Samanyolu TV'de günlerdir bir telaş yaşanıyor. Neymiş, Türkiye'de misyonerlik faaliyeti yokmuş. Neymiş, din elden gitmiyormuş. Neymiş, 80 yılda yalnızca 2380 kişi Hıristiyan olmuş. Zaten bu Hıristiyan olanlar da atalarının dinine dönüyormuş.
Türkiye'de misyonerlerin arka arkaya çıkan AB'ye uyum yasalarından cesaretle artık gizliliği bırakıp, İncilleri meydanlarda dağıttığı, adı Mehmet, Ahmet olan Hıristiyan papazların televizyonlarda boy gösterdiği, büyük şehirlerde (Ankara) evlere sığmayan Hıristiyan misyonerlerin kilise yapmak için belediyeden resmi arsa talep ettiği, üniversitelerin etrafında mantar gibi kilise evlerinin türediği bir zamanda, Türkiye'de misyonerlik yoktur demek büyük bir safdillik olur.
Samanyolu Televizyonu misyonerlik çalışmasının olmadığını ispat için, şu ana kadar resmi kayıtlarda 2380 kişinin Hıristiyan olduğunu, bunun da çok büyük bir tehlike arz etmediğini söylüyor. O gün, televizyonlarda izlediğimiz Hıristiyanlığa dönen Türklerin, aile ve toplum baskısından dolayı Hıristiyan olduklarını gizlediklerini, ortam müsait olmadan da nüfus dairesinde din hanesini değiştirmeyeceklerini söylüyorlar.
Yine Samanyolu Televizyonunun anlattığına göre, güya bu Hıristiyanlığa dönenlerin zaten ataları yani büyük büyük dedeleri, nineleri Hıristiyan olduğu için onlar da tekrar eski dinlerine yani atalarının dinine dönüyorlarmış.
Bu sözler bana yıllardır Türkiye'de misyonerlik faaliyetlerine dikkat çeken tehlikenin boyutlarını anlatıp milleti uyaran Prof. Dr. Haydar Baş Beyin bir tespitini hatırlattı:
"Misyonerlik, bir dini meseleden çok bir milli meseledir. Misyonerler insanımızı önce Hıristiyan yapacaklar sonra da sen aslında Türk değilsin, Türkler bu bölgeyi aldığında senin atanı önce Müslüman yapıp sonra Türkleştirdiler yani asimile ettiler. Aslında sen Rumsun, Ermenisin, Suryanisin vs. deyip, önce Hıristiyan yapacaklar sonra da Türkiye'de yeni etnik guruplar oluşturarak, bu topraklarımızı elimizden alacaklar."
Bugün gelinen nokta bu tespitin haklılığını ortaya koyuyor. Durum ortada iken Samanyolu Televizyonunun Türkiye'deki misyonerlik faaliyetlerinin ciddi bir şekilde araştırılıp gereken önlemlerin alınmasını istemesi gerekirken, neden misyonerlere sahiplenip onların muhipliğine soyunduğunu anlamıyoruz ve aklımıza ister istemez şu sorular geliyor.
Samanyolu Televizyonunun manevi ve ruhani lideri 1998 yılında Vatikan'da Papa'ya götürdüğü mektubun bir bölümünde, "Papalık misyonunun bir parçası olmak üzere huzurunuza geldim" diyor. Acaba Papalık misyonunun bir parçası olunduğu için mi misyonerlere karşı çıkılamıyor?
Yine aynı mektupta, aynı ruhani lider, "Bana vereceğiniz görevleri en acizane bir şekilde yerine getireceğim" diyor. Acaba ruhani lidere, bu milletin bütünlüğüne kasteden, milli birlik ve beraberliğinizi bozan misyonerleri koruma ve kollama görevi mi verildi?
Yine aynı mektupta, "Asırlardır İslam yanlış anlaşılmıştır. Bunda da en çok suçlanacak Müslümanlardır" diyor. Yoksa kendini suçlayan Müslümanların yeni bir arayışa girmesini mi istiyor?
Papa VI Paul tarafından ortaya konulan, II. Vatikan Konsili'nde kabul edilen ve 3. yılda Asya'nın Hıristiyanlaştırma projesi olarak ilan edilen, Dinlerarası Diyalog (Çağdaş Hıristiyanlaştırma ve Misyonerlik) çalışmasının Türkiye bölümünü de bu camiaya tevdi edenler, misyonerlik çalışmasına destek mi verdiriyorlar?
Tüm bunlar aklımıza takılar sorulardır. Türkiye'nin her yönden kuşatıldığı, ulusal bütünlüğümüzün tehlikeye girdiği şu ortamda, atacağımız adımlara çok dikkat etmeliyiz. Sonra tarih önünde hesabı zor veririz.
AlaaddinÖZKAR
Türkiye'de misyonerlerin arka arkaya çıkan AB'ye uyum yasalarından cesaretle artık gizliliği bırakıp, İncilleri meydanlarda dağıttığı, adı Mehmet, Ahmet olan Hıristiyan papazların televizyonlarda boy gösterdiği, büyük şehirlerde (Ankara) evlere sığmayan Hıristiyan misyonerlerin kilise yapmak için belediyeden resmi arsa talep ettiği, üniversitelerin etrafında mantar gibi kilise evlerinin türediği bir zamanda, Türkiye'de misyonerlik yoktur demek büyük bir safdillik olur.
Samanyolu Televizyonu misyonerlik çalışmasının olmadığını ispat için, şu ana kadar resmi kayıtlarda 2380 kişinin Hıristiyan olduğunu, bunun da çok büyük bir tehlike arz etmediğini söylüyor. O gün, televizyonlarda izlediğimiz Hıristiyanlığa dönen Türklerin, aile ve toplum baskısından dolayı Hıristiyan olduklarını gizlediklerini, ortam müsait olmadan da nüfus dairesinde din hanesini değiştirmeyeceklerini söylüyorlar.
Yine Samanyolu Televizyonunun anlattığına göre, güya bu Hıristiyanlığa dönenlerin zaten ataları yani büyük büyük dedeleri, nineleri Hıristiyan olduğu için onlar da tekrar eski dinlerine yani atalarının dinine dönüyorlarmış.
Bu sözler bana yıllardır Türkiye'de misyonerlik faaliyetlerine dikkat çeken tehlikenin boyutlarını anlatıp milleti uyaran Prof. Dr. Haydar Baş Beyin bir tespitini hatırlattı:
"Misyonerlik, bir dini meseleden çok bir milli meseledir. Misyonerler insanımızı önce Hıristiyan yapacaklar sonra da sen aslında Türk değilsin, Türkler bu bölgeyi aldığında senin atanı önce Müslüman yapıp sonra Türkleştirdiler yani asimile ettiler. Aslında sen Rumsun, Ermenisin, Suryanisin vs. deyip, önce Hıristiyan yapacaklar sonra da Türkiye'de yeni etnik guruplar oluşturarak, bu topraklarımızı elimizden alacaklar."
Bugün gelinen nokta bu tespitin haklılığını ortaya koyuyor. Durum ortada iken Samanyolu Televizyonunun Türkiye'deki misyonerlik faaliyetlerinin ciddi bir şekilde araştırılıp gereken önlemlerin alınmasını istemesi gerekirken, neden misyonerlere sahiplenip onların muhipliğine soyunduğunu anlamıyoruz ve aklımıza ister istemez şu sorular geliyor.
Samanyolu Televizyonunun manevi ve ruhani lideri 1998 yılında Vatikan'da Papa'ya götürdüğü mektubun bir bölümünde, "Papalık misyonunun bir parçası olmak üzere huzurunuza geldim" diyor. Acaba Papalık misyonunun bir parçası olunduğu için mi misyonerlere karşı çıkılamıyor?
Yine aynı mektupta, aynı ruhani lider, "Bana vereceğiniz görevleri en acizane bir şekilde yerine getireceğim" diyor. Acaba ruhani lidere, bu milletin bütünlüğüne kasteden, milli birlik ve beraberliğinizi bozan misyonerleri koruma ve kollama görevi mi verildi?
Yine aynı mektupta, "Asırlardır İslam yanlış anlaşılmıştır. Bunda da en çok suçlanacak Müslümanlardır" diyor. Yoksa kendini suçlayan Müslümanların yeni bir arayışa girmesini mi istiyor?
Papa VI Paul tarafından ortaya konulan, II. Vatikan Konsili'nde kabul edilen ve 3. yılda Asya'nın Hıristiyanlaştırma projesi olarak ilan edilen, Dinlerarası Diyalog (Çağdaş Hıristiyanlaştırma ve Misyonerlik) çalışmasının Türkiye bölümünü de bu camiaya tevdi edenler, misyonerlik çalışmasına destek mi verdiriyorlar?
Tüm bunlar aklımıza takılar sorulardır. Türkiye'nin her yönden kuşatıldığı, ulusal bütünlüğümüzün tehlikeye girdiği şu ortamda, atacağımız adımlara çok dikkat etmeliyiz. Sonra tarih önünde hesabı zor veririz.
AlaaddinÖZKAR
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (A) / diğer yazıları
- RESUL BALCI: Karlar düşerken / 22.02.2025
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012