Osmanlı'nın parçalanıp çökertilmesi sonucu, Türk inisiyatifi dünya üzerinden çekiliverdi. Dünyanın dengesi altüst oldu, mertlik bozuldu, adalet gitti. Sınırları cetvelle çizilmiş bağımsız devletçikler türedi. Fakat açılan yeni ve büyük alanda İngiltere, Rusya ve geçen yüzyılın ikinci yarısından itibaren ABD devreye girdi. Şartlar İngiltere'yi içine doğru büzdü. ABD öne çıktı ve dünya adeta ABD-Rusya ekseninde çift kutuplu tahterevalliye döndü. Ancak Sovyetlerin beklenmedik biçimde dağılmasıyla birlikte oluşan sosyo-psikolojik ortam adeta ABD'yi, orkestra şefliğini taşıdı.
Dünya bu süreçten geçerken Afrika'dan Asya'ya pekçok coğrafya, daha önce hiç tanık olmadığı sömürge ve sülük yöntemlerine tabi tutuldu. Her türlü sömürme yönteminin uygulandığı bu modern zamanlar, özellikle Türk inisiyatifinin tarihi ve kültürel köklerle temellendiği Asya-Ortadoğu bölgesini tam bir "kaos coğrafyası"na çevirdi. Yıllarca varını-yoğunu seferber ederek Osmanlı'nın viran olmuş hanesinde ayağa kalkan bağımsız Türkiye'nin ilk dönemde etrafına el uzatması son derece güç ve imkansızdı. Zira bütün bir dünya üzerine çullanmıştı.
Ancak geçen süre her bakımdan güçlü bir Türkiye için yeterli imkan ve kaynak hazırladı. Buna rağmen, yoğunlaşan ve kimi alanlarda öze kadar inmeyi başaran global manevralar, adeta geleceğe ve tüm dünyaya yönelik olması gerekenler bir yana bölgemize dönük idealleri bile söndürmeyi başardı.
Bu idealsizlik, sadece ülkede örtülü mandacıların türemesini hızlandırmadı; global kaosa kapı araladı. Aynı zamanda etrafımızı kuşatan global kaos, Misak-i Milli sınırlarımız içindeki bağımsızlık ve bütünlüğümüzü bile birinci derecede tehdit eder hale geldi.
Coğrafyamız global güçlerin cirit alanına döndü. Evet, yeni dünya düzeninin şef ve yardımcıları, sıcak savaş yöntemlerinin yüklü maliyetini farkettiler. ABD için Vietnam ve Irak, Rusya için de Taliban öncesi Afganistan tam bir tecrübe oldu. Ancak bu tecrübe, her bölgede global silahşörlerin yerine ölecek kendi içinden üçüncü sınıf vatandaşların bulunması ve yetiştirilmesi yöntemine itti.
Bu yöntem, hem maliyet bakımından daha uygun, hem de yapılacak global müdahalelerin neticesi bakımından daha verimli olduğu ortaya çıktı. Bu yöntem içten çökertme veya içten teslim alma olarak da görülebilir.
Nitekim, ABD'nin Afganistan'da burnu bile kanamadan istediği düzeneği oluşturması bu bakımdan son derece manidardır.
İşin ilginç yanı, biraz derinlemesine gözlemlendiğinde coğrafyamızdaki koasun argümanları olan problemli alanlarda da benzer yöntemin ipuçlarına rastlamak mümkündür. Filistin'deki iç kanamalar, KKTC'deki Türk aleyhtarı gösteriler, Irak'taki muhalefete sağlanan yardım ve lojistik destekler, global güçlerin yeni yönteminin ipuçları olmaları bakımından dikkatle tahlile değerdir.
İster AB adına, ister ABD adına, ister küreselleşme namına, ister IMF adına veya ister insan hakları adına olsun; bugün Türkiye'mizin sosyal, siyasal, ekonomik, hukuki ve kültürel bağımsızlığına ve vatanımızın bölünmez bütünlüğüne dadananları da bu çerçevede ele almak kaçınılmaz görülmektedir. Zira bu gidişatın sonu çok vahimdir.
Maalesef bugün Bağımsız Türkiye Partisi kadroları dışında bu gidişatı görenin olmaması bir yana; bir kısım aydın, politikacı ve çeşitli sahalardaki seçkinlerimiz, globalizmin yani bir başka deyişle bu yeni sömürge yönteminin içteki sözcüleri ve gözcüleri olmakla iftihar eder noktaya gelmişlerdir. Türkiye buna dur diyemezse; Arjantin'e, Afganistan'a, Filistin'e, Irak'a veya bir başkasına değil, kendine ağlasın.
Dünya bu süreçten geçerken Afrika'dan Asya'ya pekçok coğrafya, daha önce hiç tanık olmadığı sömürge ve sülük yöntemlerine tabi tutuldu. Her türlü sömürme yönteminin uygulandığı bu modern zamanlar, özellikle Türk inisiyatifinin tarihi ve kültürel köklerle temellendiği Asya-Ortadoğu bölgesini tam bir "kaos coğrafyası"na çevirdi. Yıllarca varını-yoğunu seferber ederek Osmanlı'nın viran olmuş hanesinde ayağa kalkan bağımsız Türkiye'nin ilk dönemde etrafına el uzatması son derece güç ve imkansızdı. Zira bütün bir dünya üzerine çullanmıştı.
Ancak geçen süre her bakımdan güçlü bir Türkiye için yeterli imkan ve kaynak hazırladı. Buna rağmen, yoğunlaşan ve kimi alanlarda öze kadar inmeyi başaran global manevralar, adeta geleceğe ve tüm dünyaya yönelik olması gerekenler bir yana bölgemize dönük idealleri bile söndürmeyi başardı.
Bu idealsizlik, sadece ülkede örtülü mandacıların türemesini hızlandırmadı; global kaosa kapı araladı. Aynı zamanda etrafımızı kuşatan global kaos, Misak-i Milli sınırlarımız içindeki bağımsızlık ve bütünlüğümüzü bile birinci derecede tehdit eder hale geldi.
Coğrafyamız global güçlerin cirit alanına döndü. Evet, yeni dünya düzeninin şef ve yardımcıları, sıcak savaş yöntemlerinin yüklü maliyetini farkettiler. ABD için Vietnam ve Irak, Rusya için de Taliban öncesi Afganistan tam bir tecrübe oldu. Ancak bu tecrübe, her bölgede global silahşörlerin yerine ölecek kendi içinden üçüncü sınıf vatandaşların bulunması ve yetiştirilmesi yöntemine itti.
Bu yöntem, hem maliyet bakımından daha uygun, hem de yapılacak global müdahalelerin neticesi bakımından daha verimli olduğu ortaya çıktı. Bu yöntem içten çökertme veya içten teslim alma olarak da görülebilir.
Nitekim, ABD'nin Afganistan'da burnu bile kanamadan istediği düzeneği oluşturması bu bakımdan son derece manidardır.
İşin ilginç yanı, biraz derinlemesine gözlemlendiğinde coğrafyamızdaki koasun argümanları olan problemli alanlarda da benzer yöntemin ipuçlarına rastlamak mümkündür. Filistin'deki iç kanamalar, KKTC'deki Türk aleyhtarı gösteriler, Irak'taki muhalefete sağlanan yardım ve lojistik destekler, global güçlerin yeni yönteminin ipuçları olmaları bakımından dikkatle tahlile değerdir.
İster AB adına, ister ABD adına, ister küreselleşme namına, ister IMF adına veya ister insan hakları adına olsun; bugün Türkiye'mizin sosyal, siyasal, ekonomik, hukuki ve kültürel bağımsızlığına ve vatanımızın bölünmez bütünlüğüne dadananları da bu çerçevede ele almak kaçınılmaz görülmektedir. Zira bu gidişatın sonu çok vahimdir.
Maalesef bugün Bağımsız Türkiye Partisi kadroları dışında bu gidişatı görenin olmaması bir yana; bir kısım aydın, politikacı ve çeşitli sahalardaki seçkinlerimiz, globalizmin yani bir başka deyişle bu yeni sömürge yönteminin içteki sözcüleri ve gözcüleri olmakla iftihar eder noktaya gelmişlerdir. Türkiye buna dur diyemezse; Arjantin'e, Afganistan'a, Filistin'e, Irak'a veya bir başkasına değil, kendine ağlasın.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019




































































































