Seçimlere 5 gün kaldı ama dikkat ederseniz hala bir seçim heyecanı yok.
Neden olsun ki, çözümün olmadığı yerde siyasilerde iştah yok, vatandaşta da umut?
Daha önceki seçimlerde en azından yalancı bir bahar estirilirdi, şimdi öyle bir ekonomik tablo var ki o da estirilemiyor. Taşıma suyu bitti, değirmen dönmüyor.
Dolar seçim haftasına 4,73 TL ile başladı, şimdilerde 4,72'ler seviyesinde devam ediyor. Halbuki Merkez Bankası, küresel fonların talebiyle iki kez faiz artırımına giderek faizleri yüzde 17,75 seviyesine yükseltmişti.
Her türlü masabaşı numarasına rağmen enflasyon rekor kırmaya devam ediyor, işsizlik tek haneye düşmüyor. Yani mızrak çuvala sığmıyor.
Her ne kadar Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek topu Amerika'ya atmaya çalışsa da, hiçbir ülke Türkiye kadar bu dış dalgadan etkilenmiyor.
ABD hapşırıyor, Türkiye zattüreye tutuluyor.
Cari açık aldı başını gitti. Nisan'da cari açık 5 milyar 426 milyon dolar oldu. 12 aylık açık ise 57 milyar olara yükseldi. Bu yıl Ocak-Nisan döneminde cari açığımız 21 milyar 799 milyon dolar olarak gerçekleşti. Geçtiğimiz yıl aynı dönemde açık 12 milyar 104 milyon idi. Dikkat ediniz neredeyse 2 katına çıkmış.
Siyasilerimiz övünüyorlar, turizm şöyle canlandı, oteller böyle doldu diye, sonuç, 2 kat cari açık? Ekonomide, arada neler olduğu değil, detaylar değil, sonuç önemlidir. Sen başta enerji ve hammade olmak üzere her şeyini, hatta rahatlıkla üretebileceğin etini, buğdayını, samanını bile ithalata mahkum edersen, bacasız sanayi ile bunu hiç kapatabilir misin?
Cari açık demek daha fazla borç demek? Dolar kuru artışı demek daha fazla borç demek? Faiz artışları demek yine daha fazla borç demek? Fitch, Moody's, Standard&Poors gibi kredi derecelendirme kuruluşlarının ardı ardına not düşürmesi, olumsuz raporlar sunması demek de bu borcu artık bulamamak demek? Tablo bu kadar net?
Senyoraj gelirinin inatla devreye sokulmadığı ülkemde, devlet borçlu, üretici borçlu, işçi, çiftçi, memur, emekli yani topyekün millet borçlu? Borçlu olmak zorunda çünkü piyasaların dönebilmesi için kana ihtiyacı var, bu kan da dışarıdan borçla geliyor.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun (BDDK) verilerine göre, bankaların toplam kredi hacmi 8 Haziran itibariyle 2 trilyon 389 milyar 428 milyon lira olarak gerçekleşti.
Ülkemde Ocak 2018 itibarıyla yıllık mal ve emek üretimi yani gayri safi milli hasıla (GSMH) 3 trilyon 100 milyar lira olarak gerçekleşti, bu kadar üretime karşılık tüketim ise emek ve üretim karşılığı basılması gereken Milli Para ile değil de, bankalar üzerinden sağlanan faizli para ile oluşturuluyor.
Bankalar bu kredileri sağlayabilmek için dışarıdan faizli fon temin ediyor, vatandaşa bu paraları faizle satarak karlar elde ediyor.
Devletin de milletin de değirmen suyu dışarıdan geliyor.
Nisan 2018 itibarıyla en temel sektörümüz olan tarım kesiminin, çiftçilerimizin bankalara borçları 93 milyar 560 milyon TL'ye yükseldi. Halbuki AKP'nin iktidar koltuğuna oturduğu Aralık 2002'de bu borç 4 milyar 196 milyon TL idi. 23 kat artmış. Bir de diyorlar ki yerli ve milli tarım? Tarımı bağlamışsın dış kaynaklı kredilere nasıl yerli ve milli olsun?
Şimdilerde bu taşıma suyunu, bu küresel fonları sağlayanlar kendi dertlerine düştü. Muslukları kurudu, suları kesildi. 2005 yılında dünyaya tanıtılan Prof. Dr. Haydar Baş'a ait Milli Ekonomi Ekonomi'nin milli para ve milli paralarla ticaret formülü, BRICS temsilcisi Prof. Dr. Vladimir Gorbanovski'nin ifadesiyle, ABD'nin kâğıttan imparatorluğunu yerle bir etti.
IMF'nin raporuna göre, 2000'li yıllarda dünya döviz rezervi içindeki doların payı yüzde 66 iken, 2013'lü yıllarda bu oran yüzde 33'lere kadar düştü. Bugünlerde bu oran çok daha düşük seviyelerde? Hatırlayalım, dünyada ilk milli paralarla ticaret uygulaması 2008 yılında BRICS devletleri olan Rusya ve Çin arasında gerçekleşmişti.
Dilerseniz, ABD'nin bugün geldiği son noktayı da IMF'den öğrenelim. IMF, 15 Haziran'da ABD'nin ekonomik durumuyla ilgili bir rapor yayımladı. Buna göre:
"ABD yönetimince izlenen maliye ve ticaret politikaları, hem ülke ekonomisine hem de küresel büyümeye yönelik riskleri artırdı. ABD ekonomisinde gelecek döneme yönelik aşağı yönlü riskler arttı. Bu risklerin başında yükselen kamu borcu geliyor. Federal kamu borcundaki artış, halihazırda sürdürülemez yükseliş eğilimdeki kamu borcu/gayri safi yurtiçi hasıla oranını kötüleştirecek. Federal kamu borcunun 2024 itibarıyla yıllık gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 90'ını aşacağı bekleniyor."
Evet, dünyanın en fazla cari açık veren, en borçlu ülkesi ABD, artık parasını satamıyor. Kendi değirmenini döndüremiyor. Küresel fon sahipleri dolardan kaçmasın diye de üst üste faiz artırıyor. Görünen o ki, dünyayı parasıyla sömürerek semiren ABD artık bitti.
ABD'nin parasıyla değirmen döndürenler, bu noktada ABD'ye tapanlar artık son zamanlarını yaşıyor. Ekonomist Selim Kotil'in ifade ettiği gibi, "Taptığınız tanrı öldü."
Bundan sonra, emek ve üretim karşılığı basılan "Milli Para" dönemidir; bu parayla yapılan "Milli Paralarla Ticaret" dönemidir; bu eşsiz formülleri ortaya koyan Milli Ekonomi Modeli dönemidir, bu ekonomiyi hayata geçiren "Milli Devlet" dönemidir?
Kısaca dönem Prof. Dr. Haydar Baş dönemidir.
Neden olsun ki, çözümün olmadığı yerde siyasilerde iştah yok, vatandaşta da umut?
Daha önceki seçimlerde en azından yalancı bir bahar estirilirdi, şimdi öyle bir ekonomik tablo var ki o da estirilemiyor. Taşıma suyu bitti, değirmen dönmüyor.
Dolar seçim haftasına 4,73 TL ile başladı, şimdilerde 4,72'ler seviyesinde devam ediyor. Halbuki Merkez Bankası, küresel fonların talebiyle iki kez faiz artırımına giderek faizleri yüzde 17,75 seviyesine yükseltmişti.
Her türlü masabaşı numarasına rağmen enflasyon rekor kırmaya devam ediyor, işsizlik tek haneye düşmüyor. Yani mızrak çuvala sığmıyor.
Her ne kadar Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek topu Amerika'ya atmaya çalışsa da, hiçbir ülke Türkiye kadar bu dış dalgadan etkilenmiyor.
ABD hapşırıyor, Türkiye zattüreye tutuluyor.
Cari açık aldı başını gitti. Nisan'da cari açık 5 milyar 426 milyon dolar oldu. 12 aylık açık ise 57 milyar olara yükseldi. Bu yıl Ocak-Nisan döneminde cari açığımız 21 milyar 799 milyon dolar olarak gerçekleşti. Geçtiğimiz yıl aynı dönemde açık 12 milyar 104 milyon idi. Dikkat ediniz neredeyse 2 katına çıkmış.
Siyasilerimiz övünüyorlar, turizm şöyle canlandı, oteller böyle doldu diye, sonuç, 2 kat cari açık? Ekonomide, arada neler olduğu değil, detaylar değil, sonuç önemlidir. Sen başta enerji ve hammade olmak üzere her şeyini, hatta rahatlıkla üretebileceğin etini, buğdayını, samanını bile ithalata mahkum edersen, bacasız sanayi ile bunu hiç kapatabilir misin?
Cari açık demek daha fazla borç demek? Dolar kuru artışı demek daha fazla borç demek? Faiz artışları demek yine daha fazla borç demek? Fitch, Moody's, Standard&Poors gibi kredi derecelendirme kuruluşlarının ardı ardına not düşürmesi, olumsuz raporlar sunması demek de bu borcu artık bulamamak demek? Tablo bu kadar net?
Senyoraj gelirinin inatla devreye sokulmadığı ülkemde, devlet borçlu, üretici borçlu, işçi, çiftçi, memur, emekli yani topyekün millet borçlu? Borçlu olmak zorunda çünkü piyasaların dönebilmesi için kana ihtiyacı var, bu kan da dışarıdan borçla geliyor.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun (BDDK) verilerine göre, bankaların toplam kredi hacmi 8 Haziran itibariyle 2 trilyon 389 milyar 428 milyon lira olarak gerçekleşti.
Ülkemde Ocak 2018 itibarıyla yıllık mal ve emek üretimi yani gayri safi milli hasıla (GSMH) 3 trilyon 100 milyar lira olarak gerçekleşti, bu kadar üretime karşılık tüketim ise emek ve üretim karşılığı basılması gereken Milli Para ile değil de, bankalar üzerinden sağlanan faizli para ile oluşturuluyor.
Bankalar bu kredileri sağlayabilmek için dışarıdan faizli fon temin ediyor, vatandaşa bu paraları faizle satarak karlar elde ediyor.
Devletin de milletin de değirmen suyu dışarıdan geliyor.
Nisan 2018 itibarıyla en temel sektörümüz olan tarım kesiminin, çiftçilerimizin bankalara borçları 93 milyar 560 milyon TL'ye yükseldi. Halbuki AKP'nin iktidar koltuğuna oturduğu Aralık 2002'de bu borç 4 milyar 196 milyon TL idi. 23 kat artmış. Bir de diyorlar ki yerli ve milli tarım? Tarımı bağlamışsın dış kaynaklı kredilere nasıl yerli ve milli olsun?
Şimdilerde bu taşıma suyunu, bu küresel fonları sağlayanlar kendi dertlerine düştü. Muslukları kurudu, suları kesildi. 2005 yılında dünyaya tanıtılan Prof. Dr. Haydar Baş'a ait Milli Ekonomi Ekonomi'nin milli para ve milli paralarla ticaret formülü, BRICS temsilcisi Prof. Dr. Vladimir Gorbanovski'nin ifadesiyle, ABD'nin kâğıttan imparatorluğunu yerle bir etti.
IMF'nin raporuna göre, 2000'li yıllarda dünya döviz rezervi içindeki doların payı yüzde 66 iken, 2013'lü yıllarda bu oran yüzde 33'lere kadar düştü. Bugünlerde bu oran çok daha düşük seviyelerde? Hatırlayalım, dünyada ilk milli paralarla ticaret uygulaması 2008 yılında BRICS devletleri olan Rusya ve Çin arasında gerçekleşmişti.
Dilerseniz, ABD'nin bugün geldiği son noktayı da IMF'den öğrenelim. IMF, 15 Haziran'da ABD'nin ekonomik durumuyla ilgili bir rapor yayımladı. Buna göre:
"ABD yönetimince izlenen maliye ve ticaret politikaları, hem ülke ekonomisine hem de küresel büyümeye yönelik riskleri artırdı. ABD ekonomisinde gelecek döneme yönelik aşağı yönlü riskler arttı. Bu risklerin başında yükselen kamu borcu geliyor. Federal kamu borcundaki artış, halihazırda sürdürülemez yükseliş eğilimdeki kamu borcu/gayri safi yurtiçi hasıla oranını kötüleştirecek. Federal kamu borcunun 2024 itibarıyla yıllık gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 90'ını aşacağı bekleniyor."
Evet, dünyanın en fazla cari açık veren, en borçlu ülkesi ABD, artık parasını satamıyor. Kendi değirmenini döndüremiyor. Küresel fon sahipleri dolardan kaçmasın diye de üst üste faiz artırıyor. Görünen o ki, dünyayı parasıyla sömürerek semiren ABD artık bitti.
ABD'nin parasıyla değirmen döndürenler, bu noktada ABD'ye tapanlar artık son zamanlarını yaşıyor. Ekonomist Selim Kotil'in ifade ettiği gibi, "Taptığınız tanrı öldü."
Bundan sonra, emek ve üretim karşılığı basılan "Milli Para" dönemidir; bu parayla yapılan "Milli Paralarla Ticaret" dönemidir; bu eşsiz formülleri ortaya koyan Milli Ekonomi Modeli dönemidir, bu ekonomiyi hayata geçiren "Milli Devlet" dönemidir?
Kısaca dönem Prof. Dr. Haydar Baş dönemidir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025