Özrü kabahatinden büyük diye söyler atalarımız. Bunu açıklamaya gerek yok ama örnek sayılamayacak kadar çok. Muhteşem 10 Haziranı hatırlamamak mümkün değildir. Katılmış olmanın mutluluğu ve huzuru yanında, katılamayanların üzüntüsü ve vicdani muhasebeleri son derece normaldir. Katılamayanların en yakında olacak mitinge gelmeleri, gelememeleri halinde televizyondan izlemeleri, üzüntülerini büyük oranda hafifletecektir. Vazifelerini yapmış olacaklardır. Söylemek durumundayım. Meltem TV. Mesaj TV. hariç diğerlerinden teferruatlı bilgi ve görüntü alamazsınız.. Genellikle hiç alamazsınız. Onlardan ancak gayri milli konularda ki haberleri, hangi ahlaksızın hangisiyle olduğunu, havuza düşen bir köpeğin veya başka bir yaratığın sudan çıkarılmasının tekrer, tekrar görüntülerini. Uydurma senaryoları, yani milli olmayan her şeyi görebilirsiniz. Kavgalı, dövüşlü, birlik ve beraberlik yansıtmayan bölücülük aşılayan izinsiz protestoları veya normal bir mitingin bu gayeye hizmet verecek kısımlarını görebilirsiniz. 10 Haziranda Ankara'da 20 Mayısta İstanbul'da, 7 Mayısta Trabzon'da pek çok muhabir, kameraman çılgınlar gibi çalıştılar. Neticede çıt sesi bile duyulmadı. Televizyonların kameramanları mitingi taramaktan yorgun düştüler de patronlarınca gösterecek bir kare bulunamadı.
Katılamayan ve katılanlara ilave Üçüncü sınıf kişiler ise KATILMAYANLARDIR. Bunların çoğunluğu, zaten elden çıkmış batı hayranı BÖN Türklerdir. Vatan millet bayrak dediğinizde BÖN, BÖN bakarlar, ne dediğinizi anlamazlığa gelirler. Bunlar için, bu şahlanışlar, bağımsızlık çabaları, Milli birlik beraberlik gibi kutsal kavramlar, manasız kalacaktır. Geriye kalan azınlığın bir kısmı ise batılılarca pohpohlanıp gene batılılarca milletimize yutturulan, bön Türkleri üretmek için özel olarak yetiştirilmiş ve programlanmış olan, MANGUTLARDIR. Maalesef her sınıf insan arasında bunlara rastlamak mümkündür. Geri kalanları ise hür iradeleri ile bu görevi yapan satılmışlardır. Bunlar bu işten menfaat temin edenlerdir. Evvelki gün gazetesinde yazdığı yazıda, Emin beyefendi, daha önce attığı iftiraların aslının olmadığını açıklarken, yani bir nevi özür dilerken bile tekrar iftiradan geri kalmamıştır. Böylece karakterini daha da açığa çıkarmıştır. Çünkü bir kere daha tükürdüğünü yalamak istemektedir. İsteyenin bir yüzü vermeyenin iki yüzü kara demişler. Kendisine kanunda yasaklanmış unvanla hitap edilen, sayın Prof. Dr. Haydar BAŞ'ın bunu kabulleneceğini düşünemiyorum. Adı Hürriyet olan bir gazetenin yazarının gazetesinin isminin neyi ifade ettiğini açıklama zamanı gelmiştir. Bu gazetenin sahiplerinin de yapması gereken, bu milletin hürriyetini kendisine gaye edinmiş olan vatan severlerin faaliyetlerini tenkit eden köşe yazarlarına yol vermektir. Aksi halde bu hürriyet ismi vatanı satma hürriyeti manasında olmaktadır. Buyurun sayın gazete sahipleri isminizi temizleme fırsatını kullanın. Millet de hakikati görsün.
Sayın Emin Çölaşan! Sözlerime, yani ATA sözlerine kulak veriniz, belki faydalı olur. Yıllardır sizin yazılarınızla, televizyondaki konuşmalarınızla, çeşitli seviyede bürokratlarla, devlet adamları ile uğraştığınızı biliyoruz. Bunların hemen, hemen çoğunluğu tabiri caiz ise maddeten değil ama manen çölleşmiş kimselerdi sizde bunlarla uğraşarak bu çölleri kolayca aştınız. İsminize layık oldunuz. Çölleri aşmanın en emin yolu, binek devenizin olması ve ona yol gösteren, tecrübeli bir eşeğin mevcut olmasıdır. Tek başına deve olunca kendinizin yön bulması gerekecektir. Siz de mecazi olarak medyaya binerek emin şekilde çölleri aştınız. Ama şimdi vahaya geldiniz. Karşınıza aldığınız şahıs uçsuz bucaksız çölde, VAHA gibidir. Vahaya paldır küldür giremezsiniz bunun bir adabı vardır. Girmenize müsaade edilse bile önce susuzluğunuzu gidermek, yavaş, yavaş sudan içmeniz gereklidir. Düşünmeden bütün suyu içmek için kendinizi suya atarsanız, yüzme de bilmiyorsanız, çok içip patlamadan önce, boyunuzu kat kat aşan vahada boğulursunuz. Öğleyse ya işin adabını öğreniniz ya da vahalara yanaşmayınız. Sizin çöllerdeki maceralarınızın seyri bizi ilgilendirmez orada herkesin bildiği çöl kanunları geçer. Ama vahayı gönlünüzce kullanamazsınız. Kurallara uymazsanız, oraya zorla girmeye asla gücünüz yetmez. Şimdiki gibi açıkta kalır çöllerde kaybolur gidersiniz.
Katılamayan ve katılanlara ilave Üçüncü sınıf kişiler ise KATILMAYANLARDIR. Bunların çoğunluğu, zaten elden çıkmış batı hayranı BÖN Türklerdir. Vatan millet bayrak dediğinizde BÖN, BÖN bakarlar, ne dediğinizi anlamazlığa gelirler. Bunlar için, bu şahlanışlar, bağımsızlık çabaları, Milli birlik beraberlik gibi kutsal kavramlar, manasız kalacaktır. Geriye kalan azınlığın bir kısmı ise batılılarca pohpohlanıp gene batılılarca milletimize yutturulan, bön Türkleri üretmek için özel olarak yetiştirilmiş ve programlanmış olan, MANGUTLARDIR. Maalesef her sınıf insan arasında bunlara rastlamak mümkündür. Geri kalanları ise hür iradeleri ile bu görevi yapan satılmışlardır. Bunlar bu işten menfaat temin edenlerdir. Evvelki gün gazetesinde yazdığı yazıda, Emin beyefendi, daha önce attığı iftiraların aslının olmadığını açıklarken, yani bir nevi özür dilerken bile tekrar iftiradan geri kalmamıştır. Böylece karakterini daha da açığa çıkarmıştır. Çünkü bir kere daha tükürdüğünü yalamak istemektedir. İsteyenin bir yüzü vermeyenin iki yüzü kara demişler. Kendisine kanunda yasaklanmış unvanla hitap edilen, sayın Prof. Dr. Haydar BAŞ'ın bunu kabulleneceğini düşünemiyorum. Adı Hürriyet olan bir gazetenin yazarının gazetesinin isminin neyi ifade ettiğini açıklama zamanı gelmiştir. Bu gazetenin sahiplerinin de yapması gereken, bu milletin hürriyetini kendisine gaye edinmiş olan vatan severlerin faaliyetlerini tenkit eden köşe yazarlarına yol vermektir. Aksi halde bu hürriyet ismi vatanı satma hürriyeti manasında olmaktadır. Buyurun sayın gazete sahipleri isminizi temizleme fırsatını kullanın. Millet de hakikati görsün.
Sayın Emin Çölaşan! Sözlerime, yani ATA sözlerine kulak veriniz, belki faydalı olur. Yıllardır sizin yazılarınızla, televizyondaki konuşmalarınızla, çeşitli seviyede bürokratlarla, devlet adamları ile uğraştığınızı biliyoruz. Bunların hemen, hemen çoğunluğu tabiri caiz ise maddeten değil ama manen çölleşmiş kimselerdi sizde bunlarla uğraşarak bu çölleri kolayca aştınız. İsminize layık oldunuz. Çölleri aşmanın en emin yolu, binek devenizin olması ve ona yol gösteren, tecrübeli bir eşeğin mevcut olmasıdır. Tek başına deve olunca kendinizin yön bulması gerekecektir. Siz de mecazi olarak medyaya binerek emin şekilde çölleri aştınız. Ama şimdi vahaya geldiniz. Karşınıza aldığınız şahıs uçsuz bucaksız çölde, VAHA gibidir. Vahaya paldır küldür giremezsiniz bunun bir adabı vardır. Girmenize müsaade edilse bile önce susuzluğunuzu gidermek, yavaş, yavaş sudan içmeniz gereklidir. Düşünmeden bütün suyu içmek için kendinizi suya atarsanız, yüzme de bilmiyorsanız, çok içip patlamadan önce, boyunuzu kat kat aşan vahada boğulursunuz. Öğleyse ya işin adabını öğreniniz ya da vahalara yanaşmayınız. Sizin çöllerdeki maceralarınızın seyri bizi ilgilendirmez orada herkesin bildiği çöl kanunları geçer. Ama vahayı gönlünüzce kullanamazsınız. Kurallara uymazsanız, oraya zorla girmeye asla gücünüz yetmez. Şimdiki gibi açıkta kalır çöllerde kaybolur gidersiniz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
A. Haydar Ata / diğer yazıları
- Çıldırmamak elde değil / 22.07.2001
- Herşey ne kadar da net / 13.07.2001
- Gaflet / 16.06.2001
- Artık kendimize gelmeliyiz / 09.06.2001
- Bekleyiş / 29.05.2001
- Benim anladığım tasarruf / 20.05.2001
- Herşey ne kadar da net / 13.07.2001
- Gaflet / 16.06.2001
- Artık kendimize gelmeliyiz / 09.06.2001
- Bekleyiş / 29.05.2001
- Benim anladığım tasarruf / 20.05.2001