Ülkemiz, artık yolsuzluk ve hortumlamalarla ilgili büyük skandalları, dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen tarzda en küçük bir siyasi sarsıntı bile yaşamadan geçiştiriyor. Hazineyi veya bankaları boşaltıp malı götürenler, eğer üst düzey kamu görevlisi veya politik lordlardan birisi ise büyük oranda yaptıkları yanlarına kâr kalıyor. Eğer en yetkili amirleri müsaade ederler de dava açılabilirse ve doğal olarak üzerlerinde herhangi bir malvarlığına rastlanabilirse; cukladıkları anaparaları iade etseler bile hortumun faizleri yıllarca sülalelerine yetip artıyor. Hazinedeki bütün bu peşkeş ve hortumlamaları ise vergi, zam, kaynak paket vergi, ek kesinti, ek pirim... gibi ödemelerle kapatmak için şüphesiz milletin anasından emdiği burnundan geliyor.
Böyle bir süreçte toplum, yolsuzlukla mücadele konusundaki beklentilerine koalisyondan cevap bulamadı. Bir kısım siyasilerin de benzer dosyalar içine çöreklendiklerini farketti. Beyaz Enerji ve Mavi Akım...gibi dosyalardaki gelişmeleri esefle takip etti. Politikacıların "siyasi presleri" arasında kıvranan savcıların hali yürekleri parçaladı. Bu sebeple millet, IMF paketlerinin üst üste iflasıyla koalisyon ortaklarının ekonomide ipin ucunu suya verdikleri anda devreye sokulan Kemal Derviş'ten özellikle yolsuzluklar noktasında çok hassas davranmasını bekledi. Ancak gelişmeler öyle olmadı.
Derviş, IMF'ye verilen en basit taahhütlerde koalisyonun "diğer üç ortağı"nı "olmazsa giderim" yöntemiyle köşeye sıkıştırıp global patronların istediği tüm yasaları Meclis'ten seri biçimde çıkarttı. Bakanlar Kurulu'nda kafalar, adeta emme-basma tulumba gibi çalıştı. Ancak aynı Derviş, beklendiği üzere yolsuzluklarda adı geçen "kamusal zevat"ın dosyalarının Başbakanlığın veya ilgili bakanlıkların hatta kendi bakanlığının izniyle soruşturulması ve dava açılması hususunda ağır ve korumacı davranmayı yeğledi.
Merkez Bankası eski Başkanı Gazi Erçel'i bilirsiniz... Adam, kafasını kullandı, tecrübesini konuşturdu; dalgalı döviz kuruna geçilmeden önce 52 milyar liralık şahsi parasını dolara çevirdi. Başbakanlık ise, işte bu Gazi bey hakkında, dalgalı döviz kuruna geçilmeden önce bazı bankalara 5.2 milyar dolar satılması konusunda soruşturma açılmasına izin vermeme kararını Yargıtay'a bildirdi. Yargıtay Başsavcısı, Danıştay'a başvurarak Başbakanlığın "soruşturmaya izin yok" kararına itirazda bulundu. Danıştay, önceki gün Başsavcıyı haklı buldu, Gazi bey soruşturulsun, dedi. Bu arada köprünün altında nice sular aktı da aktı şüphesiz...
Bütün bunlar olurken; şu IMF kredilerinin nerelerde kulanılacağını sokak sokak, cadde cadde, kurum kurum adres belirleyip güya paranın hortumculara kaptırılmaması gerektiği imajı çizen Derviş'ten ses sadâ çıkmadı. Soruşturalım da şunu bir görelim; yoksa giderim, demedi.
Hatta bilakis Derviş bey, TBMM Genel Kurulun'da kamu bankalarının görev zararı ile bazı fonların tasfiyesine ilişkin tasarının görüşülmesi sırasında "üst düzey bürokratlara yargı güvencesi" getiren önerge verdi. Önerge kabul edilmeyince, Kamu Bankaları Ortak Yönetim Kurulu Başkanı Vural Akışık istifa kararı aldı. Ancak Devlet Bakanı Kemal Derviş ile Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan'ın yoğun çabaları sonunda Akışık istifadan vazgeçirildi. Eğer Derviş, piyasayı, borsayı dolayısıyla Türkiye'yi muhtemel manevra ve beyanatlarıyla riske sokan "spekülatör cinsi"nden bürokratlarına "hesap sorulamaması" için çırpındığı kadar, malum yolsuzluk dosyalarına ağırlığını koysaydı; şüphesiz bazı tahsilatlar yapılabilirdi. Böylece bir kısım hortumlamalar belki yerine konur, Hazine az da olsa rahatlar; milletin sırtına bu derece zam ve ek vergilerle binilmezdi. Ancak Derviş ve uyumlu kaolisyon, dosyası kabarık bürokratların yerine milletin sırtına binmeyi, ek vergilerle kaynak oluşturmayı tercih etti.
Şimdi Derviş'in masasının üstünde, Egebank'ın eski sahibi Yahya Murat Demirel'e Halkbank'tan 159 milyon dolar usulsüz kredi verildiği gerekçesiyle eski Genel Müdür Yenal Ansen ve Yönetim Kurulu eski üyesi Osman Nuri Baştuğ'un hakkında soruşturma yapılabilmesi ve dava açılabilmesiyle ilgili Savcılık talebi durmaktadır.
İstanbul Cumhuriyet Savcısı Osman Uludüz Halkbank'ın alt kademedeki 8 memuruna 4 ila 11 yıl arasında değişen ağır hapis cezası istemiyle dava açtı. Ama Derviş'ten izin çıkmayınca üst düzey bürokrat Ansen ve Baştuğ'a dokunulamadı. Dosyaları ayrıldı. Derviş'ten izin bekleniyor.
İşadamının, sanayicinin, tüccarın, esnafın hatta çiftçinin üç kuruşluk borcunun üzerine milyonlar harcayarak onlarca uzman, müfettiş gönderip nefes aldırmayan, haciz üstüne haciz bindiren siyasi irade ve IMF'nin Derviş'i, acaba hangi sebeple üst düzey bürokratları bu derece korumamakta, bakanlık zırhına büründürmekte, suçlu savcılarmış gibi süründürmektedir?
Yoksa kamu bankalarındaki bazı "büyük lokma usulsüz krediler"de işin ucu ilgili bakanlara da mı uzanmaktadır? IMF'nin talimatları noktasında koalisyonun uyumunu her türlü riske sokarak "böyle olmazsa giderim" yöntemiyle ünlenen Derviş'in yolsuzluk dosyalarının soruşturulmasında neden nutku kesilmektedir? Sol şeritten siyasete ısıtılan Derviş, bütün bu hortumların gerçekten neresinde? Herhalde yakın gelecekte bu soruların cevabı aranacak.
Millet hesabını yaptı; bu böyle gitmez, diyor. Ya koalisyon, Derviş veya bir başkası hesap ediyor mu; bu anlayışla ülke nereye kadar gider diye? Kamu vicdanı buna cevap bekliyor.
Böyle bir süreçte toplum, yolsuzlukla mücadele konusundaki beklentilerine koalisyondan cevap bulamadı. Bir kısım siyasilerin de benzer dosyalar içine çöreklendiklerini farketti. Beyaz Enerji ve Mavi Akım...gibi dosyalardaki gelişmeleri esefle takip etti. Politikacıların "siyasi presleri" arasında kıvranan savcıların hali yürekleri parçaladı. Bu sebeple millet, IMF paketlerinin üst üste iflasıyla koalisyon ortaklarının ekonomide ipin ucunu suya verdikleri anda devreye sokulan Kemal Derviş'ten özellikle yolsuzluklar noktasında çok hassas davranmasını bekledi. Ancak gelişmeler öyle olmadı.
Derviş, IMF'ye verilen en basit taahhütlerde koalisyonun "diğer üç ortağı"nı "olmazsa giderim" yöntemiyle köşeye sıkıştırıp global patronların istediği tüm yasaları Meclis'ten seri biçimde çıkarttı. Bakanlar Kurulu'nda kafalar, adeta emme-basma tulumba gibi çalıştı. Ancak aynı Derviş, beklendiği üzere yolsuzluklarda adı geçen "kamusal zevat"ın dosyalarının Başbakanlığın veya ilgili bakanlıkların hatta kendi bakanlığının izniyle soruşturulması ve dava açılması hususunda ağır ve korumacı davranmayı yeğledi.
Merkez Bankası eski Başkanı Gazi Erçel'i bilirsiniz... Adam, kafasını kullandı, tecrübesini konuşturdu; dalgalı döviz kuruna geçilmeden önce 52 milyar liralık şahsi parasını dolara çevirdi. Başbakanlık ise, işte bu Gazi bey hakkında, dalgalı döviz kuruna geçilmeden önce bazı bankalara 5.2 milyar dolar satılması konusunda soruşturma açılmasına izin vermeme kararını Yargıtay'a bildirdi. Yargıtay Başsavcısı, Danıştay'a başvurarak Başbakanlığın "soruşturmaya izin yok" kararına itirazda bulundu. Danıştay, önceki gün Başsavcıyı haklı buldu, Gazi bey soruşturulsun, dedi. Bu arada köprünün altında nice sular aktı da aktı şüphesiz...
Bütün bunlar olurken; şu IMF kredilerinin nerelerde kulanılacağını sokak sokak, cadde cadde, kurum kurum adres belirleyip güya paranın hortumculara kaptırılmaması gerektiği imajı çizen Derviş'ten ses sadâ çıkmadı. Soruşturalım da şunu bir görelim; yoksa giderim, demedi.
Hatta bilakis Derviş bey, TBMM Genel Kurulun'da kamu bankalarının görev zararı ile bazı fonların tasfiyesine ilişkin tasarının görüşülmesi sırasında "üst düzey bürokratlara yargı güvencesi" getiren önerge verdi. Önerge kabul edilmeyince, Kamu Bankaları Ortak Yönetim Kurulu Başkanı Vural Akışık istifa kararı aldı. Ancak Devlet Bakanı Kemal Derviş ile Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan'ın yoğun çabaları sonunda Akışık istifadan vazgeçirildi. Eğer Derviş, piyasayı, borsayı dolayısıyla Türkiye'yi muhtemel manevra ve beyanatlarıyla riske sokan "spekülatör cinsi"nden bürokratlarına "hesap sorulamaması" için çırpındığı kadar, malum yolsuzluk dosyalarına ağırlığını koysaydı; şüphesiz bazı tahsilatlar yapılabilirdi. Böylece bir kısım hortumlamalar belki yerine konur, Hazine az da olsa rahatlar; milletin sırtına bu derece zam ve ek vergilerle binilmezdi. Ancak Derviş ve uyumlu kaolisyon, dosyası kabarık bürokratların yerine milletin sırtına binmeyi, ek vergilerle kaynak oluşturmayı tercih etti.
Şimdi Derviş'in masasının üstünde, Egebank'ın eski sahibi Yahya Murat Demirel'e Halkbank'tan 159 milyon dolar usulsüz kredi verildiği gerekçesiyle eski Genel Müdür Yenal Ansen ve Yönetim Kurulu eski üyesi Osman Nuri Baştuğ'un hakkında soruşturma yapılabilmesi ve dava açılabilmesiyle ilgili Savcılık talebi durmaktadır.
İstanbul Cumhuriyet Savcısı Osman Uludüz Halkbank'ın alt kademedeki 8 memuruna 4 ila 11 yıl arasında değişen ağır hapis cezası istemiyle dava açtı. Ama Derviş'ten izin çıkmayınca üst düzey bürokrat Ansen ve Baştuğ'a dokunulamadı. Dosyaları ayrıldı. Derviş'ten izin bekleniyor.
İşadamının, sanayicinin, tüccarın, esnafın hatta çiftçinin üç kuruşluk borcunun üzerine milyonlar harcayarak onlarca uzman, müfettiş gönderip nefes aldırmayan, haciz üstüne haciz bindiren siyasi irade ve IMF'nin Derviş'i, acaba hangi sebeple üst düzey bürokratları bu derece korumamakta, bakanlık zırhına büründürmekte, suçlu savcılarmış gibi süründürmektedir?
Yoksa kamu bankalarındaki bazı "büyük lokma usulsüz krediler"de işin ucu ilgili bakanlara da mı uzanmaktadır? IMF'nin talimatları noktasında koalisyonun uyumunu her türlü riske sokarak "böyle olmazsa giderim" yöntemiyle ünlenen Derviş'in yolsuzluk dosyalarının soruşturulmasında neden nutku kesilmektedir? Sol şeritten siyasete ısıtılan Derviş, bütün bu hortumların gerçekten neresinde? Herhalde yakın gelecekte bu soruların cevabı aranacak.
Millet hesabını yaptı; bu böyle gitmez, diyor. Ya koalisyon, Derviş veya bir başkası hesap ediyor mu; bu anlayışla ülke nereye kadar gider diye? Kamu vicdanı buna cevap bekliyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019