Gençliğimiz Türk Milli Takımı'nın ve Türk takımlarının yurtdışındaki şerefli yenilgileri ile geçti, nadirdi bir takımımızın dikkati çeken başarıları.
90'larda Milli Takım ile başlayan yükseliş 2000'li yıllarda hemen hemen her kupada Türk takımlarının eskiye nazaran başarılı dönemlerine sahne oldu. Dünya Kupası üçüncülüğü bizi geleceğe dair umutlandırdı.
Sonra? Sonrası yok aslında. Bugüne baktığımızda futbolumuz yerlerde sürünüyor.
Herkesin dilinde BJK-GS maçı sonrası yine VAR.
Halbuki;
1- Futbolcu kalitesi düştü…
Zeki futbolcu az, nerede duracağını bile bilemiyor. Çevik, ücretinin hakkını veren futbolcu az, 60 dakika sonra yerlerde sürünüyor ya da 90 dakika koşuyormuş gibi görünüyor yani tasarruf modunda. Ahlaklı futbolcu da az. Hakemi kandırarak çıkar elde etmeye uğraşıyor. VAR'a oynuyor ve aslında zevkimizden de çalıyor, vaktimizden de.
2- Teknik direktör kalitesi düştü.
Oyunu okuyamıyor; ben izleyici olarak bile daha akılcı çözümler görebiliyor iken yıllarını işine adamış kişilerin oyun planına akıl ermiyor. Yenilmemek erdem sayılıyor. Öyle ya… 3 puan için risk alıp yenilmek de var, yenileceğine şerefli beraberlik alınan günler geri dönmüş.
3- Vizyonu olan kulüp yöneticileri azaldı.
Gerçekte kulübü ileriye taşımak gibi amacı olan yöneticiler azaldı. Varsa yoksa ligde bir şekilde yer alıp reklam/yayın gelirlerinden pay almak ve yönetici sıfatı ile yerini korumak. Turnusol testi: Kaç takımın gerçekten gençlere yönelik altyapı hizmeti var? Olan takımların kaç tanesi altyapıdan profesyonel lige geçiş kolaylığı sağlıyor ve destek veriyor?
4- Türkiye Futbol Federasyonu geleceğe yatırım yapmak istemedi.
Yayın gelirlerini havuzda toplamanın bir mantığı vardı ve var hala ama federasyon kulüplere sadece para sağlayarak futbolun gelişeceği gibi bir hatalı varsayımda bulundu. Sonuçta bu kulüplerin önünü açtı ama olumsuz yönde; Türk futbolunun önünü ise hiç açmadı.
Yayın gelirlerinin sınırsızca yabancı oyunculara ve göz önündeki Türk futbolculara da hesapsızca sunulmasını görmezden geldi. Hâlbuki yayın gelirlerini tek elden dağıtan federasyon, yayın gelirlerinin örneğin; %20'sinin altyapıya yönlendirilmesini şart koşabilir ve bunun için basit bir denetim mekanizması da oluşturabilirdi.
Bir futbol yazısı bu değil mi?
Aslında hayır. Biraz geniş bakarsanız kulüplerin yerine siyasi partileri koyarsanız cümlelerin çok da değişmediğini göreceksiniz.
Neden mi?
Biz buyuz.
Biz nasıl isek içimizden öne çıkanlar da öyledir ve nasıl isek öyle de yönetiliriz.
Biz nasıl isek içimizden öne çıkanlar da öyledir ve nasıl isek öyle de yönetiliriz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cem Kayalı / diğer yazıları
- Borsa İstanbul’da yeni düzenleme şart / 11.02.2021
- Borsa İstanbul’un küçük yatırımcıları / 06.01.2021
- Atı alan İngiltere sadece Üsküdar’ı geçmedi! / 05.01.2021
- Hemen barış, şimdi barış; savaşma barış! / 22.10.2020
- Buğdayda beklenmeyen düşüş / 31.08.2020
- Diyanet İşleri Başkanlığı çalışanlarına çağrı-III / 05.08.2020
- Türkiye, KKTC ve Doğu Akdeniz / 23.07.2020
- Tartus’u anlamadan Akdeniz’i anlamak / 12.07.2020
- Sadece ‘O’ bıkmadı! / 24.04.2020
- Kimdir Sayın Prof. Dr. Haydar Baş? / 17.04.2020
- Borsa İstanbul’un küçük yatırımcıları / 06.01.2021
- Atı alan İngiltere sadece Üsküdar’ı geçmedi! / 05.01.2021
- Hemen barış, şimdi barış; savaşma barış! / 22.10.2020
- Buğdayda beklenmeyen düşüş / 31.08.2020
- Diyanet İşleri Başkanlığı çalışanlarına çağrı-III / 05.08.2020
- Türkiye, KKTC ve Doğu Akdeniz / 23.07.2020
- Tartus’u anlamadan Akdeniz’i anlamak / 12.07.2020
- Sadece ‘O’ bıkmadı! / 24.04.2020
- Kimdir Sayın Prof. Dr. Haydar Baş? / 17.04.2020