Türkiye'nin en büyük ekonomik sorunu, iç ve dış borçtur. Cari açık, dış ticaret açığı, işsizlik... gibi temel ekonomik sorunlar bile borçtan sonra gelir. Çünkü borç, bağımlılığa atılan ilk adımdır ve sonu esarettir.
Ekonomik alanda başarılı olduğunu iddia eden AKP hükümeti, borç konusunda ne yaptı? "Hiçbir şey" dersek yanlış olur. Zira AKP hükümeti, Cumhuriyet hükümetleri içerisinde en çok borçlanmayı yapan hükümettir. Ne yazık ki, hükümet, bunu da başarı hanesine yazıyor. AKP'liler,"bakınız, hükümetimize güveniyorlar ve borç veriyorlar" diyerek hava atmayı da ihmal etmiyor. Hezimeti zafer göstermek herhalde buna derler.
İşin aslına ve esasına bakarsak, AKP hükümetinin hiçbir ekonomik başarısı söz konusu değildir. Verilen rakamlar çelişkili, iddialar ispatsız. Mesela, büyüyen ekonomide istihdam artar. Hükümet üyeleri "şu oranda büyüdük" diyor, fakat istihdamın artması şöyle dursun, işsizlik artıyor. Enflasyonda da durum aynı. Enflasyonun düştüğünü, ne piyasa, ne de tüketicilerin alım gücü doğrulamıyor.
Borca gelince... Hiç kimsenin, borçların artmadığını söyleyecek hali yok. Hal böyle iken AKP'liler bu konuda da övünülecek bir şeyler ileri sürmeye çalışıyorlar. Dedikleri şu: "Evet, borçlarımız artıyor, ama faiz dışı fazla veriyoruz". Peki, faiz dışı fazla ile borçlardan kurtulmak mümkün mü? Devlet eski bakanı Kemal Derviş bile, tek başına faiz dışı fazla ile sorunun çözülemeyeceği görüşünde. Fakat yine IMF ve Dünya Bankası merkezli düşünmekten kurtulamıyor. Kemal Derviş, bu kuruluşlardan çok düşük faizli borç alarak, istikrar ve büyümenin sürdürülmesini istiyor. Borçları ödeyip kurtulmak mı? Böyle bir şey, ne eski, ne de yeni Devlet Bakanının gündeminde bulunmuyor. Bakınız, yenisi, yani Devlet Bakanı Ali Babacan, "Türkiye'nin borcu ne zaman biter?" sorusuna ne cevap veriyor: " Hiçbir zaman. Her ülkenin az ya da çok borcu olur, önemli olan bunun oranının makul olmasıdır. Türkiye'nin borcunun sıfıra inmesini beklememek lazım". Bu sözlerle Devlet Bakanı Ali Babacan, "borçlanma bir ideolojidir" diyenleri teyit ediyor.
Faiz dışı fazla ile borç sorununun çözülemeyeceğini savunanlardan biri de BM Kalkınma Konferansı'nın eski baş ekonomisti Dr. Yılmaz Akyüz'dür. Dr. Akyüz, Latin Amerika ülkelerinden Brezilya, Meksika ve Arjantin'in istikrar programlarıyla enflasyonu düşürdüğünü, ancak borç sorununu çözemediğini, kriz tehdidinden de kurtulamadığını söylüyor. Teklifi ise şöyle: Alacaklıları ikna etmek, iç borçları yeniden yapılandırmak. Halbuki bunlar radikal çözümler değil. Bizce en iyi, en köklü çözüm, Malezya'nın yaptığıdır. Nitekim, IMF'den ,daha doğrusu borçtan kurtulmak isteyenler, Malezya'yı örnek almaktadırlar.
Asya ülkeleri krize düştüğünde, Güney Kore, Tayvan, Endonezya, IMF'nin dediklerini aynen kabul etti. Malezya ise, milli ekonomi programı uygulayarak kısa zamanda krizden kurtuldu. Milli sanayiini, bankalarını yabancılara kaptıran Güney Kore, baktı olacak gibi değil. Sonunda o da, milli çözümü seçti. Kampanya açtı. Halktan, altınlarını, dövizlerini hazineye bağışlamasını istedi. Bu yolla Güney Kore, 50 milyar dolarlık borcunu, vadesinden önce ödeyerek kurtuldu. Rusya da aynı yolu izleme niyetinde. Rusya Devlet Başkanı Putin, "borçları ödeyip IMF'den kurtulmak istiyoruz" diyor.
Türkiye ise bu olanlardan örnek almıyor. Yine IMF yolunda, yine stand-by anlaşmalarıyla halkını ezmeye devam ediyor. Tabiri caizse, eller Mersin'e giderken, Türkiye yine tersine gidiyor.
Ekonomik alanda başarılı olduğunu iddia eden AKP hükümeti, borç konusunda ne yaptı? "Hiçbir şey" dersek yanlış olur. Zira AKP hükümeti, Cumhuriyet hükümetleri içerisinde en çok borçlanmayı yapan hükümettir. Ne yazık ki, hükümet, bunu da başarı hanesine yazıyor. AKP'liler,"bakınız, hükümetimize güveniyorlar ve borç veriyorlar" diyerek hava atmayı da ihmal etmiyor. Hezimeti zafer göstermek herhalde buna derler.
İşin aslına ve esasına bakarsak, AKP hükümetinin hiçbir ekonomik başarısı söz konusu değildir. Verilen rakamlar çelişkili, iddialar ispatsız. Mesela, büyüyen ekonomide istihdam artar. Hükümet üyeleri "şu oranda büyüdük" diyor, fakat istihdamın artması şöyle dursun, işsizlik artıyor. Enflasyonda da durum aynı. Enflasyonun düştüğünü, ne piyasa, ne de tüketicilerin alım gücü doğrulamıyor.
Borca gelince... Hiç kimsenin, borçların artmadığını söyleyecek hali yok. Hal böyle iken AKP'liler bu konuda da övünülecek bir şeyler ileri sürmeye çalışıyorlar. Dedikleri şu: "Evet, borçlarımız artıyor, ama faiz dışı fazla veriyoruz". Peki, faiz dışı fazla ile borçlardan kurtulmak mümkün mü? Devlet eski bakanı Kemal Derviş bile, tek başına faiz dışı fazla ile sorunun çözülemeyeceği görüşünde. Fakat yine IMF ve Dünya Bankası merkezli düşünmekten kurtulamıyor. Kemal Derviş, bu kuruluşlardan çok düşük faizli borç alarak, istikrar ve büyümenin sürdürülmesini istiyor. Borçları ödeyip kurtulmak mı? Böyle bir şey, ne eski, ne de yeni Devlet Bakanının gündeminde bulunmuyor. Bakınız, yenisi, yani Devlet Bakanı Ali Babacan, "Türkiye'nin borcu ne zaman biter?" sorusuna ne cevap veriyor: " Hiçbir zaman. Her ülkenin az ya da çok borcu olur, önemli olan bunun oranının makul olmasıdır. Türkiye'nin borcunun sıfıra inmesini beklememek lazım". Bu sözlerle Devlet Bakanı Ali Babacan, "borçlanma bir ideolojidir" diyenleri teyit ediyor.
Faiz dışı fazla ile borç sorununun çözülemeyeceğini savunanlardan biri de BM Kalkınma Konferansı'nın eski baş ekonomisti Dr. Yılmaz Akyüz'dür. Dr. Akyüz, Latin Amerika ülkelerinden Brezilya, Meksika ve Arjantin'in istikrar programlarıyla enflasyonu düşürdüğünü, ancak borç sorununu çözemediğini, kriz tehdidinden de kurtulamadığını söylüyor. Teklifi ise şöyle: Alacaklıları ikna etmek, iç borçları yeniden yapılandırmak. Halbuki bunlar radikal çözümler değil. Bizce en iyi, en köklü çözüm, Malezya'nın yaptığıdır. Nitekim, IMF'den ,daha doğrusu borçtan kurtulmak isteyenler, Malezya'yı örnek almaktadırlar.
Asya ülkeleri krize düştüğünde, Güney Kore, Tayvan, Endonezya, IMF'nin dediklerini aynen kabul etti. Malezya ise, milli ekonomi programı uygulayarak kısa zamanda krizden kurtuldu. Milli sanayiini, bankalarını yabancılara kaptıran Güney Kore, baktı olacak gibi değil. Sonunda o da, milli çözümü seçti. Kampanya açtı. Halktan, altınlarını, dövizlerini hazineye bağışlamasını istedi. Bu yolla Güney Kore, 50 milyar dolarlık borcunu, vadesinden önce ödeyerek kurtuldu. Rusya da aynı yolu izleme niyetinde. Rusya Devlet Başkanı Putin, "borçları ödeyip IMF'den kurtulmak istiyoruz" diyor.
Türkiye ise bu olanlardan örnek almıyor. Yine IMF yolunda, yine stand-by anlaşmalarıyla halkını ezmeye devam ediyor. Tabiri caizse, eller Mersin'e giderken, Türkiye yine tersine gidiyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018