameti karşısında kendini unutmuş, kaybetmiştir".
Hâce Muînüddîn-i Çeştî Hazretleri, vefatından kırk gün evvel, Dehli'de bulunan talebesi Hâce Kutbüddîn'in acilen Ecmir'e gelmesini istedi. Bu haber Hâce Kutbüddîn'e ulaşır ulaşmaz hemen yola çıktı. Ecmir'e geldi. Bir gün talebelerine; "Ey dervişler! Biliniz ki ben bir müddet sonra bu dünyadan ayrılırım" buyurdu. Bu söz talebelerine ve kendisini tanıyıp sevenlerin üzerine bir üzüntü bulutu gibi çöküverdi. Yanında bulunan ve yazıcılık hizmetini gören Ali Senceri'ye, Hâce Kutbüddin-i Bahtiyar Kâkî'nin, Dehli'ye gitmesini emreden bir ferman yazdırdı. "Onu, vekil tayin ettim. Bizim Çeştî hâcegânının (Çeştiyye yolu büyüklerinin) mukaddes emanetlerini (bunlara mahsus olan bazı eşyayı) ona verdim" buyurdu ve Hâce Kutbüddîn'e hitaben; "Senin yerin Dehli'dir" buyurdu. Hâce Kutbüddîn Hazretleri bundan sonrasını şöyle anlatıyor: "Dehli'ye gitmek üzere Ecmir'den ayrılacağım zaman hocamın huzuruna çıktım. Küllahını başıma koydu. Mübarek elleriyle sarığı sardı. Sonra, hocası Osman Hârûnî'nin asasını, kendi okuduğu Kur'an-ı Kerimi, seccadesini, nalınlarını verdi ve; "Bunlar, bana hocam Hâce Osman Hârûnî tarafından emanet edilen ve Çeştiyye büyüklerinin elden ele devrederek bize ulaştırdıkları mukaddes emanetlerdir. Şimdi bunları sana veriyorum. Bunlara layık olduğunu, senden önce bu emanetleri taşıyanların yaptıkları gibi güzel hizmet ederek ispat etmelisin. Eğer bunlara layık olmazsan, ben, bu emanetleri layık olmayan birine teslim ettiğim için kıyamet günü Allah-u Teâlâ'nın, Resûlullah'ın ve bu emaneti bizlere ulaştıran mübarek büyüklerimizin huzurunda mahcub olurum" buyurdu.
Yine buyurdu ki; "Rabb'ini tanıyıp seven kimse, her an O'nun aşkıyla kendinden geçer. Ancak Allah-u Teâlâ'nın zikri ile ayakta durur ve yürüyebilir. Çünkü o, Allah-u Teâlâ'nın azameti karşısında kendini unutmuş, kaybetmiştir".
Hâce Muînüddîn-i Çeştî Hazretleri, vefatından kırk gün evvel, Dehli'de bulunan talebesi Hâce Kutbüddîn'in acilen Ecmir'e gelmesini istedi. Bu haber Hâce Kutbüddîn'e ulaşır ulaşmaz hemen yola çıktı. Ecmir'e geldi. Bir gün talebelerine; "Ey dervişler! Biliniz ki ben bir müddet sonra bu dünyadan ayrılırım" buyurdu. Bu söz talebelerine ve kendisini tanıyıp sevenlerin üzerine bir üzüntü bulutu gibi çöküverdi. Yanında bulunan ve yazıcılık hizmetini gören Ali Senceri'ye, Hâce Kutbüddin-i Bahtiyar Kâkî'nin, Dehli'ye gitmesini emreden bir ferman yazdırdı. "Onu, vekil tayin ettim. Bizim Çeştî hâcegânının (Çeştiyye yolu büyüklerinin) mukaddes emanetlerini (bunlara mahsus olan bazı eşyayı) ona verdim" buyurdu ve Hâce Kutbüddîn'e hitaben; "Senin yerin Dehli'dir" buyurdu. Hâce Kutbüddîn Hazretleri bundan sonrasını şöyle anlatıyor: "Dehli'ye gitmek üzere Ecmir'den ayrılacağım zaman hocamın huzuruna çıktım. Küllahını başıma koydu. Mübarek elleriyle sarığı sardı. Sonra, hocası Osman Hârûnî'nin asasını, kendi okuduğu Kur'an-ı Kerimi, seccadesini, nalınlarını verdi ve; "Bunlar, bana hocam Hâce Osman Hârûnî tarafından emanet edilen ve Çeştiyye büyüklerinin elden ele devrederek bize ulaştırdıkları mukaddes emanetlerdir. Şimdi bunları sana veriyorum. Bunlara layık olduğunu, senden önce bu emanetleri taşıyanların yaptıkları gibi güzel hizmet ederek ispat etmelisin. Eğer bunlara layık olmazsan, ben, bu emanetleri layık olmayan birine teslim ettiğim için kıyamet günü Allah-u Teâlâ'nın, Resûlullah'ın ve bu emaneti bizlere ulaştıran mübarek büyüklerimizin huzurunda mahcub olurum" buyurdu.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.