Ekonomi bilimi denilen bilim de, diğer sosyal bilimler gibi inanç ve ideolojilerin esiridir. O bakımdan, bu bilimin kurucu ve öncüleri olarak takdim edilen kişilerin, inanç ve ideolojilerine bakmak zorundayız. Meselâ, klâsik iktisat ekolünün kurucusu Adam Smith, "Protestan mezhebinin bir kolu olan İskoç Episkopal kilisesine papaz olmak isteyen ve sonra vazgeçen birisidir" (Bkz. Prof. Dr. George Soule, Büyük İktisatcılardan Ekonominin ABC'si, s.62). Sosyalizmin kurucusu Engels ve Maks ise Yahudi idi. "Adam Smith'in cemiyet üzerindeki etkisi derin olmakla beraber bir sonraki neslin çocuğu papaz Thomas Malthus'un da hemen hemen onun kadar tesiri oldu" (A.g.e., s. 72). Ekonomi biliminde bilgin ve öncü gösterilenlerin hepsinin Yahudi ve Protestan mezhebine mensup olması, hiçbir Müslümana yer verilmemesi, acaba bir tesadüf müdür? Elbette değil. Bunun nedenine kısaca değinelim. Bilindiği üzere bütün peygamberlerin getirdiği dinin ortak adı İslâm'dır ve İslâm'da 'faiz' yasaklanmıştır. Yahudiler, Tevrat'ı tahrif ettiler, kendilerinden olmayanlardan faiz almayı serbestleştirdiler ve böylece ekonomide soygun düzenin temellerini attılar. Bir başka deyişle, ilk faiz ve tefecilik Yahudiler tarafından ortaya çıkarılmıştır. Katolik mezhebinde de faizin yasak olması, Yahudilerin işini zorlaştırıyordu. Gizli bir Yahudi olduğu söylenen Martin Luther, Protestan mezhebini kurmuş ve faiz yasağını kaldırmıştır. Max Weber, "Protestan Ahlâkı ve Kapitalizmin Ruhu" adlı kitabında, kapitalizmin doğmasına sebep Protestanlığı gösterir ki, birçok Batılı sosyal bilimci de aynı görüştedir. Protestanlık, sadece faiz yasağını kaldırmamış, Yahudiler gibi ticaretteki ahlâki ve dini kuralları da yok saymış ve tek amacın kâr olduğunu ilân etmiştir. İşte, 'kapitalizm' bu anlayışın eseridir. Fransız asıllı din bilimci John Calvin de, kapitalizmin gelişmesine ve kökleşmesine büyük ölçüde katkıda bulunmuştur. Calvin 'Faiz' adlı kitabında İncil üzerinde yorum yaparak, Hıristiyanlığın faizi yasaklamadığını savunmuştur. Özetle şunu diyebiliriz: Ekonomi bilimi diye okutulan safsataların çoğunun kaynağı Yahudi inancıdır, yani Muharref Tevrat'tır. Yehova'nın, dünyayı kendilerine verdiğine inanan Yahudiler, buna ulaşmak için ekonomi bilimini kullanıyorlar. Daha doğrusu, Yahudiler, dünya ekonomisine egemen olmadan önce, ekonomi bilimine egemen oldular. 7-8 no.lu Siyon Protokolünün (c) bendinde şöyle denilmektedir: "Biz, hükümetleri ekonomistlerin dünyasi ile kuşatacağız. Bu sebeple ekonomi bilimleri Yahudi öğreniminin başlıca konusunu oluşturur". Yahudilerin ekonomiye faiz belâsını sokmaları, ayrıca, ekonomik hayattadaki dini ve ahlâkı kuralları yıkmaları, kendi açılarından büyük bir başarı olmuştur. Ekonomi tanımında yer alan şu meşhur "kaynaklar sınırlıdır" tezini de, Yahudiler ileri sürmüşlerdir. Prof. Dr. Haydar Baş'ın 'Milli Ekonomi Modeli'nde, bu tezi çürütmesi, ekonomi biliminde büyük bir devrimdir. "Kaynakların sınırlıdır" tezi, Yahudi inancının bir tezahürüdür. Cenab-ı Hak şöyle buyurur: " Yahudiler, 'Allah'ın (cc) eli bağlıdır (sıkıdır) dediler. Hay kendi elleri bağlanası ve söyledikleri bu sözden mel'un olası insanlar! Hayır, Allah'ın (cc) iki eli de açıktır. Nasıl dilerse öyle infak eder" (Maide: 64) Müfessirler, bu ayetin tefsirinde şöyle diyorlar: "Yahudiler, 'Allah (cc) her istediğini yapamaz, her istediğine veremez' diyerek, doğrudan doğruya Allah'ın (cc) kudretini inkâr ettiler ve bunun sonucu olarak da cimrilik ve pintiliği ekonomi kanunu yaptılar". Dahası, Yahudiler, "Allah (cc) fakir, biz zenginleriz dediler" (Ali İmran:181). Yahudilerin bu yanlış ve bu sapık inancı, ekonomi biliminde "kaynaklar sınırlıdır" tezine dönüşmüştür. Ne hazindir ki, Allah'ın sonsuz kuvvet ve kudretine inanan Müslümanlardan bazıları da "kaynaklar sınırlıdır" tezini, yıllardır düşünmeden tekrar etmişlerdir. Prof. Dr. Haydar Baş, ekonomi biliminin tanım ve temelinin yanlışlığını ispat ederek ve 'Milli Ekonomi Modeli'ni yazıp gerçek ekonomi bilimini insanlığa sunarak çok büyük bir hizmet yapmıştır. Kim görmezden gelirse gelsin, tarih bu hizmeti mutlaka görecek ve değerlendirecektir.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018