Hani ülkemizde yaşayan bazıları, 'Lozan'a hezimet' diyorlar ya! Doğru! Çünkü Osmanlı'nın duraklama, gerileme ve de çöküş döneminde yani yaklaşık 300 yılda Haçlı batı hem masada, hem de sahada her istediğini kabul ettirmiş ve her istediğini almıştı.
Lozan'a da bu kibir ile gelenler, karşılarında duran milli iradeye, her istediklerini kabul ettireceklerini sandılar ama yanıldılar. Haliyle Lozan, onlar için ve içimizdeki temsilcileri için tam bir hezimet oldu.
İngiltere'yi temsil eden Lord Curzon'un Lozan müzakereleri sırasında İsmet Paşaya söyledikleri, masadan istediklerini alamadan kalktıklarının, Sevr'i asla unutmayacakları gibi Sevr'i hayata geçirmek için uygun zamanı kollayacaklarını da itiraf etmiştir.
Ne demişti Lord Curzon?
"Konferansta bir neticeye varacağız. Ama memnun ayrılmayacağız. Dediklerimizin hepsini reddediyorsunuz.
En nihayet şu kanaate vardık ki, ne reddederseniz hepsini cebimize atıyoruz. Memleketiniz haraptır. İmar etmeyecek misiniz? Bunun için paraya ihtiyacınız olacak. Parayı nereden bulacaksınız?
Unutmayın ne reddederseniz hepsi cebimdedir... İhtiyaç sebebiyle yarın para istemek için karşımıza gelip, diz çöktüğünüz zaman bugün reddettiklerinizi cebimizden birer birer çıkartıp size göstereceğiz."
Batının para ile hakimiyet anlayışını çok iyi bilen Mustafa Kemal, ortaya koyduğu milli tarım, milli ekonomi, milli sanayi, milli eğitim ve madencilik politikalarıyla batıya o fırsatı vermedi.
Ama Atatürk'ten sonra durum değişti. İsmet İnönü ile başlayan temaslar Adnan Menderes ile teslimiyete dönüştü.
Ezan ile milletin gönlünü alan Menderes, Türkiye'yi adeta ABD mandası haline getirdi. Yetmiyormuş gibi devleti borca batırdı.
Tabi dünyadaki soğuk savaş dönemi, ülkemizde yaşanan darbeler, özellikle 69 kuşağının emperyalizm karşısındaki duruşu batının tam hakimiyet hedeflerini geciktiriyordu.
80 darbesi ve Özallı yıllar da serbest piyasa adı altında adeta ikinci Menderes dönemi başlatılmıştı.
Türkiye değiştiği gibi dünyada değişiyordu. Ülkemizde başörtüsü, İmam Hatipler, laiklik, PKK, HDP'nin o günkü adıyla meclise girmesi, Merve Kavakçı, Nazlı Ilıcak, 28 Şubat, Erdoğan'a verilen hapis vs. gündemdeyken SSCB dağılmış, ABD ise milenyum için hazırlanıyordu.
Ve 11 Eylül 2001'de ABD, İkizi Kulelerini patlatarak saha indi, İslam coğrafyasına Haçlı seferlerini başlattı. Adına da BOP, dediler.
Türkiye'de iktidarda ise halkçı Ecevit, Özal'ın mirasçısı Mesut Yılmaz ve Türkeş'in koltuğunda oturan Bahçeli vardı.
Dünya ekonomik kriz yaşıyordu. Haliyle ülkemizde de kriz var. Üstüne iki büyük doğal afet yaşamışız ve bir anda Devlet Bahçeli, 'biz, devleti ve milleti bu halde harap bırakıp, hükümetten çekiliyoruz' diyerek iktidarı dağıttı.
Seçimler oldu ve iktidara 1 yıl önce kurulan ve 'iktidar için gerekirse Papaz elbisesi giyeriz' diyen AKP geldi. Ama ne geliş!
'AB ile Katolik nikahı kıydık' diyerek Avrupa'yı nihai hedef gördüler.
Ardından ABD'yi, 'kadim dost' ilan edip BOP'a ortak oldular.
'Medeniyetler ittifakı', 'diyalog, inançların buluşması' gibi birçok projede aktif rol aldılar.
Hatta Haçlı Seferlerini bile bir kaynaşma olarak tanımladılar.
Bu yeni iktidar ekonomide de ilginç bir duruş gösteriyordu.
'Satacağız' dediler. Sattılar. 'Devleti şirket gibi yöneteceğiz' dediler. Devleti, şirkete çevirdiler.
2004 yılıydı ve Sayın Erdoğan, 'paranın dini olmadığı gibi ekonominin de kesinlikle dini olmaz'' diyerek parayı, cıvaya benzetip yeni bir kapı açıyordu.
Başta Yahudi sermayesi olmak üzere emperyalist sermaye cıva gibi ülkemize sızdı. Ne var, ne yok tekeline geçirdi. Bankaların dörtte üçünü bile aldılar.
Diğer taraftan ise aynen Osmanlı gibi borçlanmaya başladılar. Öyle ki 2002 yılında 86,5 milyar Dolar kamu ve Merkez Bankası, 43 milyar Dolar da özel sektör borcu olan Türkiye şimdi 475 milyar dolar borçlu.
İlginç olan ise borçlanmayı başarı olarak gördüler. 20018'de Binali Yıldırım, 'Türkiye borçlanarak büyüyen bir ülke, bu bir sır değil. Borçlanmaya da devam edeceğiz' derken aynı Binali Yıldırım bir yıl sonra: 'Biz, para yağmur gibi yağarken sanki hiç ödemeyecekmiş gibi bol bol almışız. Geri ödeme zamanı gelince 'nereden çıktı bu' demeye başlamışız' sözleriyle çaresizlik ve çöküşün itirafını yapıyordu. Devam edecek...
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025
- İslam dünyasında bayram! / 31.03.2025