Kutbüddin-i Bahtiyar Kâki Hz.Sultan Hazret-i Hâce'nin nasihatlerinden, sohbetlerinden feyiz ve bereketlerinden çok istifade edip, bu yolda çok ilerlemiş idi. Ahalisinden hiçbir kimseye zulüm ve haksızlık edilmezdi. Sultan bir gün Hâce Kutbüddîn Hazretlerinin yanına geldi. Eteklerini tuttu. Hâce Hazretleri ona bakıp, aklından geçenleri söylemesini istedi. Sultan şöyle anlattı: "Allah-ü Teala bana bir saltanat ihsan eyledi. Elbette ki kıyamet günü bana bu ağır yükün hesabını soracak. O zor günde sizin beni terk etmemeniz için yalvarıyorum." O da bunu kabûl etti.
Bir gün, sarayın mâliye işlerinden mesul olan vezir İftiharüddin Aybek gelerek, bâzı köylerin gelirlerini kendilerine tahsis etmek istediklerini, bu gelirleri kendisinin ve talebelerinin ihtiyaçları için sarf edebileceğini, istediği gibi kullanabileceğini bildiren bir ferman hazırladıklarını, bunu lütfen kabul etmesini rica etti. Hâce Hazretleri, İftihârüddin'e yanına yaklaşmasını söyledi. Yaklaşınca, üzerine oturmakta olduğu seccadesinin bir köşesini kaldırarak; "Ne görüyorsun? Bak bakalım." buyurdu. Vezir, orada büyük bir hazine nehrinin akmakta olduğunu görerek gözleri kamaştı. Hayretler içinde kalmıştı. Hâce Kutbüddîn; "Biz buna bile iltifat etmiyorken, sizin birkaç köyünüzün, birkaç kuruşluk gelirine mi iltifat edelim? Onu mu kabul edelim? Şimdi gidiniz! Bir daha da böyle bir teklif ile dervişlerin huzuruna çıkmayınız!" buyurdu. Vezir mahcûb bir şekilde; "Peki efendim" diyerek ayrıldı.
Hâce Kutbüddîn-i Bahtiyar Hazretler'i, devamlı ibadet eder, bir ân Allah-ü Teala'dan gafil olmazdı. Devamlı namaz kılardı. Her gece, Resûlullah Efendimize üç bin salevât-ı şerifte okurdu. Zamanın sultanı, dahil, birçok kimse, kendisine her türlü maddi imkanı sağlamak için sadece işaretini bekledikleri halde, Hâce Hazretleir fakirlik içinde yaşamayı tercih ederdi. Bir şey veren olursa, onunla iktifa ederlerdi. Zor durumda kalınca, hanımı, komşuları olan bakkalın hanımından borç ister, bununla yiyecek birşeyler alırdı.
Bir gün bakkalın hanımı, Hâce Hazretlerinin hanımına; "Eğer ben sana borç vermeyecek olsam, sen ve evinizde bulunanlar açlıktan ölürsünüz" diyerek övündü. Başka bazı kadınlardan da buna benzer sözler işiten mübarek hatun dayanamayıp, durum Hâce Hazretleri'ne arz etti. O da üzüldü. Kendi hallerine değil, insanların dünyalık için bir Müslüman kardeşini nasıl üzebildiğine ve olmadık sözleri nasıl söyleyebildiklerine üzülüyordu. Hanımına, başkalarından birşey istememesini, yiyecek bir şeye ihtiyacı olunca, (odanın bir köşesine işaret ederek) Besmele-i Şerife söyleyerek oraya gitmesini, orada ihtiyacı kadar (elma, armut kurusu) bulacağını, onu alarak açlıklarını gidermelerini emretti. Hanımı; "Peki efendim" diyerek bildirilen şekilde yaptı. Kendisin komşu kadınlara mahcub olmaktan kurtardığı için Allah-ü Teala'ya şükrediyor, buna sebeb olan efendisine de çok teşekkür ediyordu. Hâce hazretlerinin isminde bulunan hazretlerinin isminde bulunan "kaki" ilavesi, bu hadiseye nisbetle söylenmiştir.
Hâce Kutbüddîn, çok cömert ve eli açık bir zattı. Kendisini tanıyan ve seven varlıklı kimseler tarafından dergahına gönderilen yiyecek ve giyecek gibi ihtiyaç maddelerini, ihtiyacı olanlara dağıtırdı. Kendisi bol bol kullanmak imkânına sahib olduğu halde, sıkıntı ve fakirlik içinde yaşamayı sever, başkalarını kendisine tercih ederdi. Gelenleri ikrâm ve ihsan da bulunmaya o kadar ehemniyet verirdi ki, mutfakta hiçbir şey bulunmadığı zamanlar, ziyarete gelenlere hiç olmazsa su dağıtılmasını hizmetçilere emrederdi. İsteseydi fevkalade bolluk ve gösteriş ile yaşardı. Fakat böyle fakir olmak, kendisine daha çok sevimliydi ve bu sıkıntılara sabretmek, manevi nimetlerin gelmesine, bu yolda yükselmeye vesile oluyordu. Hâce Hazretleri de fakr (yokluk) ve sıkıntı yolunu tercih ediyor, diğer taraftan manevi olarak daha çok şeyler kazanıyordu. Kanâat ediyor, halinden asla şikayetçi olmuyordu.
Bir gün, sarayın mâliye işlerinden mesul olan vezir İftiharüddin Aybek gelerek, bâzı köylerin gelirlerini kendilerine tahsis etmek istediklerini, bu gelirleri kendisinin ve talebelerinin ihtiyaçları için sarf edebileceğini, istediği gibi kullanabileceğini bildiren bir ferman hazırladıklarını, bunu lütfen kabul etmesini rica etti. Hâce Hazretleri, İftihârüddin'e yanına yaklaşmasını söyledi. Yaklaşınca, üzerine oturmakta olduğu seccadesinin bir köşesini kaldırarak; "Ne görüyorsun? Bak bakalım." buyurdu. Vezir, orada büyük bir hazine nehrinin akmakta olduğunu görerek gözleri kamaştı. Hayretler içinde kalmıştı. Hâce Kutbüddîn; "Biz buna bile iltifat etmiyorken, sizin birkaç köyünüzün, birkaç kuruşluk gelirine mi iltifat edelim? Onu mu kabul edelim? Şimdi gidiniz! Bir daha da böyle bir teklif ile dervişlerin huzuruna çıkmayınız!" buyurdu. Vezir mahcûb bir şekilde; "Peki efendim" diyerek ayrıldı.
Hâce Kutbüddîn-i Bahtiyar Hazretler'i, devamlı ibadet eder, bir ân Allah-ü Teala'dan gafil olmazdı. Devamlı namaz kılardı. Her gece, Resûlullah Efendimize üç bin salevât-ı şerifte okurdu. Zamanın sultanı, dahil, birçok kimse, kendisine her türlü maddi imkanı sağlamak için sadece işaretini bekledikleri halde, Hâce Hazretleir fakirlik içinde yaşamayı tercih ederdi. Bir şey veren olursa, onunla iktifa ederlerdi. Zor durumda kalınca, hanımı, komşuları olan bakkalın hanımından borç ister, bununla yiyecek birşeyler alırdı.
Bir gün bakkalın hanımı, Hâce Hazretlerinin hanımına; "Eğer ben sana borç vermeyecek olsam, sen ve evinizde bulunanlar açlıktan ölürsünüz" diyerek övündü. Başka bazı kadınlardan da buna benzer sözler işiten mübarek hatun dayanamayıp, durum Hâce Hazretleri'ne arz etti. O da üzüldü. Kendi hallerine değil, insanların dünyalık için bir Müslüman kardeşini nasıl üzebildiğine ve olmadık sözleri nasıl söyleyebildiklerine üzülüyordu. Hanımına, başkalarından birşey istememesini, yiyecek bir şeye ihtiyacı olunca, (odanın bir köşesine işaret ederek) Besmele-i Şerife söyleyerek oraya gitmesini, orada ihtiyacı kadar (elma, armut kurusu) bulacağını, onu alarak açlıklarını gidermelerini emretti. Hanımı; "Peki efendim" diyerek bildirilen şekilde yaptı. Kendisin komşu kadınlara mahcub olmaktan kurtardığı için Allah-ü Teala'ya şükrediyor, buna sebeb olan efendisine de çok teşekkür ediyordu. Hâce hazretlerinin isminde bulunan hazretlerinin isminde bulunan "kaki" ilavesi, bu hadiseye nisbetle söylenmiştir.
Hâce Kutbüddîn, çok cömert ve eli açık bir zattı. Kendisini tanıyan ve seven varlıklı kimseler tarafından dergahına gönderilen yiyecek ve giyecek gibi ihtiyaç maddelerini, ihtiyacı olanlara dağıtırdı. Kendisi bol bol kullanmak imkânına sahib olduğu halde, sıkıntı ve fakirlik içinde yaşamayı sever, başkalarını kendisine tercih ederdi. Gelenleri ikrâm ve ihsan da bulunmaya o kadar ehemniyet verirdi ki, mutfakta hiçbir şey bulunmadığı zamanlar, ziyarete gelenlere hiç olmazsa su dağıtılmasını hizmetçilere emrederdi. İsteseydi fevkalade bolluk ve gösteriş ile yaşardı. Fakat böyle fakir olmak, kendisine daha çok sevimliydi ve bu sıkıntılara sabretmek, manevi nimetlerin gelmesine, bu yolda yükselmeye vesile oluyordu. Hâce Hazretleri de fakr (yokluk) ve sıkıntı yolunu tercih ediyor, diğer taraftan manevi olarak daha çok şeyler kazanıyordu. Kanâat ediyor, halinden asla şikayetçi olmuyordu.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.