Emisyon dolaşımdaki para miktarını gösterir.
Ekonomi kurallarına göre piyasada emisyon hacminin Gayri Safi Milli Hasılanın(GSMH) yani milli gelirin 1/3'ü kadar olması gerekmektedir.
ABD, İngiltere ve "Euro" para birimine geçene kadar Almanya, Fransa gibi ülkelerde bu emisyon hacmi muhafaza edilmektedir.
AB ülkeleri "Euro" para birimine geçtikten sonra bağımsız hareket edemediklerinden dolayı istedikleri oranda emisyonu genişletememişlerdir.
Özellikle Doğu Almanya'yı bünyesine katarak büyüme sağlayan Almanya emisyon hacmini genişletmeye ihtiyaç duymasına rağmen bunu yapamamış ve şu an geldiği durum itibariyle 5 milyon işsize sahip olmuş, çok ciddi ekonomik sıkıntılar içine girmiştir.
Dengeli bir ekonomi için piyasada paranın GSMH/3 miktarında olması şart ve de zaruridir. Bu miktarın az olması da çok olması da ekonominin gidişatını bozar.
Eğer milli gelir 1000 TL ise emisyon hacmi 300-350 TL olmalıdır. Eğer emisyon 30-40 TL kadarsa o zaman piyasada kan mesabesinde olan para oldukça yetersizdir ve vücut fonksiyonlarını yapamaz.
Yetersiz olan para sebebiyle tüketim daralır, çekler senetler ödenmemeye başlar, fabrikalar kapanır, emeğe dayalı herkesi memnun eden bir ekonomik yapıdan ziyade, sadece para ile para kazananların rahatlayabileceği bir yapılanma oluşur.
Vatandaşın yüzde 95'i sıkıntılarla mücadele ederken, yüzde 5'lik bir kesim ülkenin bütün kaynaklarından istifade eder.
Bu problemin çözümü emisyonu GSMH/3 oranına arttırmak, sonra da emeği ve üretimi devreye koymaktır.
Yıllardan beri Prof. Dr. Haydar Baş Bey ısrarla emisyon hacminin bu orana getirilmesi gerektiğini vurgulamış ve parayı tanımlarken "Para, emeğin ve üretimin karşılığıdır" diyerek paranın olması gerektiği noktayı işaret etmiştir.
Bakın, Merkez Bankası Başkanı Serdengeçti Ocak ayında yaptığı açıklamada bu gerçeği nasıl ifade ediyor: 'Diğer bir grup daha var. Onlara göre, bu ülkede emisyonun milli gelire oranı düşüktür, doğrudur bu. Merkez Bankası evvelden beri basması gerektiği kadar para basmamakta ve bunu faizleri yüksek tutmak için yapmaktadır. Rantiyeye hizmet etmeyi bırakıp çok para basılsa faizler düşecek, üretim ve yatırım artacak, üretim artınca enflasyon da düşecektir. Yani Merkez Bankası faizleri kasıtlı olarak düşürmemektedir. '
Prof. Dr. Haydar Baş'ın yıllarca ifade ettiği bu ekonomik gerçekleri son günlerde işadamları da dillendirmeye başladı.
Genç Sanayici ve İşadamları Derneği(GESİAD) Başkanı Denizhan Sezgin emisyondaki daralmanın korkutucu boyutlara geldiğini ve de önlem alınmazsa resesyon ve stagflasyon olacağını söyledi.
Şu önemli noktayı da vurgulamalıyız ki, eğer emisyon genişletilir, fakat emek ve üretim devreye konulmazsa yine çözüm olmaz.
Haydar Bey'in tanımladığı gibi para sürekli emek ve üretimin karşılığı olmalıdır.
Şu anki ekonomi yönetimi ise tam bir ekonomik cinayet içindedir.
Emisyonu genişletmek ve bize maliyeti olmayan paramızı devreye koyması gerekirken maliyeti çok yüksek olan yabancı parayı piyasaya sürmektedir.
Üstelik bu da emek ve üretimin devreye konulduğu reel piyasaya değil, spekülatif amaçlı olan para piyasalarına.
Dolayısıyla yabancı para sahipleri giren para ile cari açığımızı kapatmamıza yardımcıymış gibi gözüküyor ama hem kazandıkları karlarla, hem de siyasi yaptırımlarıyla beraber ülkemizin bütün değerlerini sömürüyorlar.
Borçlar arttıkça artıyor, ülkede sadece mutlu bir azınlık rahat.
Yapılan masa üstü anketlerle de vatandaşı mutlu gösterme gayretleri var.
Vatandaşa göz göre göre "bakın siz mutlusunuz ha" deniliyor
Sizce çiftçi mi mutlu, yoksa emekli mi veya memur ve işçi mi?
Maliyetinin altına ürün satan çiftçinin mutlu olması imkansız. Yüzde 94'ü yoksulluk sınırının altında olan memurun da, maaşı kirasını bile zor karşılayan işçinin de mutlu olması imkansız.
Gazetelerin üçüncü sayfaları ve ana haber bültenleri mutluluktan intihar eden ve birbirini mutlu bir şekilde kesen insanlarla dolu. Pes doğrusu bu kadar da ters köşeye yatılmaz ki.
Mutluluk(!) anketinden yine ekonomiye dönelim.
Bazı aklıevvel ekonomistlerin söylediği bir söz var: "Emisyonu genişletirsek enflasyon olur"muş.
Buna birçok cevap verilebilir, ama iki tanesi yeterlidir: Siz de iyi biliyorsunuz ki, GSMH/3 oranında emisyon hacmi olması ekonomik bir kuraldır ve ülkemizde bu oran şu an yüzde 3-4 civarındadır. Yüzde 26'lık bir eksik var. Yani emisyonu bu oranda arttırmak ve bununla emeği devreye koymak enflasyon oluşturmaz.
Diğer taraftan yüksek faizlerle giren yabancı para veya spekülatif amaçlı büyük karlar elde ederek kaynaklarımızı kurutan yabancı sermaye enflasyon yapmıyor da bize maliyeti sıfır olan kendi paramız mı enflasyon yapıyor? Bu ne biçim mantık?
Prof. Dr. Haydar Baş Bey Milli Ekonomi Modeli'nde hem emisyonu GSMH/3 oranı kadar genişletirken, diğer taraftan da bu modelde genişletilen emisyonun vatandaşa "Sosyal Devlet Projesi" kapsamında adil bir şekilde dağıtılması söz konusu.
Çözümü IMF ve AB'de arayanlar biraz da kendi içimizdeki değerlere yönelirlerse gelişme yolunda iyi bir adım atmış olacaklar.
Yoksa bu aziz milleti bilerek süründürenler, yarın bunun hesabını çok ağır ödeyeceklerdir.
Ekonomi kurallarına göre piyasada emisyon hacminin Gayri Safi Milli Hasılanın(GSMH) yani milli gelirin 1/3'ü kadar olması gerekmektedir.
ABD, İngiltere ve "Euro" para birimine geçene kadar Almanya, Fransa gibi ülkelerde bu emisyon hacmi muhafaza edilmektedir.
AB ülkeleri "Euro" para birimine geçtikten sonra bağımsız hareket edemediklerinden dolayı istedikleri oranda emisyonu genişletememişlerdir.
Özellikle Doğu Almanya'yı bünyesine katarak büyüme sağlayan Almanya emisyon hacmini genişletmeye ihtiyaç duymasına rağmen bunu yapamamış ve şu an geldiği durum itibariyle 5 milyon işsize sahip olmuş, çok ciddi ekonomik sıkıntılar içine girmiştir.
Dengeli bir ekonomi için piyasada paranın GSMH/3 miktarında olması şart ve de zaruridir. Bu miktarın az olması da çok olması da ekonominin gidişatını bozar.
Eğer milli gelir 1000 TL ise emisyon hacmi 300-350 TL olmalıdır. Eğer emisyon 30-40 TL kadarsa o zaman piyasada kan mesabesinde olan para oldukça yetersizdir ve vücut fonksiyonlarını yapamaz.
Yetersiz olan para sebebiyle tüketim daralır, çekler senetler ödenmemeye başlar, fabrikalar kapanır, emeğe dayalı herkesi memnun eden bir ekonomik yapıdan ziyade, sadece para ile para kazananların rahatlayabileceği bir yapılanma oluşur.
Vatandaşın yüzde 95'i sıkıntılarla mücadele ederken, yüzde 5'lik bir kesim ülkenin bütün kaynaklarından istifade eder.
Bu problemin çözümü emisyonu GSMH/3 oranına arttırmak, sonra da emeği ve üretimi devreye koymaktır.
Yıllardan beri Prof. Dr. Haydar Baş Bey ısrarla emisyon hacminin bu orana getirilmesi gerektiğini vurgulamış ve parayı tanımlarken "Para, emeğin ve üretimin karşılığıdır" diyerek paranın olması gerektiği noktayı işaret etmiştir.
Bakın, Merkez Bankası Başkanı Serdengeçti Ocak ayında yaptığı açıklamada bu gerçeği nasıl ifade ediyor: 'Diğer bir grup daha var. Onlara göre, bu ülkede emisyonun milli gelire oranı düşüktür, doğrudur bu. Merkez Bankası evvelden beri basması gerektiği kadar para basmamakta ve bunu faizleri yüksek tutmak için yapmaktadır. Rantiyeye hizmet etmeyi bırakıp çok para basılsa faizler düşecek, üretim ve yatırım artacak, üretim artınca enflasyon da düşecektir. Yani Merkez Bankası faizleri kasıtlı olarak düşürmemektedir. '
Prof. Dr. Haydar Baş'ın yıllarca ifade ettiği bu ekonomik gerçekleri son günlerde işadamları da dillendirmeye başladı.
Genç Sanayici ve İşadamları Derneği(GESİAD) Başkanı Denizhan Sezgin emisyondaki daralmanın korkutucu boyutlara geldiğini ve de önlem alınmazsa resesyon ve stagflasyon olacağını söyledi.
Şu önemli noktayı da vurgulamalıyız ki, eğer emisyon genişletilir, fakat emek ve üretim devreye konulmazsa yine çözüm olmaz.
Haydar Bey'in tanımladığı gibi para sürekli emek ve üretimin karşılığı olmalıdır.
Şu anki ekonomi yönetimi ise tam bir ekonomik cinayet içindedir.
Emisyonu genişletmek ve bize maliyeti olmayan paramızı devreye koyması gerekirken maliyeti çok yüksek olan yabancı parayı piyasaya sürmektedir.
Üstelik bu da emek ve üretimin devreye konulduğu reel piyasaya değil, spekülatif amaçlı olan para piyasalarına.
Dolayısıyla yabancı para sahipleri giren para ile cari açığımızı kapatmamıza yardımcıymış gibi gözüküyor ama hem kazandıkları karlarla, hem de siyasi yaptırımlarıyla beraber ülkemizin bütün değerlerini sömürüyorlar.
Borçlar arttıkça artıyor, ülkede sadece mutlu bir azınlık rahat.
Yapılan masa üstü anketlerle de vatandaşı mutlu gösterme gayretleri var.
Vatandaşa göz göre göre "bakın siz mutlusunuz ha" deniliyor
Sizce çiftçi mi mutlu, yoksa emekli mi veya memur ve işçi mi?
Maliyetinin altına ürün satan çiftçinin mutlu olması imkansız. Yüzde 94'ü yoksulluk sınırının altında olan memurun da, maaşı kirasını bile zor karşılayan işçinin de mutlu olması imkansız.
Gazetelerin üçüncü sayfaları ve ana haber bültenleri mutluluktan intihar eden ve birbirini mutlu bir şekilde kesen insanlarla dolu. Pes doğrusu bu kadar da ters köşeye yatılmaz ki.
Mutluluk(!) anketinden yine ekonomiye dönelim.
Bazı aklıevvel ekonomistlerin söylediği bir söz var: "Emisyonu genişletirsek enflasyon olur"muş.
Buna birçok cevap verilebilir, ama iki tanesi yeterlidir: Siz de iyi biliyorsunuz ki, GSMH/3 oranında emisyon hacmi olması ekonomik bir kuraldır ve ülkemizde bu oran şu an yüzde 3-4 civarındadır. Yüzde 26'lık bir eksik var. Yani emisyonu bu oranda arttırmak ve bununla emeği devreye koymak enflasyon oluşturmaz.
Diğer taraftan yüksek faizlerle giren yabancı para veya spekülatif amaçlı büyük karlar elde ederek kaynaklarımızı kurutan yabancı sermaye enflasyon yapmıyor da bize maliyeti sıfır olan kendi paramız mı enflasyon yapıyor? Bu ne biçim mantık?
Prof. Dr. Haydar Baş Bey Milli Ekonomi Modeli'nde hem emisyonu GSMH/3 oranı kadar genişletirken, diğer taraftan da bu modelde genişletilen emisyonun vatandaşa "Sosyal Devlet Projesi" kapsamında adil bir şekilde dağıtılması söz konusu.
Çözümü IMF ve AB'de arayanlar biraz da kendi içimizdeki değerlere yönelirlerse gelişme yolunda iyi bir adım atmış olacaklar.
Yoksa bu aziz milleti bilerek süründürenler, yarın bunun hesabını çok ağır ödeyeceklerdir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025